Haftayı başa saralım. 31. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali için Adana'daydım. Beklendiği gibi ödül töreni ve verilen ödüller çok konuşuldu. Peki gecede neler yaşandı? Tören gecesine geri dönelim.
PROTOKOL KRİZİ KAOSA DÖNÜŞTÜ
Her şeyden önce festivalde yıllardır çözülemeyen en önemli konu oturma düzeni krizi ve buna asla bir çözüm bulunamaması. Çok basit bir planlamayla çözülebilecek bu konu, tören başlamasına rağmen film ekiplerinin ayakta kalmasıyla tam bir kaosa dönüşüyor.
Festivali takip etmek için İstanbul'dan gelen basın ve davetlileri yani bizleri geçtim film ekiplerinin dahi ayakta kalması, merdivenlere oturmak durumunda bırakılması gerçekten hoş olmayan bir görüntü.
Bu konuda ekiplerin fazlasıyla anlayışlı olduğunun da altını çizmeliyim çok daha büyüyebilecek bir kriz olmasına sükunetleriyle mani oldular canlı yayına yansıyan olaylar yaşanabilirdi.
Gelelim törenin akışına. Gecenin sunuculuğunu üstlenen Özlem Gürses salona Vatan Millet Sakarya edebiyatıyla öyle coşkulu bir giriş yaptı ki, afallayarak başladık.
DEMET AKBAĞ'DAN CEYDA DÜVENCİ'YE: SİZ BİR SAKİN OLURSANIZ...
Birkaç gün önce Onur Ödülleri'ni sunan Ceyda Düvenci için de aynı şey geçerli. Komik olmak, espri yapmak zorunda değilsiniz. Sizden istenen belli bir düzeyde tören akışına hakim olarak akışı sorunsuz bir şekilde sağlamak. Elbisenin üzerinizdeki duruşu, kırmızı ruj kardeşliği gibi konular orada bulunanları ilgilendirmiyor.
Onur Ödülleri sırasında konuşmasını yapan Demet Akbağ'ın unuttuklarını hatırlatması için araya giren Ceyda Düvenci'ye "Siz bir sakin olursanız" demesi salonda soğuk rüzgarlar estirdi. Tabii o törende Mehmet Aslantuğ ve Levent Özdilek arasındaki gerginlik öne çıktığı için bu ayrıntı pek görülmedi.
Özetle zaten sahneye çıkan insanların belli bir heyecanı ve sorumluluğu var sunuculuğu üstlenen insanların da kendi backgroundlarına olan güvenleri sebebiyle yerli yersiz "şımarıkça" çıkışları böyle sonuçlara sebebiyet verebiliyor.
ÖZLEM GÜRSES'İN ŞAKALARI GÜLDÜRMEDİ
Özellikle Büyük Ödül Töreni'nde Özlem Gürses'in belki heyecanından belki de sempatik olması çabasından her çıkana "Çok tatlısınız" diye nidalar atması belli bir noktadan sonra inanılmaz antipatik olmaya başladı.
Gecenin en zirve potu ise Gürses'in jüri başkanı Nuri Bilge Ceylan'ın gerekçeli ödül konuşmasının arasına girip "Sizin ilk kısa filminizin adı neydi diye sorması ve Koza cevabı almasıyla peki şu an neredeyiz Altın Koza şakası Ceylan'ın mavi ekran vermesiyle havada kaldı.
Özetle keşke artık bu gecelerin sunucuları festivalle alakası olmayan yani hafta boyunca festivale katılmamış, filmleri izlememiş, ekipleri tanımayan "medyatik" isimlerden seçileceğine gerçekten sinemayı bilen ve sektöre hakim gençler arasından seçilse... İlle de ünlü olsun diye bir ısrar varsa da Uçan Süpürge'yi sunan ikili Yetkin Dikinciler ve Şenay Gürler ikilisini hatırlatmak isterdim. Öyle hakim, öyle nazik ve deyim yerindeyse su gibi akan bir sunum yapmışlardı ki gerçekte oyuncu olduklarını bile unutturmuşlardı adeta.
TÜRK SİNEMASI TAŞRADAN ÇIKAMIYOR
Sonuçlara gelince, Ceylan şöyle bir şeyin altını çizdi; "Bu jüri 1 hafta sonra toplansaydı belki farklı sonuçlar çıkacaktı. O yüzden ödülleri çok da ciddiye almayın. Tabii para ödülü falan var ama tabii yine de siz yolunuza bakın" gibi minvalinde cümleler kurdu. Ben bu paragraftan özellikle de 1 hafta sonra toplansaydık farklı kararlar alırdık lafından biraz da ruh haliyle belirleniyor gibi bir izlenim alıyorum. Eğer gerçekten öyleyse üzücü bir durum. Çünkü iyi film iyi filmdir ve belli başlı kriterler değişmez.
KADIN YÖNETMENLERİN FİLMLERİ GÖRÜLMEDİ
Açıkça Nuri Bilge Ceylan başkanlığındaki jüriden daha farklı sonuçlar bekliyordum. Ancak Su Yüzü (Zeynep Köprülü), Bildiğin Gibi Değil (Vuslat Saraçoğlu) ve 10 Saniye (Ceylan Özgün Özçelik) gibi kadın yönetmenlerin taş gibi filmlerinin asla görülmemesi hayal kırıklığı yarattı. Su Yüzü'nü izleyemediğim için yorum yapmam yanlış olur ancak hem Bildiğin Gibi Değil gibi hem de 10 Saniye farklı dallarda ödül almaya hak eden (gerek yönetmenlikleri, oyuncu performansları, sanat yönetimleri, kurguları) ile parlak ve ışık saçan yapımlardı.
Haliyle taşra içine sıkışıp kalmış Türki sinemasında yeni denemeler yapan sinemacılara otoritelerin ne kadar kapalı olduğunu görmüş olduk. Sonra neden Oscar'larda yokuz diye birbirimize ağlayıp duruyoruz. İşte cevabı... Ancak kişisel dileğim bu durumun farklı denemeler yapma cesaretini gösteren sinemacıları daha da hırslandırarak inandıkları yolda yürümeye devam etmeleri. 10 Saniye festival yolculuğuna uluslararası prömiyerini 37. Tokyo Film Festivali’nde yapacak. Bu filmin uzak doğu seyircisini çok şaşırtacağına hatta bir ödül geleceğine inanıyorum.
Bir de festivallerimize uluslararası sıfatı koyuyoruz ya jürilere de acil olarak yabancı jüri ağırlığı getirilmeli. Filmlerin daha objektif değerlendirilmesi için bu şart.
Önümüzde Ferzan Özpetek başkanlığındaki 61. Altın Portakal Film Festivali var. Bakalım orada neler olacak yaşayıp göreceğiz.