Bu ülkede ölmek çok kolay.
Bir 'meczup'sanız - ki kime göre neye göre- ve dini ellerinde oyuncak etmiş tarikatlara ve "hoca" adı altında insanların inançlarını sömüren şarlatanlara başkaldırıyorsanız öldürülebilirsiniz. Üstelik namaz kılarken.
Bir pazar ayini sırasında, yani 'Tanrı'nın evi'nde şükür etmek üzereyken ülkenin kevgir olmuş sınırlarından girmiş olan terör örgütü üyeleri tarafından silahla vurulabilirsin.
Saatlerce direksiyon sallamışsın, işin bitmiş evine dönmek üzeresin, kar maskeli birini görüyorsun, içinde aslı bir korku uyanıyor ama insan sevgin daha ağır basıyor. İşte o sevgi getiriyor ölümünü. Bir anda vurulabiliyorsun, senin vuran katil, "Herkes güvenme" diyor. Güvenemezsin ki, yoksun artık.
Bir gece yarısı uyurken, müzik dinlerken, kavga ederken, ders çalışırken, sevişirken, tuvalete giderken evin başına yıkılıyor. Ölüyorsun. Öyle hemen de değil. Saatler sürüyor bu cinayet. Yavaş yavaş can veriyorsun.
Bu bir cinayet evet: 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremler. Tam 11 ili etkiledi. 53 bin can yok oluyor bu topraklardan. Kiminin kimliği hala belirsiz. Kimi belki hala enkaz altında. İlk 3 gün kimse gitmiyor yardıma. Saatlerle yarışılması gereken zamanda. Koca bir çaresizliğin içinde zaman duruyor. Kimsesizlerin kimsesi olan Cumhuriyet yok. Herkes bir başına. Herkes tek. İnsanlar deli gibi birbirlerinden yardım istiyor. Birkaç arkadaşım evini açıyor hayatta kalabilenlere, bir arkadaşım TIR içinde prefabrik ev gönderiyor, İBB'nin arama kurtarma ekiplerine yardım isteyen adresleri iletiyor bir başka arkadaşım. Yurt dışından gelen ekiplere yemek ulaşmasını sağlıyor bir başka arkadaşım. Halk birbiriyle dayanışıyor, elden ne gelirse. Elimiz değil de kolumuz da yetsin istiyoruz, tüm vücudumuz... Kuş olup gitsek, gidebilsek.
Yetmiyor ki. Giden geri gelmiyor.
Tam 1 yıl oldu. Asrın felaketi adını verdikleri cinayetlerin üzerinden bir yıl geçti. Çok eksiğiz, çok aksağız. Hafızalarımız mezarlık. Kimsenin umurunda değiliz. Hiç de olmadık. Bilim insanlarının ağlayarak uyardığı siyasilerin kulakları kapalı. Deprem vergilerimiz duble yol oldu. O yollar da depremlerde çöktü. Deprem toplanma alanlarımızın hepsinde AVM'ler ve kocaman binalar yükseldi. Birkaçının zemininde ölü işçiler yatıyor...
Öldük, ölüyoruz.
Hiç durmaksızın.
İhmaller ve o ihmallerin sahipleri sorgulanmıyor.
Kurtulabilene "mucize" deniliyor.
Televizyonların başında uyutuluyor ve unutuyoruz.
Birileri çıkıyor sonra, yardım kampanyaları düzenliyor. Birileri çıkıyor "bize oy vermezseniz işte böyle olur" demeye getiriyor. Önümüz yerel seçim bakın tüm partilerin adaylarına hepsi bol keseden atıyor. Hiç bilmedikleri konular hakkında hiç gerçekleştiremeyecekleri vaatler verip duruyorlar. Proje yok. Duygu yok. Bilim yok. İnsan yok insan.
Bugün bir cinayetin birinci yılı.
Çoktan unuttuk gideni ve geride kalanı.
Bu ülkede ölmek bedava.
Mezar yerleri çok pahalı.