Hayatın ne kadar hızlı aktığının farkında mısınız? Benimki neredeyse ışık hızında gidiyor. Sabah uyanmam ile gece yatmam arası neredeyse yok gibi. O kadar hızlı yani bu hayat denilen illet. Ama her türlü yaşayıp gidiyoruz.
Hayatı yaşanır kılan, yaşadıklarının neticesidir. Ne büyük ve içi dolu bir laftır bu. Çok severim. Tutturmuşuz fütursuzca bir hırs. Yahu arkadaş, bu neyin hırsıdır acaba?
Güya yaş ortalamamız 70’e yükselmiş. Tamam da ne yapayım ben içini boş hırslarla doldurduğumuz o kadar yılı. Bu şekilde bir anlamı yok ki. Yaş ortalamamız 70 mi? Tamam. Gelin kabaca bir hesap yapalım o zaman. Bu kadar yıla neler sığdırabilmişiz, birlikte anlayalım.
Hayatımın ilk 3 yılı zaten sürekli altına yapan, popomuz annemiz ya da akrabalarımız tarafından temizlenen biriyiz. Kaba ifadesi daha güzel ama, biz yine de buna “popomuz kirli” diyelim. Bu demek oluyor ki; 3 yaşına kadar sen sen değilsin, başkası ile anca biri olabilen birisin. O zaman hayatımızın ilk 3 yılını zaten silmiş oluyoruz. Kaldı 67…
7 yaş okul çağı. Hani o kendimizi büyük zannettiğimiz, aslında yanından bile geçmediğimiz yıllar. Saçlarımızı tarayıp, sıra arkadaşımızın aklını çelme yaşları. Hepimizin böyle anısı vardır. Bende ilk okulda sıra arkadaşıma aşıktım mesela. Neden peki? Aklım yoktu da ondan? Yani vardı da akıl mı benimdi, ben mi aklın, onu kavrayamadığım için, arada gidip geliyordum. O zaman hayatımızın o yarım akıllı olduğumuz 7 yılını da rahatlıkla çıkarabiliriz. Kaldı 63…
He ne kadar günümüzde daha da öne çekilmiş olsa da 13 yaş ergenlik başlangıcı. En tehlikeli olduğumuz yıllar. Artık bu yaşımıza kadar öğrendiklerimizi uygulama zamanı. Allah ne verdiyse, doğrusu yanlışı deneyimlediğimiz yıllar. Hataların peş peşe geldiği, hayatımıza yön verdiğimiz, ama bu yönü illa kendi yöntemlerimiz ile bulmak istediğimiz zamanlar. O yollardan geçmiş olanlar asla ve asla bize doğruyu söylemiyordur, tek doğru vardı, o da bizimkidir. Tam anlamıyla Yarım akıllıdan akılsızlığa geçiş süreci. O kadar hızlı bir geçiş ki bu, inanın bana kendimiz bile fark etmiyorduk. Bu süre 17 yaşına kadar üstün performanslarla devam eder. Kaldı 53…
20’li yaşların başları akıllanma süreci zamanı. Çünkü artık üniversiteden mezun olmuşsundur. İki elinin arasına akılsız başın, 10 yılın muhasebesini yapar durursun, ama ne çare? Ektiğini biçtiğini anladığın yıllar başlamış demektir. Ancak olsun en azından düşünmen bile yeterlidir. Çünkü daha önce hiç düşünmemiştin, gelecekte nasıl bir hayatın kapılarını aralayacağını, ne iş yapacağını, nasıl geçineceğini vs. Erkeksen zaten sıkıntın daha da büyüktür. Çünkü okul bitince askerlik sürecin başlar. Rutin hayatına bir süre ara vermek durumunda kalırsın. Sana orada hayatı o kadar güzel öğretirler ki; ordudan her türlü hayat uzman çavuş olarak terhis olursun. Orası en derin düşünme yeridir. Vaktin bol. Sürekli doldur boşalt yaparsın kendini.
Boşa koysan dolmaz, doluya koysan almaz. Düşün baba düşün. Netice; neticesiz… Bu düşünme yaşları 25 yaşına böyle devam eder. Farkındaysanız hayat daralmaya devam ediyor. Kaldı 45…
25 yaşından sonraki 5 yıl kendini toparlama zamanıdır. Bu süre zarfında iş bulduysan buldun, bulamadıysan yandın. Kadınlarımız için o yaşlar daha da vahim. Akıllarında hep evlilik vardır çünkü. Arayışın yoğunlaştığı yıllardır. Bulabilen hemen evlenir ve hayatın başka bir yüzünü görmeye başlar. Bulamayan ise bir müddet sonra pes eder. Bulamamalarının nedeni ise haddinden fazla seçici olmalarıdır. Uzun boylu olsun, yakışıklı olsun, kariyeri olsun, tarzı olsun, üslubu güzel olsun, değer versin ama en önemlisi de PARASI OLSUN; yani zengin. Bu noktada şu sözü hatırlatmakta fayda var. Hayat bu. Atı verirse meydanı vermez, meydanı verirse atı vermez. Yani at ve meydan hiçbir zaman denk gelmez. Olsun olsun, aman da olsun derken, gitti mi sana hayatınızın en güzel 5 yılı daha? Kaldı 40…
30’lu yaşlar bizler için çok kıymetli. Arayışlarımızın azaldığı yıllar. O yaşımıza kadar kendimize ne kattıysak, onlarla idare etmeye çalıştığımız zamanlar. Kariyer ise kariyer, evlilik ile evlilik. Kimileri için altın çağı, kimileri için ise kara zindan. Fakat yaşam devam ediyor neticede. Durmak yok yola devam. Kaldı 30…
40’lı yaşları çok sevinirim. Hayat tecrübemizin tavan yaptığı yıllar. Ustalık dönemi diyebiliriz buna. Hayatımızın her alanı için bu geçerli. Yürüyüşümüz bile değişir. O kadar ki; bir ara boyumuzun uzadığını bile hissederiz. Tek sorun sende oluşan bu özgüvenin o güne kadar kendine hiçbir şey katmamış insanlar tarafından kabullenilememesi. Bu özgüvensizler fırsat buldukça seni al aşağı etmeye çalışırlar, ama başaramazlar. Kendini saksı gibi bir köşede bırakıp, sulamadan yeşermeyi bekleyenlerdir onlar. Oysa ki hayat onları defalarca uyarmıştır, ama onlar, uyarılmayı değil, uyuşukluğu tercih ettikleri için o halde kalmayı hak etmişlerdir. Yıllar gitti tabi bu arada. Kaldı mı size 20…
50’li yaşlar “Aman Tanrım” dediğimiz zamanlardır. Yani artık gözlerin çaktırmadan toprağı kestiği, arada sağlık sorunları nedeni ile diğer tarafa kısa ziyaretlerin yapıldığı yıllar. Hayatın ne kadar anlamsız hırslardan oluştuğunu anladığımız zamanlar. Ancak ne çare? Süren o kadar kısaldı ki; oynayacak ne yerin ne de halin var. Kaldı mı sana 10 yıl…
60’lı yıllar. Ayvah eyvah! Eğer bu yaşa kadar sağlığına dikkat ettiysen şanslısın. İkinci baharın sonları artık. Dükkanı kapatıp gideceksin, ama en azından içerde ne kalmış, neleri bırakmışım diye geriye dönüp muhasebesini yapman gereken yıllar. Hesap günü yakın çünkü. Işığa çok yakınsın. Sana artık “gel gel” diyen bir güzellik var. Gidicisin yani.
Ve süren doldu, zamanı sıfırladın. En azından bu dünyada. Öbür taraf muamma. Varlık ile yokluk arası bir şey. Gidip gelen yok ki; bizi bilgilendirsin. Dipsiz kuyu misali.
Peki ne oldu şimdi? Koskoca 70 yılı yedin bitirdin. Elde ne var? Bir sürü anlamsız hırsın sonucu kaybettiğin eş, dost ve arkadaş. Güya dünyanın en ünlü doktoru, avukatı, iş insanı veya gazetecisisin. Bir nevi bulunmaz bir hint kumaşısın. Ne oldu ki? Sonuç hepimiz için aynı değil mi?
O nedenle hırslarımızı bir kenara bırakıp kalan yıllarımızı daha anlamlı kılacak şekilde yaşamanın bir yolunu bulmalıyız. Bulalım ve yaşayalım. Geç kalmış da olsak, yeni tecrübeler kalan hayatımızı daha anlamlı kılacaktır.