16 şehirde gerçekleşecek Türkiye Kültür Yolu Festivali'nin memleket için dokuzuncu benim için üçüncü durağı Çanakkale idi.
Kültür Yolları'nın benim için en güzel tarafı memleketin gizli hazinelerini keşfetmek.
Ağırlıklı olarak yaz aylarına denk gelen bu seyahatler boyunca kendi adıma deniz turizmine alternatif bir kültür rotası da belirlenebileceğini fark ettim.
Şehirlerde beni en çok etkileyen unsurlar tarihi noktalar ve lezzet durakları oldu.
Maceraperest biriyseniz balon turu ya da dalış sporu da ilgi alanınıza girebilir.
İlk kez gittiğim Kars'tan çok etkilenmiştim, hala aklımdan çıkaramıyorum.
Kapadokya'da ise şehrin mistik atmosferi beni her daim büyülüyor.
Peki Çanakkale'de neler öne çıktı?
Kültür Yolu Festivali'ne kalabalık bir basın grubu eşliğinde devlet erkanı katılımlı protokol ziyaretleriyle iştirak ettiğimizden baş döndürücü bir programa ayak uydurmak gerekiyor.
Bu koşuşturmaların içinde o sergiden bu sergiye adeta sürüklenirken bazen kendimi bir Olacak O Kadar skecinde gibi hissediyorum.
Bir grup takım elbiseli siyah giyen adam hep bir yerlere yetişme telaşıyla oraya buraya koşuyor.
Dolayısıyla hiçbir şeyin tam anlamıyla içine giremesem de her şeyden biraz tadarak kalbimi çelecek bir şeyler yakalamaya çalışıyorum.
Her seferinde de mutlaka bir şeyler çıkıyor.
Elbette bu bölgenin yıldızı 5 bin 600 yıllık geçmişe sahip Troya Ören Yeri'nden çıkan eserlerin sergilendiği Troya Müzesi...
Bakan erkanı gelmeden yakaladığımız kısacık zamanda müze müdürü Rıdvan Gölcük ile birlikte gezme şansı yakaladık ve onun şahane anlatımıyla adeta tarihin o gizemli yıllarına ışınlandık.
Ayrıca yönetmenliğini Ülkü Sönmez'in yaptığı, Troya alanına yaptığı bir akademik çalışmadan yola çıkılarak hazırlanan HisTroy Fiction adlı belgeselin bir bölümünü görebildik.
Bu nefis çalışma ile ilgili detayları da yakında Ülkü Sönmez röportajımızda ayrıntılı okuyabileceksiniz.
Gelelim bu yazının mevzu bahisine...
Özellikle müzik ile yakında ilgilendiğim için bu tarz festivallerde ilk dikkatimi çeken hangi sanatçıların sahne aldığı oluyor.
Günün sonunda Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Batuhan Mumcu ile Yaşayan Miras ve Kültürel Etkinlikler Genel Müdürü ve Türkiye Kültür Yolu Festivalleri Direktörü Selim Terzi'nin katılımıyla yediğimiz yemekte kendilerine bu soruyu sorma şansını yakaladım.
O sırada geçen bir cruise gemisi dikkatimizi dağıttı, ne de olsa kültür yollarının en büyük amacı o şehirlerin ve bölgenin turizmine katkıda bulunmak.
Mumcu ve Terzi bu soruma müzik platformlarının en çok da Spotify'in en çok dinlenen isimlerini baz aldıklarını söyleyerek yanıt verdiler.
Ancak TikTok kendilerine ters köşe yapmış.
Bir dönem platformun en gözdesi olan INJI'nin BELLYDANCING' adlı şarkısının popülerliği sebebiyle programa almışlar ancak başka bilinen şarkısı olmadığı için hayal kırıklığına uğramışlar.
Bu noktada söyleyecek bir sözüm var. Bir sanatçı yaptığı müziğe dair şöyle bir şey demişti; "İnsanlar ne sever diye düşünmüyorum, gönülden yaparsam sevilir diye inanıyorum."
Kültür Yolu Festivali'nde birçok etkinlik var ama hiç şüphesiz en büyük ilgiyi konserler çekiyor.
Dolayısıyla bakanlık ve direktörler de türünün en popüler isimlerini getirerek ilgiyi ve kalabalığı o noktaya çekme istiyorlar.
Bu gayet anlaşılabilir bir gerekçe...
Bugüne dek katılan sanatçılara da baktığımız zaman (Mazhar Alanson'dan Can Bonomo'ya; Gazapizim'den Haluk Levent'e) bir çeşitlik hakim ancak çoğunluğunu Murat Boz, Berkay, Bengü, Derya Uluğ gibi pop müziği temsil eden isimler oluşturuyor.
Temennim ileriki yıllarda festivalin müzikte de adıyla müstesna olması...
Bu ülkenin müzik kültüründe, hafızasında, kalbinde yer etmiş isimlere ve yeni neslin temsilcilerine daha çok sahnelerinde yer açmaları.
Dönüş yolunda mola vermek için durduğumuz benzinlikte Moğollar ile karşılaştım.
Hemen Cahit abinin yanına koştum.
Kendisiyle yaptığımız kısa sohbette kalbimden geçen ilk şey dün akşam o sahnede onları izlemek istediğim oldu.
Düşünsenize Cahit Berkay Selvi Boylum Al Yazmalım'ı çalıyor ve o sırada zaman bir süreliğine duruyor.
Hangimizin geçmişinde, kültüründe bir anısı yok ki...
Bu karşılaşmanın ardından yol boyunca o sahnede kimleri görmek istediğimi düşündüm.
Kurtalan Ekspres, Bulutsuzluk Özlemi, Grup Gündoğarken, Hayko Cepkin, Mabel Matiz, Bülent Ortaçgil...
Her biri memleketin hem müziğini hem de meselelerini dert edinmiş ozanlar bir yerde...
Kültür Yolu'nda gözlemlediğim, ekibin de sıklıkla altını çizdiği ve beni de ziyadesiyle mutlu eden mevzu olabildiğince siyaset üstü bir iş olması.
Ziyaret ettiğim şehirlerde gördüğüm en güzel tablo, açılış kortejlerinde yerel halkın yüzündeki mutluluk. Küçük şeylerden mutlu olmasını bilen bir halktık biz.
Öyle kocaman, gösterişli şeyler olmasına gerek yok her zaman. Bir sahil kasabasında balkonda size el sallayan bir yaşlıya ya da dondurmasını yerken heyecanla bandoyu izleyen bir çocuğun mutluluğuna ortak olmak yetiyor da artıyor bile.
Kediye köpeğe yapılan zulüm, kadın cinayetleri, ekonomik darboğaz derken hepimizin biraz olsun nefes almaya ihtiyacı var.
Bizi iyileştirecek olan yol kültür ve sanatın iyileştirici gücünden geçiyor.
Dilerim ki bu rüzgar hep böyle esmeye devam eder.