Bir köpek sahiplendiniz, hayatınız değişti! Peki ya koşullar!

Bir köpek sahiplendiniz, hayatınız değişti!

Peki ya koşullar!

“Lukas diye yazılır, İtalyan asıllı yakışıklı delikanlı diye okunur” desem yeridir. Belki de bana öyle geliyordur, ama hareketleri, duruşu, bakışı ve bir o kadar da zeki oluşu, daha ilk günden bende bu etkiyi bıraktı. Artık onun, bu kez çok seven, bir ailesi var. Son nefesimize kadar aynı çatı altında olup, kısmetse birlikte yaş alma gibi bir planımız var. 

“Lukas da kim ve nereden çıktı?” diyenleri hisseder gibiyim. Haklısınız da. Valla orta yerden çıktı desem tam da nokta atış olur. Aslında hep aklımızda var olan, ama bir türlü fiiliyata geçiremediğimiz hayallerimizden biriydi. Sonunda rast geldik ve sahiplendik kendisini. 

Evet; Lukas ailemizin yeni üyesi. Muhabbet kuşlarımız Limon ve Dilber’den sonra üçüncü can dostumuz. Pomerian ırkının Boo cinsine mensup olan patili dostumuz yaklaşık 3 haftadır bizimle. Hikayesi biraz hüzünlü, ama olsun, biz birbirimize iyi geldik. Ona yaşadıklarını unutturmak için elimizden geleni yapıyoruz ve işe de yarıyor. Nereden mi anlıyoruz? Çünkü yanımızda kıpır kıpır, mutluluktan ne yapacağını şaşırıyor. Bazı zamanlar birazcık evde yalnız kalması gerekiyor. Sen misin bunu yapan; adeta kapıda nöbet tutuyor. Asansörden inişimizden kapıyı açışımıza kadar pür dikkat kulakları bizde. O minicik yavru anında üzerimizde bitiyor ve bizi neredeyse yalama manyağı yapıyor. Dibimizden ayrılmıyor. Affedersiniz tuvalete bile giderken neredeyse icazet alacak durumdayız ki, bu bizim için mutluluk verici. 

Şubat ayında 2 yaşına girecek Lukas. İpek gibi tüyleri, çok yakında inci gibi olacak dişleri var. Evet diş kaybı olacak maalesef. Barınakta yeterli özen gösterilmemiş kendisine. Biraz da hırpalanmış, ama olsun biz ona gözümüz gibi bakıyoruz. Hani “bir köpek sahiplenin, hayatınız değişsin” sözü var ya; inanın bana bizde öyle oldu. Sadece eşimle benim değil, tüm ailemizin hayatına dokundu Lukas. Açıkçası ailemize bir heyecan geldi ki, değmeyin keyfimize. 2025 yılına Lukas ile girmek ve yılı birlikte arşınlamak ayrı bir keyif verecektir bizlere eminiz. 

Tabi buraya kadar paylaştıklarım işin duygusal boyutu ve her kelime mutluluk barındırıyor. Ancak evcil köpeklerin de sokak köpekleri ile benzer haklara sahip olması gerekmez mi? “Aynı haklar” demedim dikkat ederseniz, “benzer” dedim. Biraz da olsun benzeyebilemezler mi haklar konusunda? Mesela tedavi haklarında. Neden olmasın? 

Haliyle can dostlarımızı sahiplendiğimizde ilk yaptığımız iş onların sağlık kontrollerini yaptırmak oluyor. Biz de öyle yaptık. Ufak tefek problemleri çıktı yavrucağımızın. Elbette bir şekilde üstesinden geleceğiz, ama neden mesela veteriner polikliniklerin yanı sıra Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde, tıpkı SGK hastaneleri gibi hayvan hastaneleri bulunmuyor. 

Bir köpek sahiplendiniz, hayatınız değişti!  Peki ya koşullar!

Bir yandan buna kafa yorarken, bir umut İstanbul’daki Kadıköy, Üsküdar ve Fatih belediyelerini aradık, belki belediye bünyesindeki veteriner polikliniklerinde sahiplenilmiş evcil hayvanlar için de hizmet veriliyordur diye. Fakat ne gezer… Aldığımız cevap hep aynı kaldı: “Sadece sokak hayvanlarının tedavilerine olanak sağlayabiliyoruz”. Tamam da evcil hayvanlara, özellikle de satın alınmış, ama nedense insafsızca bir kenara atılmış ve barınaklardan sahiplendirilmiş can dostlara neden bu hizmet sunulamıyor. Bunu yapmak ne kadar zor olabilir. Veteriner klinikleri o kadar pahalı ki; muayene ücreti almasalar bile, röntgendir, ilaçtır vs. derken, bu kez yavrucaklarla mutlu bir hayat süren sahipleri mutsuzluğa sürükleniyor. 

Aslında Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı hizmet veren Üsküdar Selimiye’de bir hayvan hastanesi varmış. Uzun yıllar hizmet de vermiş. Ancak 2 yıl kadar önce maalesef kapanmış. Gerekçe ne biliyor musunuz? Veterinerlerin hastanede çalışmak istememesi! 7 veterinerin hepsi istifa edince, bakanlık da onların yerine hiçbir veteriner atayamamış. Çünkü hiçbir veteriner atanmak istememiş. Tabi kendi kliniğini açsa ya da veteriner arkadaşının kliniğinde çalışsa, devletten aldığı maaşın belki 5-6 katını alacak! Bunu tercih etmek daha mantıklı onlar için. Haliyle hastane de tarihin tozlu raflarındaki yerini almış. Bina da orada öylece duruyor.

Hadi biz bir şekilde canımız Lukas için gücümüz yettiğince sahiplik görevimizi yerine getireceğiz. O bizim can dostumuz ve yol arkadaşımız. Ancak bunu yapma imkanı olmadığı halde, sırf hayvan sevgisi nedeniyle barınaklardan sahiplenen güzel insanlar var. Onlar ne yapacak? Bunu o iyi niyetli güzel insanlara yapamayız. 

Bence çözüm belli. Tarım ve Orman Bakanlığı Üsküdar Selimiye’de hayvan hastanesini ne yapıp ne edip tekrar hizmete açmalı. Bu hizmet sadece İstanbul’daki can dostlar ile sınırlı kalmamalı. Mümkün olduğunca her ilde küçük de olsa sokak hayvanları ve sahiplenilmiş hayvanların aynı çatı altında tedavi görebilecekleri hastaneler açılmalı. Belediyeler de sadece sokak hayvanlarının değil sahiplenilmiş evcil hayvanların da birer can olduğunun farkına varmalı ve belirli bir hizmet bedeli karşılığında aynı çatı altında tedavi imkanını sağlamalı. 

Bu sadece benim değil tüm hayvansever dostlarımızın hassasiyeti ve ricası. Patili dostlarımız için bu iyilikleri muhakkak yapmalıyız. Belki bu noktada Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP), Hayvanları Çaresizlik ve İlgisizlikten Koruma Derneği (HAÇİKO), Türkiye Hayvan Hakları Koruma Derneği (THKD), Türkiye Hayvanları Koruma Vakfı (TÜRHAV) ve Hayvanları Koruma Derneği (HAYKOD) de can dostları sahiplenmiş biz güzel insanların yanında olarak, bu talebe destek verir ve kamuoyu oluştururlar. 

Bu meşalenin fitilini biz yakmış olalım!

Etiketler: