Hayatımda ilk kez anime izledim ve deyim yerindeyse çarpıldım. Netflix yöneticileri de çarpılmış olacak ki dizinin ikinci sezonuna hemen onay verildi. Dizi 8 bölümden oluşuyor ama ertesi sabah işiniz varsa gece başlamamanızı öneririm çünkü insan başından kalmak istemiyor.
Dizinin yapımcılığını Amber Noizumi ve Michael Green üstlenirken seslendirme kadrosunda Maya Erskine, George Takei, Masi Oka, Cary-Hiroyuki Tagawa, Brenda Song, Darren Barnet, Randall Park, Kenneth Branagh bulunuyor.
KAHRAMANIMIZ MİZU
Blue Eye Samurai, izleyenleri Japonya’nın tarihine götürüyor. Olay, 1603 ile 1868 yılları arasını kapsıyor ve Tokugawa şogunluğunun hüküm sürdüğü Edo döneminde geçiyor. Kast sistemi tüm çıplaklığıyla insanın yüzüne çarparken sistemin en altında şaşırtmayan biçimde kadınlar yer alıyor. O dönemde kadınlara iki seçenek sunuluyor; ya evlenecekler ya da fahişe olacaklar. Evlenmek de sınıfsal bir durum ama. Soylu bir aileden gelmiyorsanız fahişelik bir seçenek değil zorunluluk.
Kahramanımız Mizu ise ikisini de reddediyor. Aslında sistem onu reddediyor. Çünkü o mavi gözlü bir melez. Yani dışa kapalı bir toplum için o aslında bir canavar. Çocukluğu dışlanmakla geçiyor. Dışlanma onu depresyona sürüklemiyor aksine içindeki intikam ateşini yakıyor. Bu öyle bir ateş ki tüm Japonya alev almadan sönmeyecek gibi görünüyor.
Mizu, çocukluğundan yetişkinliğe evrildiği o dönemde iyi bir samuray olmak için yetiştiriyor kendini. Başarıyor da. Önünde tek bir engel kalıyor; kadınlığı. Onu da kılık kıyafet yardımıyla çözüyor. Üzerine o kadar düşünmesine de gerek yok aslında. Erkek egosu bir kadının onları yenebileceğini düşünmekten yoksun.
Mizu önüne çıkan tüm erkekleri biraz da onların bu kibri sayesinde ezip geçiyor.
Yol uzun. Yolun kendisi güzel ama Mizu’nun amacı yolda olmak değil, hedefe ulaşıp kendisini ayrık otu olarak eken babasını bulup onu öldürmek. Fakat yol, yalnız yürümesine izin vermiyor.
Ben bu yol arkadaşları içinde en çok prenses Akemi’yi seviyorum. Soyluluk ve zenginlikle örülmüş hapishaneden kaçmaya çalışan Akemi’yi…
Günün sonunda erkek kılığına giren Mizu da pahalı kıyafetler içinde süt banyosu yapan Akemi’nin de derdi ortak; eşit olabilmek ve özgür olabilmek.
Dizinin 5’inci bölümü ise kafaları karıştırıyor. Bu bölüm kült film Kill Bill’e selam çakarken Mizu’nun hayali mi değil mi anlamak zorlaşıyor. Ben Mizu’nun kendisi için başka bir dünya mümkün mü düşüncesi arkasından gittiğine inanmayı tercih ettim. Ama başka bir dünya mümkün olamadı. Çünkü sevginin iyileştiremediği erkek egosu orada da ortaya çıktı. Ve Mizu arkasına bile bakmadan sapladı kılıcını.
Yola devam etti.
Mizu belli ki ikinci sezonda da yoluna devam edecek.
Melez olduğunu belli eden mavi gözlerini kapatmak için gözlüğünü çıkaracak mı, kadın olduğunu belli eden saçlarını açacak mı, pantolondan elbiseye geçiş yapacak mı bilinmez ama tek bildiğim savaşmaktan hiç vazgeçmeyeceği.
Tıpkı şimdilerde bizim yaptığımız gibi.
Çünkü kadın olmak tüm çarpık sözlere, babaların ördüğü bu düzene, erkeklerin hakimiyetine karşı çıkabilmek.
İster 1603 yılında ister 2023 yılında…
Tüm kadın samuraylara selam olsun.