İrlandalı Yönetmen Neil Jordan’ın yönettiği, Chloe Grace Moretz'in ve Isabelle Huppert'ın başrollerde yer aldığı gerim gerim gerildiğim filminden bahsedeceğim bu yazıda.
Metro sahnesiyle başlayan film konusunu hiç bilmeseniz de şak diye anlayacağınız gibi bir gerilim filmi olarak başlasa da sonradan tat kaçırmadan devam ettiği için gayet dozunda ilerledi. Müzikleriyle de son derece rahatsız edici olan film bana bir gerilim filmi olduğunu bir an olsun unutturmadı.
Ev arkadaşıyla New York’ta yaşayan, akşamları lüks bir restoranda çalışan Frances'in yaşadığı gerilim dolu hikaye bence oldukça başarılıydı. Üniversitede okumak yerine böyle bir yaşamı tercih etmesinin en büyük nedeni ise annesini bir sene önce kaybetmesi ve babasıyla iyi denmeyecek bir ilişkide olmasıdır.
Metroda gayet sıradan bir yolculuk yaparken koltukta unutulmuş bir el çantası bulan Frances bunu içinde isminin bulunduğu sahibine geri vermek üzere kadının evine gider. Çantasını götürdüğü Greta ise son derece sıcak kanlı, Frances'ten de yaşça epey büyüktür.
Ev arkadaşı Erica'nın başından beri pek de hoşlanmadığı Greta'yı tüm önyargılara rağmen bağrına basan Frances, maalesef yanılır. Birbirleriyle hiçbir ortak noktaları bulunmayan, bulunsa da aradaki yaş farkı nedeniyle yeterince paylaşımda bulunamaması beklenen ikilinin arası çok geçmeden bozulur. Greta ile kısacık sürede çok yakın arkadaş olan Frances, zamanla bu yaşlı kadının aslında son derece dengesiz ve tekinsiz olduğunu fark eder.
Durumu anladığında arkadaşlıklarını bitirmeye karar veren Frances'e Greta’nın cevabı 'hayır' olur. Bu ilişkinin bitmesini kesinlikle istemeyen Greta, her türlü karanlık yola başvurmaya kararlı bir tavır sergiler.
Bakalım Frances, zalim Greta'nın elinden kurtulabilecek mi?