Nuri Bilge Ceylan ve Zeki Demirkubuz ile kıyaslanıyorum... Selim Evci Medyatava'ya konuştu

Yönetmen ve senarist Selim Evci’nin dördüncü uzun metraj filmi Savrulan Zaman, 23 Ekim'de Boğaziçi Film Festivali kapsamında Atlas Sinema’sında izleyiciyle buluşacak. Başrolünde Selim Evci ve Özge Gürel’in yer aldığı film, modern zamanda insanın içsel çatışmalarını ve arayışlarını ilişkiler üzerinden ele alıyor. Festivallerdeki yolculuğu devam eden filmin yönetmeni Antalya'daki sonuçlar için "Jüriye kırgınlık diye bir şey olmaz çünkü bu bir yarışma, subjektif bir değerlendirme" dedi.

Google Haberlere Abone ol
Medyatava Özel Nuri Bilge Ceylan ve Zeki Demirkubuz ile kıyaslanıyorum... Selim Evci Medyatava'ya konuştu

GİZEM ERTÜRK / MEDYATAVA

Yönetmen ve senarist Selim Evci’nin dördüncü uzun metraj filmi Savrulan Zamanı MedyaTava'ya değerlendirdi. Evci Altın Portakal için de çarpıcı ifadeler kullandı.

Öncelikle tebrikler. Çok uzun zamandır bu film için yoğun bir mesai harcadığını biliyorum. Ne kadar sürdü hazırlık süreci ve bu fikir aklına ilk ne zaman düştü biraz süreçten bahseder misin?

Yazım sürecinden başlarsak üç yıl sürdü. Aslında biraz kar yağmasını bekledik çünkü filmde karlı sahneler vardı. Ama bakanlık desteği olduktan sonra bir uluslararası yapı kurmayı yani ortak aramayı beklemeden hemen çekimlere başladım. Çünkü bir an önce çekmek istiyordum. Kar da yağmıştı iki sene önce. Fakat sonrasında o karlı sahnelerin dışında yaptığım ön hazırlıklar, oyuncu seçimleri uzun sürdü. Beklediğim gibi hızlı geçmedi. Ve kurgu süreci de uzun sürdü. Toplamda 3 yıl gibi bir sürede film ortaya çıktı.

SİNEMADA ÇOK BELİRGİN, KÖŞELİ KARAKTERLERİ SEVMİYORUM

Filmin, Antalya'daki gösterimi sonrası seyirciden gelen tepkileri nasıl buldun? Daha çok hangi noktalar onlara ilginç gelmişti?

Antalya'da güzel bir süreç oldu. Bizim için önemliydi. İlk kez filmi gösterdik seyirciye. Filmdeki ana karakter, iyi ya da kötü gibi keskin çizgilerle tanımlanmış bir karakter değil. O yüzden karakter biraz ilginç geldi bence seyirciye. İçinde farklı duyguları barındıran daha gri bir karakter vardı karşılarında. Ama günün sonunda bir sahicilik açığa çıktı bence onların gözünde de. Hayattan bir karakter duygusu geçti. Bu yönde yorumlar ve sorular geldi. Bu çok önemsediğim bir şey. Çünkü asıl yapmak istediğim de bu. Hayattan bir kesit, hayattan bir evreyi göstermek için hayattan bir karakter oluşturmak. İçerisinde hepimizde oluğu gibi iyiliği, kötülüğü, vicdanı bazen duyarsızlık gibi duyguları barındırması. Sinemada çok belirgin karakterleri, köşeli karakterleri sevmiyorum. Yani iyilerin, kötülerin rol aldığı işler bana yapay geliyor. Hayat duygusundan uzak bir masal gibi. Seyirciyle soru cevap sonrasında da çok konuştuk. Bu tip filmlerin seyircisi çıkışta yakanıza yapışır ve bu çok sevdiğim bir durum. Felsefe, edebiyat konuştuk bazılarıyla. İşte Lermontov’dan etki olduğundan, Albert Camus'dan etki olduğundan, o yabancılaşma, yalnızlık temaları karakterin iyi kötü çizgisinde dolaştığı Lermontov'un Peçorin’i gibi. Bunları seyircinin yakalaması güzeldi. Özetle Savrulan Zaman’ı seyirciye ulaştırdık.

Gösterim sonrası yazıp yönetip başrol oynamanızdan dolayı Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan gibi yönetmenlerle kıyaslandınız. Bu durumu nasıl yorumluyorsun?

Türkiye'de bu çok fazla oluyor. Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz gibi usta yönetmenlerin işleriyle bir karşılaştırma oluyor. Filmde ben oynadığım için yine böyle bir karşılaştırma, eşleştirme oldu. İçerik olarak değil de daha çok filmlerinde oynayan yönetmenlerin konularının benzerliği üzerinden. Şu söylenebilir; bu tür konularda benzerlikler üzerinden değil, farklılıklar üzerinden bir okuma yapmak gerekiyor. Çünkü eğer farklılıklar üzerinden bakarsak gerçek tanımlamaya ulaşırız. Yani farklı olan ne diye baktığımızda daha çok şey görüyoruz. Çünkü benzerlik aramaya başladığınızda her şeyi her şeye benzetebilirsiniz. Bu kolayca bir yargıya varma isteği gibi karşımıza çıkabiliyor.

ANTALYA'DA JÜRİ NET SLOGANI, TOPLUMLUN ARKASINDA DURACAĞI FİLMLERE YAKINLIK GÖSTERDİ

Savrulan Zaman, bana kalırsa seçkinin en orijinal filmlerinden biriydi. Hikayesiyle ve anlatım diliyle çok kendine hastı. Görece oldukça zayıf filmlerin seçkide olduğu senenin sinema yazarları tarafından da favorilerindendi filminiz. Peki filmin jüri tarafından hiç görülmemesi bir kırgınlık yarattı mı?

Bu bir yarışma, jüri kararları her zaman subjektif bir değerlendirme. Bunu baştan biliyorsunuz zaten. Kırgınlık olmaz. Kararlar değişkenlik gösterebilir elbette, sinema dışı sebepler dahi olsa yine de normal karşılamak gerekir. İnsanın olduğu yerde bu tür tartışmalar her zaman olur. Filmler zaman içinde kendi yolunu bulur.

Film, insan psikolojisi üzerine de derin okumlalar yapıyor. Peki filmin yazım sürecinde referans aldığın kitaplar, filmler neler oldu?

Bir film yazarken çok fazla şeyden, edebiyattan besleniyorsunuz. Ama en önemlisi çevredeki gözlemlediğimiz, kendi hayatımızdaki gözlemlediğimiz şeyler, duyduğumuz şeyler. Hayatın bir kolajı gibi aslında benim için film yapmak. O yüzden o hayattaki deneyimleri, gözlemleri önemsiyorum.

Festival sürerken eski Antalya günlerini hatırlatan şık bir de parti verdiniz. Açılış ve kapanışı saymazsak bu festivalin tek partisi oldu ve herkesi bir araya getirmesi açısından da çok güzeldi. önceki yıllarla kıyasladığınızda sizce festivalin artı ve eksileri nelerdi?

Bu benim dördüncü filmim, üçüncü Antalya Festivali. Dolayısıyla eski festivalleri iyi hatırlıyorum. Her anlamda doyurucu, keyifli, birlikteliğin yüksek olduğu, paylaşımın yüksek olduğu Antalya Festivalleri oldu. Önce böyle kendi aramızda bir ekip eğlencesi gibi bir şey düşündük. Ondan sonra bütün ekipçe aldığımız bir kararla tüm ekipleri davet ettik, orada gelişti. Paylaşmak, bir arada olmak, sektörün birbiriyle dayanışması önemli. Yakın zamanda çalıştığım için bunu İran sinemasında gözlemleyebiliyorum. Daha sıkı dayanışma içerisindeler diye düşünüyorum. Ve bu da onların hem sinemalarına hem dünya arenasındaki sinema pozisyonlarına pozitif etki ediyor.

Tam festival sağ salim bitti derken son dk. ön jürideki Tunca Arslan'ın sözleri çok tartışma yarattı. Bu konuda neler söylersin?

Bu röportaj için söylenecek çok fazla şey yok. Son derece gereksiz, son derece yersiz, son derece anlamsız ifadeler içeriyor. Çok ihtiyacımız olan cümleler değildi açıkçası.

Savurulan Zaman'ın bundan sonraki yolculuğu nasıl olacak?

Savrulan Zaman'ın yolculuğu seyirciye ulaşma çabası olacak. Yine bazı festivaller ardından olabilirse vizyon, olabilirse belli platformlarda seyirciye ulaşmaya çalışacak. Ama zaman içerisinde yolunu bulacağını düşünüyorum.

Sırada ne gibi projelerin var?

Bu aslında bir karakterin evreleri gibi düşündüğü bir 3’leme projesi. Yani bu karakterin bekarlık, babasını kaybettikten sonraki, uzun bir ilişkiden ayrıldıktan sonraki dönemi. Şimdi bir evliliği anlattığım bir hikâye var. Onunla uğraşıyorum. Yine benzer dinamiklerde olacak ama tabi evlilik daha hareketli bir evre, doğası gereği bir ailenin parçası olan karakterin baba olmak gibi şeyleri deneyimlediği bir evre. Bir hayat döngüsü gibi ilişkiler üzerinden anlatılan.

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin