Geçtiğimiz yıl, iki kamu emekçisinin mücadelesini kayıt altına alan Nejla Demirci imzalı ‘Kanun Hükmü’ belgeseli 60. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin seçkisinden iki kez çıkarılmıştı.
Bu olay öyle büyüdü ki yaşanan kriz festivalin iptaliyle sonuçlandı.
Bir daha böyle bir durumun yaşamaması için bu yıl festivali bakanlık desteğine dahi başvurmadan kendi imkanlarıyla gerçekleştiren Antalya Büyük Şehir Belediyesi sansürün her türlüsüne karşı olduğunun altını her fırsatta çizdi.
Hatta düzenledikleri Antalya Sinema Çalıştayı’nın "Festivaller ve Sansür" başlığı altında baskı ve engellemelerinin hiçbir şekilde kabul edilemez olduğunu söylediler.
Tam sular duruldu derken sinema yazarı Tunca Arslan'ın LGBT temalı, fonlanan filmlerin dönemi kapandı çıkışıyla tartışmalar yeniden alevlendi.
Ulusal Kanal’ın “LGBT yok, fonlu filmler yok” başlığıyla çıktığı haberde Arslan’ın kullandığı “Aslında biraz bu yıl onların döneminin kapandığını söyleyebiliriz. LGBT temalı filmler yoktu bu yıl. Bu aslında yeni bir şey demek” ifadeleri sinema camiasında büyük tepki topladı.
ANINDA TEPKİ GELDİ
Festival için Antalya'da bulunan oyuncu Alican Yücesoy X hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, "Festival bugüne kadarki en kötü seçkiye sahipti sebebi şimdi daha iyi anlaşılıyor. Tunca Arslan arkadaşlarıyla uyguladıkları sansürü açık açık anlatıyor. Beyefendi ve saz arkadaşları Antalya'da olduğu sürece festivale katılmayacağım bilginize." dedi.
Gelen tepkilerin üzerine Arslan X hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda “Seyrettiğin-dinlediğin bir şeyi doğru anlamaya çaba göstermek, sinemayla uğraşanların temel hedefi olmalıdır” diyerek yanlış anlaşıldığını ima etti.
Festival devam ederken söyleşi yaptığımız direktör Deniz Yavuz "Bir filmin bir şekilde engellenmesi can acıtıcı bir durum ifadelerini kullanmış, geçen yıl yaşananlar biraz da bu kaostan, kargaşadan ortaya çıkan tahakkümler sebebiyle olmuştu. Dolasıyla bu yıl festivali daha özgür kılmak için yalnızca sinema dünyasının desteğiyle yapmak istedik" demişti.
Tam da bu atmosfer içinde kadınlara, çocuklara, hayvanlara, ağaçlara saygı ve her bireyin insanca yaşam hakkını savunmaya yönelik çağrılarla sonlanan festivalin hemen ardından sinema yazarı Tunca Arslan'ın Ulusal Kanal'a verdiği talihsiz röportaj sansür krizini yeniden horlattı.
Bu yıl Altın Portakal'da yarışacak ulusal filmleri 45 film arasından seçen üç kişiden biri olan Tunca Arslan konuşmasında Yeni Türkiye sineması denen kendi çapında bir akım çıkmıştı ortaya diyor bu filmleri Yeşilçam'la bağlarını koparmış dış güçler!!! tarafından fonlanan ve ülkeyi kötülemeye yönelik yapımlar olarak gösteriyor.
Türk Sineması'nda Yeşilçam dönemi kapanalı uzun zaman oldu. Elbette o döneme sevgimiz saygımız sonsuz ama üzerine kaç nesil geldi. Ülkenin geldiği son durum da ortada. Sorunları konuşmazsak, tartışmazsak, LGBTIQ+ bireylerin yaşamlarını konu alan filmleri yok sayarsak en büyük kötülüğü yine kendi memleketimize ve sinemamıza yapmış olmaz mıyız?
Açılışında en çok da sanat güneşimiz Zeki Müren'e saygı şarkılarıyla akıllarda kalan, jüri başkanlığını Ferzan Özpetek'in yaptığı ulusal yarışmada LGBT temalı filmi engellemek zaten akıl dışı olurdu. Evet Arslan festivalde LGBT temalı filmler yoktu derken bir tespit yapıyor ama içten içe bu durumdan memnuniyetini de dile getiriyor. Çok talihsiz bir açıklama.
Altın Portakal bizim yani halkın festivali bir kişi çıkıp kendi görüşünü tüm festivalin düşüncesi gibi söylediği zaman herkes zan altında kalıyor. Kişileri ve niyetlerini sorgulayıp, festivalimize sahip çıkmanın daha doğru olduğunu düşünüyorum.
FERZAN ÖZPETEK: BURASI ÇOK MAÇO BANA ÖDÜL ÇIKMAZ DEMİŞTİM AMA...
Festivalin kapanış töreninde konuşan jüri başkanı Ferzan Özpetek, Altın Portakal'ın hayatında ne kadar büyük önem taşıdığını şu sözlerle dile getirmişti; "1997 yılında Hamam filmiyle Antalya'ya geldiğimde kimseyi tanımıyordum. Çok maço! bir ekip vardı. Buradan bana ödül çıkmaz, ben gideyim, diye düşünmüştüm. Sonuçta Özpetek festivalden hem En İyi Film hem de En İyi Yönetmen ödülleriyle dönmüştü. Bu ödüllerin kariyeri için ne kadar cesaret verici olduğunu hatırlattı törende... Geldiğimiz son noktada bu yönetmenlerin zaten sansüre uğrayacaklarını düşünüp kariyerlerinin başlamadan bittiğini düşünme ihtimali bile kalbimi kırıyor.
İlk olarak festivalin sanat yönetmeni Deniz Yavuz'u arayarak kendisine Tunca Arslan'ın açıklamaları hakkında ne düşünüyorsunuz, kendisine yönetim olarak kendisine bir yaptırım uygulamayı düşünüyor musunuz diye sordum.
DENİZ YAVUZ: ULUSAL KANALIN DÜZELTME YAPMASI LAZIM
Tunca Arslan'ın söyledikleri bir tespit. LGBT alınmadı demiyor Tunca. Çıkarttık ya da yasakladık da demiyor. Seçkideki filmleri kendince tanımlıyor. Bense katılmıyorum. Ulusal kanalın bir düzeltme yapması lazım.
OYA DOĞAN: YİNE SANSÜRÜN GÖLGESİNDE KALMIŞIZ
Bu ülkede bitmek bilmeyen ayrışma meselesi festivallerin de bir süredir ana merkezi haline geldi. Geçen sene yaşanan sansür nedeniyle iptal edilen bir festivalin bu yıl bakanlık desteği olmadan yapılması bence önemli bir hamleydi ve o nedenle destek verdik. Festivale tepki gösteren ve gelmeyen sinemacılar ve gazeteciler de oldu. Benim bakış açıma göre; hükümetler, belediye başkanları, jüriler, ön jüriler gider ama festival bizim! Ona sahip çıkmamız lazımdı. Desteğimi de bu nedenle verdim. Ancak öyle zayıf bir film seçkisi izledik ki, kendi aramızda hep nedenini sorguladık. Tunca Arslan’ın açıklamalarıyla nedeni ortaya çıktı. Fakat açıklamasını iyi dinlemek lazım. “LGBT+ filmleri almadık” demiyor Tunca Arslan. “45 tane film başvurdu ve LGBT+ filmler yoktu” diyor. Fonlanan filmler konusunda ise akıl almaz bir açıklama yaptı. Tabii ki bu bakış açısını, sansürü desteklememiz mümkün değil! Yani yine sansürün gölgesinde kalmışız…
HİLAL SOLMAZ: “LGBT TEMALI FİLMLER YOKTU” İFADESİ, SİNEMA İÇİN BİR KAZANIM DEĞİL, AKSİNE BÜYÜK BİR KAYIPTIR
Tunca Arslan’ın açıklamasını şaşkınlıkla dinledim. Yanlış anladığımı düşünerek, her seferinde tekrar tekrar dinledim: “Türkiye’den uzak, ülkeye haddinden fazla eleştirel bakan, genel anlamda yurt dışına göz kırpan filmler yapan bir grup sinemacı vardı. Bu yıl, aslında onların döneminin kapandığını söyleyebiliriz. LGBT temalı filmler yoktu bu yıl. Bu, aslında yeni bir şey demek. Genç bir sinema geliyor,” diyor. Ancak sanat, eleştirel bir gözle gerçeği cesurca yansıtmak değil midir? Ekonomik kriz, eğitim sorunları, sağlık sıkıntıları, insan hakları ihlalleri ve ifade özgürlüğü eksikliği gibi sorunlar arasında, sinemacıların “ülkelerini kötü” gösterdiği şey ne olabilir? Aksine, daha cesur ve toplumsal meseleleri ele alan filmlerin yapılması gerektiğini düşünüyorum. Ancak bu noktada, Arslan’ın savunduğu “halka yönelik filmler yapan yönetmenlerin dönemi başlayacak”tır. “LGBT temalı filmler yoktu bu yıl, genç bir sinema geliyor,” demek, zaten baskı altında olan LGBTİ+ bireyler için bir haksızlık değil midir? Tunca Arslan, bu açıklamasıyla iktidarın söylemleriyle paralel bir dil kullanarak, kendisine otosansür uygulayan genç sinemacıları cesaretlendirmektedir. Dolayısıyla, “LGBT temalı filmler yoktu” ifadesi, sinema için bir kazanım değil, aksine büyük bir kayıptır.
SERKAN ÇELLİK: FESTİVAL İLE DERDİ OLAN İNSANLARIN ONU KULLANARAK İÇLERİNİ DÖKMELERİ BANA ADALETLİ GELMİYOR
Dünden beri, Ulusal Kanal’ın sosyal medyaya servis ettiği 2,5 dakikalık bir video üzerinden Tunca Arslan ve Antalya Altın Portakal Film Festivali linçleniyor. Tunca Arslan zamanında, benim de içinde olduğum, “Siyad üyesi olmadan sinema yazan” insanlara hakaret etmiş biri, o yüzden kişisel olarak savunmam mümkün değil ancak Antalya’yla derdi olan insanların onu kullanarak içlerini dökmeleri de bana adaletli gelmiyor. Videoda Ulusal Kanal’ın dış sesi korkunç şeyler söylüyor ama Tunca Arslan’dan bunu düşündürecek cümleler duymuyoruz. Bahsettiği “yurt dışına göz kırpan filmler”in Mustang ve Hayaletler olduğunu düşünüyorum. Böyle filmler yok bu sene diyor ve “festivalde LGBT temalı filmler yoktu bu yıl, bu aslında yeni bir şey demek” diye ekliyor ama o yeni şeyin ne olduğunu kendisi değil, dış ses söylüyor. Bu yeni şey, otosansür de olabilir. Sinemacılar LGBTİ+ konulu filmler çekmiyor, çekemiyor, çekse de karşılığı olmayacağını ya da sansüre uğrayacağını düşündüğü için Antalya’ya göndermiyor olabilir. Bunların hepsi de gerçekçi ve yine üzerine tartışmamız gereken ihtimaller ama yine söylüyorum, o 2,5 dakikalık videoda bunlar yok. Linç etmenin dayanılmaz hafifliğine kendimizi bırakmak yerine belki de bunları konuşmalıyız.
MELİS ZARARSIZ: "YENİ BİR DÖNEM BAŞLIYOR", "BİR DÖNEM KAPANIYOR" GİBİ SAPTAMALARA BİR ANLAM VEREMEDİM
Geçen sene sansür sebebiyle bir filmin yok sayılması ve bunun sonucunda festivalin gerçekleşememesi üzerine bu sene bakanlıktan destek almadan kendi çabalarıyla festivalin yeniden ayağa kalkma denemesi değerliydi. Fakat yarışan film seçkisi ne yazık ki çok zayıftı.. Bunun sebebi acaba sansüre uğrama kaygısıyla yarışmaya katılmayan filmler ya da oto sansür uygulayan yönetmenler mi oldu diye düşündürmedi değil biz gazetecileri de. Tunca Arslan'ın demecini anlamak için birkaç kez dinledim ve yazılanları okudum. Bir saptama anlamında okursak evet bu sene LGBTİ+ temalı bir film yarışmadı. Bu sansür korkusunu gösterir mi, emin olamayız. Bu sene daha çok kadına şiddet, doğaya şiddet temalı filmler ve kapanıştaki söylemlerle bu konulara duyarlılığını belli eden bir festival vardı diyebiliriz. Tunca Arslan'ın söylemlerindeki "yeni bir dönem", "bir dönem kapanıyor" gibi saptamalara bir anlam veremedim ve eğer ortada sansüre dayanan bir kan kaybı varsa buna sevinmek, oh böyle olmalıydı zaten gibi bir tavır sergilemek doğru olmaz. Jürinin ya da yönetim ekibinin bu sene sansür uyguladığını düşünmüyorum ancak önceki senelerde yaşananlar sebebiyle otosansür ihtimali daha çok aklıma geliyor.
HANDE KARA: TUNCA ARSLAN'IN AÇIKLAMASI TALİHSİZ
Geçtiğimiz yıl yaşanan sansür krizi ile iptal olan, bu yıl ise bakanlık olmadan, sadece belediye desteği ile yapılmasını değerli bulduğum festivale, hem şahsım hem de kurumum adına destek verdim. Festivallerin sürdürülebilmesi adına basın desteği çok önemli bir rol oynuyor. Bu sebepten yönetimler değişir, başkanlar değişir, jüriler gelir gider baki kalan basın ve izleyiciler olur. Tunca Arslan’ın açıklaması oldukça talihsiz bir açıklama. Bahsedilen LGBTİ temalı, Arslan’ın deyimiyle fonlanan filmleri görmezden gelerek seçkilere almadılar mı, yoksa bu tarz filmler hiç mi başvurmadı? Açıklamadan bunu anlayamıyorum, ancak bir memnuniyet durumu mevcut gibi ki bu da kabul edilemez. Şu haliyle kanalın servis ettiği videonun dış sesi, sanki bir cümleyi cımbızla çekip üzerine tartışma yaratacak bir yorum katmış gibi. Benim anladığım gibi değilse de, adlarını hiçbir haberde duymadığım diğer iki ön jüri üyesi, Prof Dr. Nilay Ulusoy ve Seçil Tanel’in de yorumlarını duymak isterim. Zira şu an onlar da zan altında kalıyor. Antalya Film Festivali’nin bir sansür krizinden sıyrılıp, sansüre hayır nidalarının atıldığı bir törenin ardından böylesi bir şekilde başka bir krize düşmesi çok üzücü. Umarım diğer jüri üyeleri ve hatta festival seçkisine kabul edilmeyen diğer filmlerin yönetmeleri de bir ses verir ve konuyu daha net bir şekilde öğrenebiliriz.