3310’dan tüm birimlere: “Diyarbakır halkına eziyet edeni yakarım.”
Bu cümleyle başlamıştı bu toprakların gördüğü en iyi ve en hakkaniyetli emniyet müdürünün hikayesi.
Çok zor bir dönemde, bölge halkının devletten korktuğu, çatışmanın zirvede olduğu, terörün sokaklarda kol gezdiği zamanlarda Diyarbakır’a tayini çıkmıştı.
O tayin bir halkın kaderini de değiştirmişti. İlk iş olarak İl Emniyet Müdürlüğü’nü dağıttı, artık Diyarbakır’ın en tehlikeli mahallelerinde bile emniyetin binası olacaktı.
MOBESE sözcüğünü kimse bilmezken Diyarbakır sokaklarına kameralar kurdurdu.
Gaffar Okkan, göreve başlamadan önce Diyarbakır’daki kadın polisler emniyet binasından pek çıkmazdı. O, kadın polislerin sokağa çıkmasını sağladı. Polislere verdiği ilk emir; halktan uzak durmamalarıydı. Bu polisler için de halk için de bir ilkti.
Bu emirleri verip kendisi yerinde durmadı. Diyarbakır halkıyla yakından ilgilendi. Her hafta esnafları ziyaret etti, önünde ceketin ilikleyenlere “sakın bunu yapmayın” dedi, telefon numarasını herkese verdi, “Bir derdiniz olursa saat kaç olursa olsun beni arayın” dedi. En çok da çocukları sevdi.
Kısa sürede bir halkın Gaffar Babası olmuştu. Bu da bir ilkti ve ne yazık ki son olacaktı.
En büyük hayalini de Diyarbakır’da gerçekleştirdi. İnsanların sporla hemhal olmasını çok istiyordu. Üçüncü lige düşürülmek istenen Diyarbakırspor’a sahip çıktı. Diyarbakırspor’un birinci lige çıkması en büyük arzusuydu.
Ve bir diğer en büyük arzusu terörü bitirmekti. Halkların kardeşliğine inanıyordu ve gerçekten kardeşti Diyarbakırlılarla. “Gülmek bir halk gülüyorsa gülmektir” dizelerine ve “Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır” diyen Atatürk’e inanıyordu.
Çok başarılıydı, çok gençti, daha yürüyecek çok yolu vardı.
Fakat karşısındaki düşmanlar onun sandığından büyüktü. Terör örgütü: Hizbullah.
HİZBULLAH'IN PEŞİNDEYDİ
Bu terör örgütünü Ankara’daki bakanların gündemine aldırmak için çok uğraştı. Okkan bir Hizbullah itirafçısından aldığı bilgilerle örgüte önemli darbeler vuracaktı. Polis Hizbullah’ın arşivlerini ele geçirdi, tam 20 bin örgüt üyesinin bilgileri polisteydi. 1992-1996 arasında 1550 örgüt militanı yakalanmışken, 1997-1999 yılları arasında bu sayı 2951’e yükseldi. Operasyonların ardı arkası kesilmiyordu. 17 Ocak 2000’de İstanbul’da düzenlenen bir operasyonla Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu öldürüldü.
Gaffar Okkan operasyonda bulunmadı ama istihbaratında büyük önemi vardı. Bunu Hizbullah militanları da biliyordu. Gaffar Okkan, Diyarbakır’da tutukladığı militanlardan 70’nin kamu görevlisi olduğunu öğrendiğinde şaşırmadı. Yakın çevresine teşkilat içerisinden de Hizbullah’a bilgi sızdırıldığını düşündüğünü söylüyordu.
Öldürülmesinden kısa bir süre önce düzenlediği basın toplantısında 26 Hizbullah militanının ismini açıkladı.
DİYARBAKIR'DA BANA BİR ŞEY YOLMAZ
Okkan’ın aldığı tehditler arttı, kendisine yönelik suikast planı eline geçti. Okkan, hangi caddede hangi silahla öldürüleceğini biliyordu. Ama “Diyarbakır benim evim, bana burada bir şey olmaz” diyerek zırhlı araç bile kullanmıyordu. Ama kaçınılmaz olan gerçekleşti. Hizbullah’ın adres gösterdiği yerde pusu kuruldu, Gaffar Okkan kalaşnikof tüfekleriyle öldürüldü.
Diyarbakır’da zaman o an durdu.
Diyarbakır halkı Gaffar babasını kaybetmişti.
Onu öldürmek kolay değildi. Olay yerinde tam 469 kalaşnikof mermisi bulundu.
3310’dan tüm birimler diye başlayan hikaye, bir polis telsizinden “3310’a bir şey oldu mu” sorusuyla sona erdi.
Cenaze töreni öylesine kalabalıktı ki bir daha o şehirde hiçbir cenaze böyle kalabalık görmedi.
Gaffar Okkan unutulmadı. İsmi çocuklara verildi. Duvarları fotoğrafları süsledi.
Tüm Diyarbakır ardından ağladı ve şöyle bağırdı bir yurttaş ve sonsuzlukta çınladı bu sözleri:
"Dostlar ölmez, kahrolsun kötü insanlar."
Ruhun şad olsun Gaffar Okkan.