Benim yaş gurubum için Münevver Karabulut’un ölümü bir travmadır. Televizyonun bir köşesinde duran sayaçla Münevver’in katili Cem Garipoğlu’nun yakalanmasını bekliyorduk. O zamanlar adalet bu kadar iç edilmemişti. Ya da çocuktuk.
Ama yakalandığında gereken cezayı alacağına inanıyorduk. Cem Garipoğlu yakalandı. Demek ki zenginliğin henüz her şeyin üstünü de örtemediği zamanlardı.
O günden aklımızda gencecik bir kızın vahşice öldürülmesi bir de Garipoğlu ailesinin kötülükleri kaldı. Zaman zaman yaptıkları garip eylemlerle kendilerini unutturmuyorlar zaten.
Sonra çok alıştık cinayetlere, ölümlere. Hafızalarımız mezarlığa dönüştü. Ve hafızalarımızı kontrol edecek zaman bile kalmadı. Hep koşturuyoruz, hep bir yerlere yetişmeye çalışıyoruz. Uyuşturuluyoruz.
Ülkede bombalar patlıyor misal, akşam reality şovlar izliyoruz.
Alışıyoruz.
Meşhur bir yazar bir aileyi katlediyor, alışıyoruz. Ünlü bir yönetmenin oğlu bir polisi öldürüyor unutuyoruz.
Elin üçüncü dünya ülkesinden bir cumhurbaşkanının oğlu vatandaşımızı öldürüyor, olur öyle şeyler diyoruz.
Yeniliyoruz, susuyoruz.
İnsan onuru diye bir kavramı unuttuk. Kafka şimdi mezarından kalkıp gelse Gregor Samsa’dan özür diler, oturur bizi yazar.
Bir yazar daha varmış. Kendisini kitaplarıyla değil, 4 kişinin yaralanmasına ve bir kişinin ölümüne neden olan oğlunu yurt dışına kaçırmasıyla tanıdık. Ehliyeti olmayan çocuğu lüks bir araçla hız yaparken bir insanın canını aldı. Aynı gün sabaha karşı anne oğlu Mısır’a gittiler. Videolarda görebileceğiniz üzerine Eylem Tok gülüyor. Sanki çocuğuyla bir seyahate gider gibi.
Bu görüntüler ortaya çıkmasaydı büyük ihtimalle çocuklarına yurt dışında bir hayat kuracaklardı. Görüntüler sonrasında ise, “Bir anne olarak evladımın darp edileceğinden korktum, adalete teslim olacağınız” demeyi uygun görmüş.
Anne değilim, anlayamam, bilemem. Anne olsaydım hayatta en korktuğum şey evladımla sınanmak olurdu. Ama Eylem Hanım anne. Oğlunun da bir başka annenin evladını öldürdüğünü biliyor. Ve eminim biliyor ki hayatını kaybeden Oğuz Murat Avcı da bir babaydı.
Zaten adalet kimsenin anne, baba, çocuk olup olmamasına bakmaz. Duygularla karar almaz. Ortadaki gerçeğe bakar. Fakat bizim uzun zamandır tek gerçeğimiz var; rant ve para.
Zenginliğin her şeyi hatta insan onurunu bile satın alabildiği bir dönemdeyiz.
Bu yüzden bu tür insanlar rahat işte. Ne yaparlarsa yapsınlar kurtulabileceklerini biliyorlar.
Neyse can parası, neyse kan parası öderiz diyorlar.
Ödüyorlar da. Ne var ki sanki tekrar kazanırlar.
Olan garibana olur.
Hani bu dünyayı yakarsa garipler yakardı?
Yakamıyorlar,
Ölüyorlar çünkü.
Biz de bu dünyanın camını çerçevesini kırmak istiyoruz ama yapamıyoruz akşama izlenecek reality şovlar var çünkü.