Uzun zamandır geçirdiğim en heyecansız yılbaşıydı sanırım. Sadece benim için değil çoğumuz için böyle olduğuna eminim. Kolay değil, bir ay sonra bu toprakların gördüğü en büyük depremin birinci yılına gireceğiz. Ha; bu topraklarda acılar çabuk unutulur orası ayrı. Ama artık umut edecek çok bir şeyimiz kalmadı burası için.
Evde geçirdiğim yılbaşını oyuncu Meryem Uzerli şenlendirdi. Şimdiye kadar “Muhteşem Yüzyıl” dahil hiçbir projesini izlemediğim için sadece ismen bildiğim Meryem Uzerli, O ses Türkiye adlı programa damgasını vurdu.
Ha; orası ekran önü diyeceksiniz ama arkasında kendisini tanıyanlara da sordum tam olarak yansıttığı kişiymiş. Komplekssiz, eğlenceli, kendisini rahatsız eden beden temaslarını kırmadan savuracak kadar nazik, sahneye çıkan her kadın yarışmacıya övgüler yağdıracak kadar kendiyle barışık.
Meryem Uzerli’yi izledikçe yurt dışında doğmuş ve büyümüş olmanın anlamını daha da iyi anladım. Yurt dışı dediğim şey Orta Doğu değil elbette; Avrupa. Bakmayın siz Avrupa’nın ahlaksızlığı diye diye gezenlere… Neyi almak istediğinizle çok bağlantılı her şey. Uzerli’nin o komplekssiz hali ailesinden ve kültüründen kendisine geçen bir nitelik. Keza babasının programda, “İnsanın evladı ne olursa olsun kıymetlidir” demesi de çocuğunu güzel bir kadın, ünlü ya da oyuncu olmadan da sevebileceğini gösteriyor. Bizim toplumumuzda böyle değil. Hep kendimizi ispatlamamız gerekiyor. Daha iyi, daha güzel, daha zengin daha daha daha…
Bu dahalar ruhumuzu öldürüyor ama bunun farkında olmuyoruz. Yavaş yavaş çürüyoruz.
Meryem Uzerli o programda resmen ışık saçtı. Bunu en çok kadınları kollayarak yaptı. Taşlanmayı göze alarak söylüyorum ki bizim için “kadın kadının yurdu” olmak yerine çoğu zaman kurdu oluyor. Çok uzun yıllar çalıştığım hatta içinde büyüdüğüm bir televizyon kanalında birçok kadından mobbing görmüş biri olarak yazıyorum bunları. Çalışmadığım, işimi iyi yapamadığım için değil tam aksine iyi çalıştığım için ha; bir de kıyafetlerim yüzünden. Yıllarca kıyafetlerimi beğenmeyen bir kadından şakayla karışık öyle laflar işittim ki en sonunda “Sen benim kıyafetime karışma” demeye geldi iş.
Böyle yetişmiş biri olarak Meryem Uzerli’nin programdaki kadınları kollayıp koruması normal hayatında da böyle olduğu izlenimini yarattı bende. Kadının yurdu olabilecek bir kişi olduğu belli. Keşke arkadaşım olsaydı diye geçirdim içimden. Hatta açıkçası çoğumuzun aradığı o ses senmişsin Meryem diyebilirim.
Programda ayrıca gözlerimi dolduran bir isim daha oldu: Özge Özacar. En son Bursa Bülbülü filminde başrol oynayan Özge’yi izledikçe içimden taşan duyguyu anlatmam imkansız. Özge ile tanıştığımda henüz 17 yaşındaydı. CNN Türk’te stajyerimizdi ve 18 yaşını da birlikte kutlamıştık. Evet Özge aslında iletişim mezunu. Okulu birincilikle bitirdi. Genç yaşına rağmen muhteşem akıllı, donanımlı ve mütevazidir. Günümüzde ender görülen bir insan yani.
O programda kendisine iltifatlar yağdıran yakışıklı müzisyen Murat Boz’u es geçip Meryem Uzerli’yi seçmesiyle de hakkında yanılmadığımı bir kez daha anlamış oldum.
Yılbaşında yayınlanan O Ses Türkiye benim için bir eğlence programının çok ötesinde oldu yani. Ama çok keyif aldım. Dilerim zaten çok zor ilerleyebildiğimiz bu hayat yolculuğunda kadınlar olarak birbirimize sahip çıkmayı daha çok becerebiliriz.