Her izlediğimde beni ağlatan o film

LEKESİZ ZİHNİN SONSUZ GÜNEŞ IŞIĞI YA DA ORJİNAL ADIYLA ETERNAL SUNSHINE OF THE SPOTLESS MIND!

AŞIK OLMAK - BAĞLANMAK - TÜKETMEK - UNUTMAK - UNUTMAK İSTEMEMEK - HATIRLAMAK VE NİHAYETİNDE TEKRAR SEVMEK...

Sevgili okurlar, bugün romantik drama türünde bir film ile karşınızdayım. İtiraf etmeliyim ki, defalarca izlediğim ve nedense her izlediğimde, içimde buruk bir duygu oluşturarak beni ağlatan bu film hakkında biraz konuşmak istiyorum.

Filmin baş rollerinde yer alan ve başarılı oyunculuklarıyla dünyaya nam salmış, Kate Winslet ve Jim Carrey'in devasa tutkulu oyunculuklarına değinmeden, filmin hissettirdiklerine ve anlatmak istediği derin konulara değinmek istiyorum.

"Bizler restoranlarda yemek yiyen ölüler miyiz ? Hareketli şehir hayatında, ne yaptıklarını bilmeden yaşayan, bir an bile durup düşünmeden önlerine gelen ister bir eşya, ister bir yemek, ister bir insan olsun tüketip bitirenler miyiz ? Belleğimizi bu kadar mı doldurduk, her şeyi bu kadar mı tükettik de artık sildirmenin zamanı geldi?"

Her izlediğimde beni ağlatan o film

Jim Carrey'nin hayat verdiği baş kahramanımız Joel'in filmdeki bu söylemi ne kadar da sert değil mi ? Tüketim toplumunu eleştiren bu film aslında çok insancıl ve dolayısıyla çok içimizden mesajlar taşıyor. Çağımızın en yaygın hastalığı olan "birbirini tüketmek" "sevgiyi tüketmek" "duyguları tüketmek" ve nihayetinde "tüketmek" gibi pek çok olayın merkezine insana dokunur cinsten iniyor.

Gelelim Kate Winslet'ın hayat verdiği özgür kızımız Clementine'a. Clementine, biricik sevgilisi Joel'ın ilişkide yaptığı hatalardan dolayı, onu hafızasından sildirerek aşkın acı veren yanından kurtulur. Silindiğini çok manidar bir şekilde öğrenen Joel da "Lacuna" şirketine giderek aynısını yapmak ister. Ancak bir şey onlara engel olur ve tekrar yollarını kesiştirir, kalpleri...

Joel'un, biricik aşkı Clementine'la ilgili her şeyi unutturacak makinanın, unutturmak için, önce herşeyi hatırlatması gerekir. Clem'i sildirmek için girdiği bu yolculukta, yaşadıkları güzel anılar beyninde tekrar canlandırıldığında, Joel, Clem'i unutmak istemez. Hatırlar, daha çok hatırlar ve daha çok tutunur. Clementine'a olan sevgisi ona olan öfkesinin önüne geçer. Beraber yaşadıkları bütün güzel anıları tutar ve silmeye çalışanlarla savaşa girer. Ve pişmanlık. Anılar bir bir silinirken Joel Barish girdiği bu sildirme yolculuğundan pişman olur. Aslında yaşanan bu pişmanlık, üst üste gelişen bir çok küçük, büyük olayın nelere sebebiyet verdiğini bizlere gösterir. 

İki karakterimiz de aslında fevri davranışlarından dolayı bu hale gelmişlerdir. Artık durmak zamanıdır. Joel adımı şu sözlerle atar,  "Bekle, sadece biraz bekle işte... Biraz... Bekle."

İşte çağımızın hastalığı derken bu olayı anlatmak istemiştim. Sahip olduğumuz her ilişki ya da her bağ bizler için bir kayıbı simgelemez. Ancak bazısı vardır ki gerçek olandır. Gerçekten emek verdiğimiz ve içtenlikle tutunduğumuz, bizi var eden. Tüketmeyen, çoğaltan. İşte o zaman tutunmamız gerekir, unutmamamız, hatırlamamız gerekir. Gerekirse sil baştan, gerekirse yeniden... Ama tüketmeden. Lafı fazla uzatmadan sevgili okurlarımı, bu unutulmaz filmi izlemeye uğurluyorum. Eee bir de bana kalırsa mendillerinizi almayı unutmayın...