2014 yılında 301 maden işçinin gerekli önemler alınmadığı için hayatını kaybettiği, maden yakınının tekmelendiği, sedye kirlenmesin diye madencinin ayakkabılarımı çıkarayım mı dediği, açılan davada hiçbir tutuklunun kalmadığı ve madenci Nihat Abi’nin, “İki gün sonra bizi unutacaksınız” dediği Soma Maden Faciası’nda oradaydı. 301 işçinin hakkını kim unutmadı, ailelerini kim yalnız bırakmadı biliyor musunuz? Can Atalay.
Çok değil sadece altı ay sonra Ermenek’te bir maden faciası yaşandı. Hani Ayşe Teyze’nin oğlu Tezcan için “Benim oğlum yüzme bilmez ki ne yaptı” dediği sözleri içimize işleyen facia. 18 maden işçisi orada hayatını kaybetti. Yine alınmayan önlemler, birilerinin daha fazla para kazanması için canlar gitti. Kim oradaydı biliyor musunuz? Can Atalay.
Yıl 2016… 11 kız çocuğu olmak üzere 12 kişinin can verdiği Aladağ Yurt yangını… Aladağ'da o yurda mecbur bırakılan ve yangın çıkış kapısı kilitli olduğu için yanarak ölen çocuklar. Üstelik yangın öyle çabuk öldürmez biliyor musunuz? Yanmaya başlamadan çok önce duman zehirlenmesi başlar. Önce gözler tahriş olur, göz pınarları tam performans çalışır. Önünüzü göremezsiniz. Sonra dumandan irrite olan akciğerler yüzünden şiddetli öksürükler gelir. Diyafram kasılmaları o kadar kuvvetli olur ki kürek kemikleri arasında omur disklerini zorlayıp fıtıklar meydana getirir. Kıpırdadıkça bıçaklar saplanırmış gibi olur, felç durumu yaşarsınız.
Devamında kas kramplarıyla üzerinize beton dökülmüş gibi hareketsiz kalır, adrenalin yüzünden normalden kat kat hızlı çalışan kalbiniz oksijensiz kalıp duruncaya kadar bilinciniz kısmen açık kalır. İşte bu şekilde katledilen çocukların hakkını kim aradı biliyor musunuz? Can Atalay.
8 Temmuz 2018 sabahına da bir faciayla uyanmıştık hani. 25 kişinin hayatını kaybettiği, 328 kişinin yaralandığı Çorlu Tren Kazası adı verilen katliamla. Bilirkişi raporunda asli kusurlu TCDD olarak görüldü ve davaya giren raporda kelimesi kelimesine şu ifadeler yer aldı: "Kaza yerindeki menfezin hidrolik ve kanat duvarları açısından yetersizliği. Balast tabakası altındaki koruma tabakasının yetersizliği. Balast tutucu duvarların eksikliği. Hat üstyapısının yürüyerek gözleme olanak tanıyacak kadar geniş olmaması.
Dolgu şevi boyunca gelişmiş olan yabani bitkilerin şevi zayıflatması. Ray kırığı konusunda uyarıda bulunacak elektronik sistem eksikliği' olarak sıralandı. Raporda, "TCDD Genel Müdürlüğü AR-GE Birimi, Merkez ve 1'inci Bölge Demiryolu Emniyet ve Risk Yönetimi Müdürlükleri ile altyapı ve sanat yapılarını yenilemeden sorumlu başkanlığı ve Yol ve Geçit Kontrol Memuru istihdam etmekle sorumlu başkanlığının asli kusurlu oldukları görüş ve kanaatine varılmıştır.”
Kim mi vardı orada? Doğru bildiniz, Can Atalay vardı.
Gazeteci Ahmet Şık’ı da o savundu, Validebağ’ın hiç edilmesine de o karşı durdu, Emek Sinemasına sahip çıkanlar arasındaydı. Gezi Parkı'nda da en öndeydi.
Aslında illa vekil olmasına gerek yoktu; zaten halkın vekiliydi. Ama tutukladılar. Ve o cezaevinden hiç çıkmaması için dün milletvekilliğini düşürdüler. Anayasa Mahkemesi’nin kararı dinlenmedi. Hoş bu ilk dinlenmemesi değildi. “Anayasa’ya aykırı ama yine de evet diyeceğiz” diyen siyasilerimiz vardı. Biz de o siyasilerin peşine takıldık; bir umuttu işte.
Çoktandır hukuksuzluk içinde yaşadığımızın farkındayız dün bir kez daha gördük. Beraber yaşayabilmemizin en temel koşulu olan Anayasa kitapçığı, Can Atalay kararının okunmasının ardından Meclis Başkanı’na fırlatıldı. Öyle ya bu ülkede Anayasa ya yerlerde ya göklerde. Ama asla uygulamada değil.
Dünya Kanuni’ye kalmadı, tüm liberal siyasetçilerin atası Machiavelli öldü. Herkes ölür. Herkes gider. Bir tek adalet kalır. Biz o adaleti gömdük. Ve bir ülke sadece ekonomi battığı için batmaz. Biz batalı çok oldu.