Sabaha karşı, sessizliğin içinde büyük bir gürültüyle çalınan kapıları bu toprakların aydın yüzleri açtı. Aralarında akademisyenler, gazeteciler ve askerler bulunuyordu. Onlar, bu vatanı canlarından çok seven insanlardı. Tam da bu nedenle çoğu bu ülkeyi bu kadar sevmenin bedelini canıyla ödedi.
YARBAY ALİ TATAR
Yarbay Ali Tatar'ın öyküsü, karla kaplı bir Ankara gününde, 1967 yılında başladı. Alevi-Kürt kökenli bir ailenin evladı olarak dünyaya geldi. Eğitimini tamamladı, üniversite yıllarını yüksek ideallerle donattı. Ancak onun en büyük hayali, Türk Deniz Kuvvetleri’ne katılarak vatanına hizmet etmekti. Görevi sadece askeri bir rutin değil, aynı zamanda onurunun, sadakatinin ve vatan sevgisinin bir ifadesiydi.
Tam 20 yıl böyle yaşadı.
2009 yılına gelindiğinde ülkede kara bir sayfa açıldı.
Birçok namuslu insan gibi o da haksız yere hedef haline getirildi. Üzerine atılan iftiralar, sadece ona değil, ailesine, onurlu geçmişine ve en önemlisi vatanına yapılmış bir ihanetti.
Siyasi gölgelerin uzandığı bu dönemde, onurlu bir asker olan Tatar'ın yaşamı, karanlık komploların ağına düştü.
Yapılan bir ihbar nedeniyle tutuklandı. 9 gün tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldı. Dışarda onu sevdikleri bekliyordu. Adaletsizliğin düzeltildiği düşüncesi içindeydiler.
Ama düzelmemişti. Tatar’ın bırakıldığı gün savcı (!) Süleyman Pehlivan bu karara itiraz etmiş ve hakkında yakalama kararı çıkarılmasını talep etmişti. Talep karşılık buldu.
Ama Yarbay Ali Tatar’ı yakalayamadılar.
O sabah tek bir kurşunun sesi yankılandı.
Tatar, onurunu korumanın bedeli olarak, intikamı seçmek yerine canıyla karşılık verdi kendisine kurulan kumpasa.
Ardında, tüm acıları ve yaşanan haksızlıkları dile getiren, kırık bir adaletin sesini duyuran bir mektup bıraktı.
Mektubunda şöyle diyordu:
“Sevgili Nilü ve canım aile üyelerim….
Tam her şeyden kurtulduk derken sizlerden bir ayrılık durumu daha yaşamak durumundayım.
Bu ayrılık ebedi ayrılıktır.
Eğer öbür dünya varsa… İleride orada buluşuruz.
Ben ailemden kimseye küskün değilim.
Hepinizi çok seviyorum.
Hepinize bir hakkım geçtiyse helal olsun.
Sizin de bana hakkınızı helal edeceğinize eminim.
Dediğim gibi bana sakın kızmayın. Belki bu süreç altı ay, bir yıl sonra geçecek.
Ancak benim buna dayanacak halim yok.
Öncelikle başınızı öne eğdirecek hiçbir şey yapmadım.
Başınızı dimdik tutun!
Ama ben bu hukuksuzlukla yaşayamam. Yaşadıklarımı ikinci defa kaldırmam mümkün değil…
O deliğe bir daha dönmektense mezara girmeyi tercih ederim…
Belki benim ölümüm bu durumda olan başkalarının aydınlığa çıkışına bir ışık olur.
Boşu boşuna ölmemiş olurum.
Bu şekilde ölmeyi hiç istemezdim.
Buna en çok karşı çıkan bendim.
Şu anda çok duygusal değilim. Ağlamıyorum.
Yalnız içim buruk ve kırgın.
Bana bu oyunu oynayanlara ve sahip çıkmayanlara kırgınım.
Beni rahmetli babamın yanına gömün.
Karımı ve kızım Gökçen’imi size emanet ediyorum.
Kızımı ve karımı yalnız bırakmayacağınızı, bu işin peşini bırakmayacağınızı biliyorum.
Tek tesellim sizleri son bir defa, hep birlikte görmek oldu.
Gökçen’im, canım kızım derslerine çok iyi çalış.
İyi çalış ve önemli yerlere gel ki, benim hesabımı sorabilesin!
Hukuksuzluk sürecine hukuk adına saygı gösterilemez.
Bu şekilde giderseniz ne yönetecek bir ordu ne yaşayacak bir Cumhuriyet ne de bir ülke bulamayacaksınız. Şunu bilin ki, en küçük suçu ve günahı olmayan ben, bu yapılan hukuksuzluğa isyan ve bu karanlığa bir nebze ışık olabilmek hayatıma son veriyorum.”
ARADAN YILLAR GEÇTİ…
Yarbay Ali Tatar'ın ölümün üzerinden yıllar geçti.
Her şeyin kumpas olduğu ortaya çıktığında, Tatar'ın peşini bırakmayan savcının, Süleyman Pehlivan'ın FETÖ bağlantıları olduğu belirlendi. Savcı (!) Pehlivan, 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası açığa alındı, kaçmaya çalışsa da yakalandı ve 2019'da 13 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Adalet yerini buldu mu? Belki, biraz…
Çünkü onu ölüme bir kişi götürmemişti. Bu kocaman bir çürümüşlüğün sonucuydu.
Bu çürümüşlük içinde ayakta kalmaya çalışmak artık sadece kendimiz için verdiğimiz bir mücadele değil; bir sabah 05.00’te kapısı çalınan herkes için bunu yapmamız gerekli.
Ve bu yolda, Yarbay Ali Tatar gibi masumiyeti karartılan nice insanların anısını onurlandırmak, adaletin sağlanması için ortak sorumluluğumuz olmak zorunda!
Yaşasaydı eminim Yarbay Ali Tatar da intikam yerine, adaletin sağlanmasını isterdi.
İşte o adalet gelene kadar hepimize ölmek yasak.