RÖPORTAJ: NAGİHAN ALAN YİĞİT
Çok değil 10 yılda hemen her şey değişti. Ama olumsuz anlamda. Her gencin hayali diplomasını alıp metropol hayatında iyi bir işte çalışmakken şimdi hepsi ya yurtdışı kovalıyor ya da tersine göçle tükenmişlik sendromundan kurtulmaya çalışıyor. Yoğun trafik, çevre kirliliği, stresli yaşam ve enflasyonun altında eriyen maaşlar yüzünden yaşamayı bırakın artık barınma sorunuyla mücadele etmekten yorulmuş bir kesimden bahsediyorum. Yorgun beyaz yakalılar artık plazadan ayrılıp kırsala göç ediyor, pilavcı oluyor, seramik atölyeleri açıyor… Peki bu radikal değişiklik, yıllarını okul sıralarında geçirip iyi bir kariyer hedefi koyan beyaz yakalılar için ne kadar sürdürülebilir oluyor? Bu sorunun cevabını Dok İstanbul’un sayfasında denk geldiğim “Plaza Köylüleri” belgeseli verdi bana ve ben de hemen belgeselin senaristi ve yönetmeni Hazar Uyar ile konuşmak ve çarpıcı bir gerçekliğe ayna tutan bu belgeselin perde arkasını ondan dinlemek istedim…
Öncelikle seni biraz tanıyalım Hazar…
Her ne kadar bir bağımsız belgesel film çektiğim için bugün bu söyleşiyi yapıyor olsak da kendimi “sinemacı” kimliğiyle tanıtmakta zorlanıyorum. Sanırım en doğru ifade, “hikaye anlatımında uzmanlaşmış bir iletişimci” olmam. Zira 15 yıldır aralıksız reklamcılık yapıyorum. Yazar kökenliyim, halen bir reklam ajansında yaratıcı ekip lideri olarak çalışmaya devam ediyorum. Sektörü bilmeyenler için özetlemem gerekirse benim işim, bir mesaj ulaştırmak amacıyla iyi fikirler bulmak ve bunları anlaşılır hikayelere dönüştürmek. Bu hikaye bazen bir film, bazen tek bir cümle.
Peki Plaza Köylüleri fikri nasıl ortaya çıktı?
Plazadan ayrılıp pilavcı açan mı istersiniz, bankacılığı bırakıp seramik satan mı? “Şehirden köye göç” temalı onlarca içerik ve haberin her gün ekranlarımızı süslediği bir dönemde reklam ajansında çalışınca, ayrı ayrı her plazadan kopan bir beyaz yakaya isabet etme şansı yakalıyorsunuz. Bununla birlikte hikayeye heyecan katan, “Beyaz yakalı köye gidiyor, ürettiği ürünü plazada kalan arkadaşına satıyor.” tespiti, mesai arkadaşım Oğulcan Türe’nin bir sunuma eklediği hedef kitle analiziydi. Aradan geçen zamanda, bir sunum slaytında yok olmayı hak etmeyen bu tespiti 2019 yılında Plaza Köylüleri ismiyle projelendirip Kültür ve Turizm Bakanlığı sinema destek fonuna başvurdum. Desteğin çıkmasıyla birlikte de harekete geçip çekim sürecini başlattım.
“BU KONU ASLINDA CİDDİ BİR SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK PROBLEMİ"
Ekonomiye, akademiye, şehre, topluma fayda sağlamak için mükemmel eğitimler alan, yıllarını harcayıp uzmanlaşan kalifiye bir insan kaynağı var. Fakat bu kaynak mevcut koşullarda yaşamını sürdüremiyor. Sıfırdan başlayıp ya yurt dışına gidiyor ya da bir köye… Bu işin milli servet kaybı ve fırsat eşitsizliği kısmını düşünmek gerekiyor. Bir şeyleri düşünüp, iyileştirmeye çalışmak için de önce bir farkına varmak lazım tabii. Sürdürülebilir şehirler ve topluluklar için ne yapmamız lazım mesela? Kaçmak bir çözüm mü? Bu alandaki farkındalık çalışmalarına bir parça katkı sağlayabildiğim için mutluyum.
Aslında 2022 yapımı bir belgesel ama beyaz yakalının tersine göçünün hızla arttığı bir dönemde YouTube'da yayınlanması belgeseli tekrar sıcak gösterime soktu diyebiliriz.. dönüşler nasıl? İzlenmelerden ve gelen yorumlardan memnun musun?
2022 yılında ilk gösterimi Antalya Altın Portakal Film festivali’nde yapmış olmak, devamında İstanbul’da AKM Yeşilçam Sineması gösterimleri, Boğaziçi Film Festivali süreci ve diğer sinema salonu gösterimleri tabii ki unutulmaz ve çok keyifli deneyimlerdi. Fakat belgeseli YouTube’a yüklemek gibi bir karar alınca bir anda kendimizi er meydanında bulduk ve sonuçtan çok mutluyuz. Sadece ilk hafta 200.000’in üzerinde tekil izleyicimiz oldu. Şu an 400 binin üzerinde izlenmemiz var. Binlerce beğeni ve yorum aldık. Hiçbir tanıtım bütçesi olmadan 6 milyonun üzerinde erişim, sosyal medyada binlerce izlenme ve paylaşım görüyoruz. Tabii ki toplumsal bir belgesel içerikle böyle bir viral etki yakalamış olmak gurur verici. Öte yandan bu sayılar, derdin ne kadar güncel ve yaranın ne kadar açık olduğunu anlamak için de acı bir gösterge.
Bu belgeselle beyaz yakalının yorgunluğuna, tükenmişliğine kısacası gerçekliğine ayna tutmuşsun adeta... Belgeselin akabinde benzer hikayeleri paylaşan başka beyaz yakalılar da yazdı mı sana neler yaşandı belgeselin akabinde?
Malum, film sürpriz bir sonla bitiyor, bu sonu değiştirmeye çalışan pek çok kişiyle karşılaşmak bir hayli umut verici. Belgeselde hikayelerine şahit olduğumuz isimlere dünyanın farklı bölgelerinden dikkat çekici iş ortaklığı teklifleri geldi. Bunlar mutluluk verici çıktılar tabii ki. Aslında insanların ne kadar içselleştirdiklerini gösteriyor. Anlatılan sorunlara dair farkındalık yaşayan, aynı hisleri paylaştığını ifade eden veya kendi öykülerini benimle paylaşan yüzlerce yorum aldım bunlar dışında da. Teknik eleştiriler de oluyor elbette, bulunanları da dikkatle değerlendirip gelişim alanı olarak notladığımı belirtmek isterim.
Kentten kırsala yerleşenler ürettikleri ürünü yine plazalardaki arkadaşlarını hedefleyerek ürettiklerini gördük, yine beyaz yakalının bir diğer beyaz yakalıyı hedeflediği üretim söz konusuydu. Sistemden kopmanın pek de mümkün olmadığını mı anlatıyor bu gerçek sence?
Evet ne yazık ki mevcut durum, hayal kırıklıklarıyla kendilerine bir yol çizip birbirine tutunmaya çalışan insanların hikayesinden ibaret. Konu beyaz yakalılar, patronlar, işçiler bağlamından öte bir sistem sorunu aslında.
“İYİLEŞMEK IÇIN ÖNCE FARKINA VARMAK GEREKIYOR”
Hikayelerin devamı gelir mi? Son olarak belgeselle ilgili planlarını da dinleyelim isterim.
Plaza Köylüleri’ni yayınladığımız Dok İstanbul’u aktif bir farkındalık platformu olarak yaşatmayı hedefliyoruz. Dediğim gibi, konu bir sürdürülebilirlik meselesi bence.. Ve bizim “Beyaz Yaka” sorunlarının da ötesinde toplumsal açıdan, çevresel açıdan, ekonomik açıdan iyileşmemiz gereken çok daha fazla konu var ne yazık ki… Ve iyileşmek için önce farkına varmak gerekiyor. Hal böyle olunca akla gelen projeler bitmiyor. Umuyorum ki bu farkındalıklar anlamlı ve çözüm odaklı somut projelerin hayata geçmesine de vesile olacak. Çalışmalara başladık, yeni çekimlerden önce eldeki mevcut kayıtlardan Prof. Dr. Yıldırım Şentürk’ün röportajını derleyip “Beyaz Yaka’nın Refah Adacıkları” bölümünü paylaşacağız. Kentin ve iş dünyasının sosyolojik derinliğini Plaza Köylüleri’nde yayınlanmayan yorumlarla güçlendireceğiz.
Ardından Akan Abdula’nın röportaj kaydına dönüp, yine Plaza Köylüleri’nde çok kısa yer verebildiğimiz “Aynılık Ekonomisi” başlığını ayrı bölüm olarak arşiv niteliğinde yayınlamak istiyoruz. Bu vesileyle bu iki isme tekrar çok değerli katkıları için teşekkür etmek isterim.
Umuyorum ki süreçte arılardan denizlere, sokaklardan işçilere ve kültürel değerlerimize kadar bambaşka projelerde yeniden bir arada olacağız..Görüşmek üzere…