Filmler mi? Kitaplar mı? Kitaplardan uyarlanan filmler fazlasıyla aşinayızdır. Ancak birçok kitap kurdu çok sevdikleri romanların ve yazılı oyunların filmle uyarlanmasından pek de memnun kalmaz.
Çünkü kitaplarla kurdukları bağlar onların zihinlerinde çok zengin yerler edinir. Böylelikle o kitabı okuduklarından aldıkları doyum fazladır. Çok sevdikleri bir kitap ya da yazılı oyun filme uyarlandığında, okurseverlerin beklentileri o doyuma ulaşmaktır. Dolayısıyla daha önce bildikleri bir hikayenin filmini izlerken beklentilerini yukarıda tutmaktadırlar. Ancak sinema, içerisinde güzel sanatların geleneksel altı dalını ( resim ve heykel, mimari, dans, tiyatro, edebiyat ve müzik) bulundurarak son derece geniş bir kitleye hitap edebilmektedir. Kitaplardan uyarlanan filmler her ne kadar kitaplardan alınan tadı bire bir vermese de, ondan çok daha farklı sanatsal doyumlar verir. Yazılı eserlerden uyarlama filmlerden birisi olan Rome ve Juliet filminden bahsetmek istiyorum.
William Shakespeare’ın en bilinen oyunlarından olan Rome & Juliet eseri, 16.yüzyılda birbirine düşman iki asil ailenin çocukları arasında geçmektedir. Bu iki asil ailenin çocuklarının, birbirlerine olan tutkulu aşkı, adeta eserin her sayfasında ahenkle işlenmektedir. 16.yüzyılda yazılan bu eserin günümüz modern dünyasına uyarlanması sinemada farklı bir üslup, senaryo ve oyunculuk yaratmaktadır. Günümüz modern dünyasına baktığımızda, hızla değişen, gelişen ve hızla da bağlarını zayıflatan aşk, insan ilişkilerinin arttığını gözlemleriz. Tüketimin hat safhada olduğu Modern yüzyıla, 16.yüzyılda yaşanan derin, sadık, tutkulu bir aşk hikayesi aktarılınca da ortaya yer yer mizahi bir üslup çıkmaktadır (tabi eserin orjinalinde yer alan trajedinin, kaybolmadan filmde de yer aldığını, filmin ilerleyen dakikalarında fark ediyoruz.)
Romeo & Juliet, Baz Luhrmann'ın yönettiği, başrollerini Leonardo DiCaprio ile Claire Danes'in oynadığı 1996 yapımı Amerikan romantik dram filmidir.
Diyalogların, monologların eserdeki şiirselliğini filmde de koruması eserin trajik dilini ve hissiyatını korumakta. Bunun yanı sıra eserde saldırı ekipmanı olan kılıcın yerini, filmde tabanca almasına rağmen, oyuncuların "çek bakalım kılıcını" şeklinde söyleyerek orijinal esere sadık kalmaları da ayrı bir mizah katan sahnelerdendi.
Ancak bu tezatlıklara ve oluşturduğu güldürüye rağmen Romeo ve Juliet’in birbirine aşık oluşu ve bunu ailelerinden gizlemeye çalışırken yaşadıkları olaylar, trajedinin her an bizimle canlı olarak ilerlediği mesajını veriyordu. Mercutio ve Tybalt’ın aralarında yaşanan bir kavgada ölmesi ve sonucunda ailelerin kana kan intikam sözlerini etmesi de trajedinin hep devam edeceğini hissettiren unsurlardandı.
Ve finalde aynı eserdeki gibi ancak ölerek birbirine kavuşan Rome & Juliet, ailelerin de pişmanlık duymasına sebep oluyor.
Mizahi atışmalarla başlayıp trajediyle devam eden filmin, trajediden uzak bir final ile biteceğini zannedenler muhakkak olmuştur. Böylece, Romeo & Juliet’in kitabın aksine bu sefer ölmeden birbirlerine kavuşmaları olası finallerden birisi olabilirdi. Ölmemeleri ancak absürd bir şekilde kavuşamayacaklarını beklemiştim açıkçası. Sanırım öyle bir final ile sonlansaydı , günümüze daha yakın bir yapıt ortaya çıkmış olurdu. Bunun haricinde yönetmenin oluşturduğu dili, ve oyuncuların orjinal eserdeki karakterleri canlandırma şeklini çok sevdim.