“Nerede o eski bayramlar” sözü aslında çok da yerinde bir sitemdir bana göre. Neden derseniz? Her geçen gün zorlaşan hayat şartları maalesef insanlardan bayram coşkusunu da alıp götürüyor. Bakın çevrenize; bayram geldi diye kaç kişi göklere uçuyor? Ben şahit olamadım henüz, ‘bayram geldi hoş geldi, mutluluk ve huzur getirdi’ diye etrafımda dolaşan insanlara. Elbette vardır etrafımızda, ama küçük bir azınlıktır onlar ve her halükarda bayramın tadını çıkarabilirler.
Kendi çocukluğumu hatırlıyorum da, ne kadar güzel günler yaşamışız o dönemler. Bayramlar dört gözle beklenir ve tatlı telaşı neredeyse bir hafta öncesinden başlardı.
Aklımız alışverişte olurdu, geceleri uykularımız kaçar, uyuyamazdık. Bayram sayıklardık adeta…
Alışverişin A’sını duyduğumuz an kapıda hazır beklerdik. Annemizin kısık sesle “haydi çocuklar çarşıya çıkıyoruz” deyişine kulak kabartır, dakikalar önce giydiğimiz kıyafetlerimiz ile bir anda kendimizi kapı dışarı ederdik.
Evimizin avlusunda başlardı bizim bayram neşemiz. Üç kardeş ele ele tutuşur, mutluluğumuzu ‘Al satarım, bal satarım’ oyunuyla taçlandırırdık.
İlk adresimiz rahmetli babamızın dükkanı olurdu. Alışveriş için önce niyet sonra da para gerekirdi çünkü. O yıllarda baba demek para da demekti. Her birlikte başlardık mağazaları gezmeye.
Önce ayakkabılarımızı alırdık. O yıllarda yumurta burun kunduralar modaydı. Küçük de olsam, o ayakkabılar ilgimi çekerdi benim de. Çünkü büyük gösterirdi beni, bir ağırlığım olurdu. Konuşmam bile değişirdi o kunduraları giyince. İlla siyah ya da bordo renkli olmasını isterdim. Diretirdim de. Babam da sağ olsun kırmazdı bizi.
Ayakkabı alınca bitiyor mu? Hayır tabi ki; sırada elbise var.
Bayramda takım elbise giymeyi severdim ben. Küçük aklımla, hep bunun hayalini kurardım yıl boyunca. Ama rol modelim sağlamdı. Babam her bayramda jilet gibi olurdu. Terzisi vardı ve kendine neredeyse her bayram özel bir takım elbise diktirirdi. Kendime babamı örnek almıştım. Takım elbisem yoksa bayrama hazır hissedemezdim kendimi. Öyle de olurdu gerçekten. Hemen hemen her bayram yeni bir takım elbisem olurdu. Benden mutlusu hiçbir zaman olamazdı.
Kardeşlerime de renkli ayakkabılar ve cicili biçili elbiseler aldıktan sonra evin yolunu tutardık. Artık bekleme zamanıydı. Aldığımız kıyafetleri bayram sabahına kadar yatağımızın başucunda saklardık. Bayramları iple çeken çocuklar için o yıllarda bu çok ama çok kıymetli bir armağandı.
Bayramın ilk günü de çok heyecanlı geçerdi. Rahmetli babam günün ilk ışıklarında odamıza gelir ve kulağıma “hadi oğlum bayram namazına gidiyoruz” sözlerini fısıldardı. Gözlerim yumuk yumuk kalkardım yataktan, üfleye püfleye. Kardeşlerim mışıl mışıl uyurken, benim dimdik ayakta olmam biraz zoruma giderdi açıkçası, ama kutlu günün ilk işaretiydi bayram namazı. İnsana huzur veren bir duygusu vardı.
Birinci günün heyecanı bayram ziyaretleriyle davam ederdi. Ailenin en büyüğü olmanın avantajı ile ilk önce bize gelirdi akrabalarımız. Dayımlar, amcamlar, teyzemler, uzaktan yakından tüm aile fertleri doluşurdu bize. O kadar keyif alırdık ki; en güzeli de babamın her bayram öncesi bankaya gidip, gıcır gıcır kağıt para çekmesi ve harçlıklarımızı önceden hazırlamış olmasıydı.
Büyük küçük hepimiz sıraya girer, babamın ellerinden öper, paramızı alır, katlamadan muhafaza etmenin yollarını arardık. Her ne kadar harçlığımız o zamanın en düşük kâğıt parası olsa da, o kadar keyif alırdık ki; tekrar tekrar el öpme sırasına giren aile bireylerimizi anımsıyorum mesela.
Günümüzde “Nerede o eski bayramlar” sözünün yerini “Bayram geldi neyimize” ifadesi aldı. Artık aradan geçen 35 – 40 yılda ne olduysa, heves meves kalmadı kimsede. Bayramlar peş peşe gelmeye devam ediyor, ama tadımız tuzumuz yok maalesef. Harçlık vermemek için torunlarımızdan, yeğenlerimizden ve hatta çocuklarımızdan kaçar olduk. Kapının zili çalsa, kulaklarımız duymaz oldu, “çalar çalar giderler” deyip geçiştirmeye başladık.
Babam sempatik bir adam olmanın verdiği çekicilikle şimdilerde tedavülde olmayan, o dönemin gıcı gıcır 5.000.000 liralarıyla gönlümüzü bir şekilde fethederdi. Günümüzde bu mümkün mü? Hayır. En az 1.000 lira harçlık vermelisiniz ki; çocuklarımızın yüzü gülümsesin. Peki o 1.000 lira var mı kimsede, bayram harçlığı olarak verebilecek? Bence yok.
Hadi harçlığı geçtim de alışveriş yapabilen var mı? Bence artık o da mümkün değil. Her şey o kadar pahalı ki; uzaktan baktığınızda bile cebiniz yanıyor.
Kısacası yine buruk bir bayram geldi çattı birçoğumuz için. Bayramdan bize kalanlar ise hep bildik şeyler;
Takviyeli en düşük emekli maaşı 10.000 TL
Yılmadan çalışan asgari ücretlinin maaşı 17.002 TL
Sakar kasapların elinde inim inim inleyecek olan kurbanların fiyatı ise 12.000 TL
Bayram harçlıkları ise emekliye 3.000 TL, gençlere 1.000 TL…
Herkese mutlu bayramlar…