Motokurye Yunus Emre Göçer, Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu Muhammed Hasan Şeyh Mahmud’un 30 Kasım’da kendisine çarpması sonucu meydana gelen kazada hayatını kaybetti.
Yok hemen ölmedi. Kaldırıldığı devlet hastanesinde uzun süre acilin kırmızı alanında bekletildi. Göçer’in kafatasında kırıklar vardı ama yoğun bakımda yer yoktu. 7 saat acilde tutulduktan sonra yoğun bakıma yatırıldı. Karısının ifadesine göre zaten öleceği çok belliydi. Nitekim 6 Aralık’ta hayatını kaybetti.
Eşine başta intihar denilmişti bu ölüm için. Ardından kamera görüntüleri ortaya çıktı. Göçer’e çarpan aracın plakasının Somali Konsolosluğu’na ait olduğu belirlendi. Zaten bu noktadan sonra hepimiz olacaklar konusunda hemfikirdik. Yani kimseye -suçlu bile olsa- bir şey olmayacaktı.
Dün konuyla ilgili yeni bir gelişme yaşandı ve Mahmud hakkında 6 yıla kadar hapis istemiyle iddianame hazırlandı. İddianamede Göçer’in eşinin şikayetini 20 Aralık’ta geri çektiği bilgisi de yer alıyordu. Öznur Göçer, 18 Aralık’ta Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud ile telefonda görüşmüştü. İşte yine olayların nasıl geliştiği hakkında hemfikir olduk.
Sonra, sosyal medyada bir tartışma başladı. Öznur Göçer’e çok kızgın olanlar vardı. Büyük büyük konuşanlar, “Sen şikayetini geri al diye mi biz bunca mücadele verdik” diye yazanı bile gördüm. Afedersiniz ne mücadelesi? Uzun zamandır sosyal medyada tweet atmaktan başka hangi mücadeleyi veriyorduk?
Misal 6 Şubat’ta enkaz altında ölenlerin hesabını mı sormuş muyduk, peki kaçımız bir şekilde sağ kalan, evi barkı yıkılan deprem mağdurlarına desteğimizi devam ettiriyorduk? Kaçımız onları arayıp soruyordu?
Trabzon’un Maçka ilçesinde teröristler tarafından şehit edilen 15 yaşındaki Eren Bülbül’ün annesi ilk olarak “Oğlumun orada ne işi vardı” diye sormuştu da sonra bu soruyu tekrar edebilmiş miydi? Üstelik yanıtını almadan.
Sarhoş halde araba süren ve bir aileyi yok eden ünlü yazar, cezaevinden çıktığında “ama napalım o da insan” diye bağırlara basılmamış mıydı?
ODTÜ Mimarlık Fakültesi mezunu Onur Yaser Can, 2010 yılında narkotik polisi tarafından gözaltına alınıp serbest bırakıldıktan sonra intihar ettiğinde; ailesi büyük bir hukuk mücadelesi başlatan anne ve babası yıllar içinde evlatlarının acısına dayanamayıp hayatlarını kaybederken neredeydik?
301 maden işçisi Türkiye tarihinin en büyük maden kazasında; Soma’da hayatını kaybettikten sonra bu davada tek bir tutuklu sanık kalmadığında ne yapıyorduk?
Bir sokak ortasında “Vurmayın Öldüm” diyen 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz’ın hakkını savunabildik mi mesela?
Buraya bir sürü hukuksuzluk sıralayabilirim. İnanın bunlar ilk anda aklıma gelenler. Bir tanesi için bile Google’a bir şey sormadım.
Şimdi, biri otizmli, iki çocuğu ile geride kalan bir kadını yargılamak kolay. Onun neden şikayetini geri çektiğinden ziyade, neden şikayetini geri çekmek zorunda kaldığını tartışmamız gerek.
Bazı kendini bilmezlerin, şehit ailelerinin yoksul evlerini övdüğü bu coğrafyada hak aramak da sınıfsal çünkü.