Çalışan ya da çalışmak isteyip de bir türlü iş bulamayan arkadaşlara bir sorum olacak.
Sizler için;
Bir işletme veya kurumun ürün ve hizmet yaratmak amaçlı kullandığı en önemli kaynaklardan biri olmak mı,
Yoksa;
İnsanı bir kaynak olarak gören yönetim anlayışına karşı insanı bir kıymet ve değer olarak gören insan odaklı bir anlayış mı sizi mutlu eder?
Kafanız karıştı değil mi? Yok yok karışmasın. Panik yapmaya gerek yok. İş dünyasında güzel gelimeler var da haber vereyim istedim.
İş verenler artık sizleri birer kaynak olarak görmekten vazgeçip insan kıymetleri olarak değerlendirmeye başladılar.
Nasıl; güzel haber değil mi? Ben alkışlarla karşılıyorum. Geç kalınmış bir karar olsa da yine de umut vadediyor.
İnsan kaynakları dediğimiz şey aslında çalışma hayatında yetişmiş elemanı önceliklendiren derin bir ifade. Neden yetişmiş eleman diyorum? Çünkü son zamanlarda hemen hemen her sektörden yükselen sesler özellikle yetişmiş eleman bulma konusunda yaşanılan sıkıntılara işaret ediyor da ondan. Bence haklılar da. Ancak şu da bir gerçek ki; yetişmiş eleman olmanın ilk şartı önce ara eleman olmaktan geçiyor. Ara eleman bulunamıyor ki; kalifiye elemana ulaşılabilinsin. Haliyle önce yetiştireceksin, sonra kalifiye hale getireceksin. Olması gereken bu.
Bu konuda geçtiğimiz hafta bir iş adamıyla sohbet etmiştik. O kadar güzel ifade etmişti ki; yerden göğe kadar haklı. Sohbet aynen şu cümlelerle taçlanmıştı:
“Artık yatırım kararı almadan önce, ‘çalışacak elamanı bulabilecek miyiz’ diye kendimize sorar hale geldik. Yani önce iş fikrimiz oluşuyor, ardından çalışan elemanları araştırıyoruz, bulabileceğimize inandığımız anda da yatırımımızı hayata geçiriyoruz. Öbür türlü yatırımı yap, sonra eleman arayışı içine gir, çok zor. Maalesef özellikle yetişmiş eleman bulma noktasında zor bir dönemden geçiyoruz. Kaldı ki; bunun yolu ara elemandan geçiyor. Ara eleman bulamayınca, kalifiye elemana ulaşmanız da imkansız hale geliyor.”
Mantıklı bence de. Çalışacak eleman bulamadıktan sonra yatırım yapmanın bir anlamı yok. Hali hazırda paran var ise bir şeklide yatırımı zaten yapabilirsin. Önemli olan fabrikanda ya da iş yerinde çalıştırabilecek birilerini bulabilmek. İşte tam da bu noktada sistem duruyor ve işleyemez hale geliyor. Çünkü aradan sıyrılıp kalifiye olabilecek insan sayısı o kadar az ki; sektörler bu insanları bulabilmek için adeta birbirleri ile yarışıyorlar. Bulabiliyorlar mı peki? Maalesef hayır. Tabi bunlar yaşanırken planlanan birçok yatırımın hayata geçmesi de öteleniyor ve bu durum ekonomik krize katkı olarak karşımıza çıkmaya devam ediyor.
Peki neden eleman yetişmiyor?
Soru güzel, ama yanıtı o kadar da keyif vermeyebilir.
Bence bunun en önemli nedeni; gençlerimizin illa bir üniversite okuma hevesi. Bölüm önemli değil onlar için. Bir üniversitenin kapısından girmeleri yeterli. Sonrası daha vahim. Çünkü mezun oldukları alanda iş bulamıyorlar. Kendi alanlarındaki işleri beğenmedikleri gibi başka alanları içlerine sindiremedikleri için kendilerini adeta çaresizlik içerisine sürüklüyorlar.
Bakıyorsunuz; ülkenizde Ocak 2024 itibariyle devlet, vakıf üniversitesi ve vakıf meslek yüksekokulu olmak üzere toplam 208 yükseköğretim kurumu var. Büyük resme baktığınızda da üniversite sayımız ile dünyada 25. sırada yer alıyoruz. Peki bu kadar üniversite var, her yıl binlerce gencimiz mezun olurken, nerede bu iş dünyasının aradığı kıymetli elemanlar? Maalesef yine konu önünde sonunda aynı yere gelip bağlanıyor. Niceliğin nitelik karşısında yenildiği bir durum ile karşı karşıyayız.
Üniversite sayımız isterse 500 olsun, gençlerimiz mesleklerini değil de mesleksizliği tercih ettikleri müddetçe kendimizi avutmaya devam edeceğiz.
Geçtiğimiz aylarda bir İK platformu yöneticisi ile sohbet ederken, o da çok güzel bir söz söylemişti. Şöyle ki;
“Biz artık çalışanlarımıza insan kaynakları demeyi bıraktık. Bu ortamda o kadar değerli hale geldiler ki; artık onlar için insan kıymetleri demek daha anlamlı geliyor.”
Geç kalınmış olsa da buraya gelebilmek bile bir mucize. Neden diyorum bunu peki?
İnsan bir işletme veya kurumun ürün ve hizmet yaratmak amaçlı kullandığı en önemli kaynaklardan birini oluşturuyor. Bunun farkında olarak, kıymeti öne çıkarmak gerçekten de çok değerli bir süreç. İnsan kıymetleri insanı bir kaynak olarak gören yönetim anlayışına karşı insanı bir kıymet ve değer olarak gören, insan odaklı bir anlayışı içine hapsediyor.
İşin özüne gelecek olursak; yine geleneksel ifadelerle anlatayım…
Elemanı buldun mu bırakmayacaksın. Ya hazırını alacaksın ya da alıp hazır hale getirmek için yetiştireceksin. En önemlisi da ona hak ettiği kıymeti vereceksin. Eğer sen bu kıymeti vermezsen, inan bana bu kıymeti seve seve verecek binlercesi dışarda kollarını açmış onları bekliyor.