Bir festivalde hem seyirciyi, hem jüriyi hem de sinema yazarlarını ortak paydada buluşturan film sayısı bir elin parmaklarını geçmez. İşte Mukadderat gösterildiği ilk andan itibaren bu üç benzemez organizmayı aynı potada eriterek bir coşku seli yaratmayı başarmıştı. Törende de beklenen oldu, Mukadderat En İyi Film dahil tartışmaya kapalı iki dalda daha En İyi Kadın Oyuncu (Nur Sürer) ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Osman Sonant) portakalı evine götürmeyi başardı.
Yönetmenliğini üstlendiği televizyon dizisi Camdaki Kız ile de akıllarda yer eden Nadim Güç'ün beyazperdedeki ilk uzun metraj çalışması Mukadderat, gösterildiği ilk andan itibaren 61’inci Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin gözdesi oldu.
Senaryosunu tiyatro kökenli, sinemada da LCV ve 10 Saniye gibi orijinal işlere imza atan Erdi Işık'ın üstlendiği film bir yarışmada nadir olarak görülen bir doğa olayı olarak kabul edebileceğimiz seyirci, sinema yazarı ve jüri saflarını aynı cephede buluşturdu.
Dengeli yönetimi, muzip senaryosu ve lezzetli oyunculuklarıyla başarısını 3 Altın Portakal ile de taçlandırdı. Filmin yönetmeni ve oyuncusu Nadim Güç ile Şirin Sultan Saldamlı sorularımızı yanıtladı.
Mukadderat, kocasının ölümünün ardından yeniden evlenmek isteyen oldukça renkli bir kadın olan Sultan'ın hikayesini anlatıyor. Bu hikayede sizi en çok çeken şey neydi?
Nadim Güç: Filmde Sultan'ın hikayesini izliyoruz ama onun özelinde ülkedeki kadınların durumunu anlatmaya çalışıyoruz. Bunu anlatırken de ne parmak sallıyoruz ne de bir şeyi dikte etmeye çalışıyoruz. Görünene kamera tutuyoruz sadece. Dolayısıyla senarist Erdi Işık'ın da kendi hayatında izler taşıyan bu senaryo beni çok etkiledi.
Şirin Sultan Saldamlı: Bir kadın hikayesini bu kadar incelikle, asla didaktik olmayan adeta bir Yeşilçam diliyle anlatması beni çok çekti. Filmde izlediğimiz kadınların tamamı Sultan'ın etkisiyle bir uyanışa giriyor. Dolayısıyla Sultan'ın hikayesini konuşmak tüm kadınların uyanışını konuşmak demek.
KADIN SORUNLARI YALNIZCA KADINLARLA ÇÖZÜLECEK BİR MESELE DEĞİL!
Osman Sonant: Bizim filmimiz biraz Bob Marley şarkısı gibi. Çok derin acılardan çok tatlı melodilerle bahsediyor. Beni de çeken şey bu oldu. Kadın hikayelerindeki erkek oyuncu olmak çok güzel bir şey. Çünkü kadın meseleleri kadınlarla çözülecek bir şey değil, erkeklerle çözülecek bir mesele. Dolayısıyla filmde benim en sevdiğim şeylerden biri o kadınların zaman içinde o adamı törpülemeye başlaması oldu. Erkekleri de değiştiren kadınlar, kadınların da hakkını almasını sağlayacak olan erkekler.
Şirin Sultan Saldamlı: Bir kadın olarak da şunu eklemek istiyorum. Çok mutluyum ki toplumsal şiddeti bireylerin film üzerindeki şiddetinden göstermeden, bunu meşru kılmadan anlatabildik. Bu gerçekten çok önemli bir şey çünkü çok yoruldum o şiddeti görmekten, bunun meşru kılınmasından..
Film en yükseldiği anlarda bile şiddet yerine sevgi dilini tercih ediyor...
Osman Sonant: Şiddeti göstermenin gerçekçi olacağım diye detaylara girmenin bizi çok rahatsız ettiği bir dönemdeyiz şuanda. Dünyada öyle olmayabilir. O sırada çok travmatik olaylar yaşanmıyorsa onlar sert gösteriyor bazı şeyleri. Toplum biliyor ki sokağa çıktığında bunu görmeyecek ama biz onu zaten gerçekte görüyoruz. Akışta o var. Bir de gidip filmde görmek bizi rahatsız ediyor. Bizim filmimizle ilgili insanları rahatlatan şey kadının kendini var etmesi... Özellikle de çrf ve adetlerin yayın olduğu Anadolu'da... Elalem ne der baskısı o kadar fazla ki bunu da daha zorlaştırmanın bir anlamı yok.
Nadim Güç: Ailenin üzerinde de toplumsal baskı var. Yoksa anne ye olan sevgilerinde bir eksiklik yok. El alem ne der diye düşünüyor. Aile onlar için bir değer. Araya toplum giriyor. Bizim aslında bahsetmek istediğimiz şey şu; o toplumu aradan çıkartmanız gerekiyor.
Şirin Sultan Saldamlı: Ulus Baker'in dediği gibi ahlak değerlerinizi toplum ve aileye göre belirliyorsanız kişinin bireyliğinden bahsedemez hale geliyoruz.
YALNIZLIĞIN CİNSİYETİ YOK
Osman Sonant: Kadına yüklenen şu sorumluluk da çok ağır değil mi; erkek bir başına yapamayacağı için biz ona bir yardımcı yakıştırıyoruz. Kadın zaten yapabildiği için ihtiyacı yo deniyor. Oysa o da onun kadar yalnız.. Yalnızlığın cinsiyeti yok.
Bu yıl izlediğim iyi filmlerde hep belli bir yaşın üzerindeki tecrübeli oyuncular var. Büyük Kuşatma'da Alp Öyken harikalar yaratmıştı. Burada da Nur Sürer muhteşem bir performans sergiliyor. Buna rağmen genellikle neden ülkemizde belli bir yaş üzeri karakterler başrol olamıyor?
Nadim Güç: Erdi bu senaryoyu biraz da bu duruma tepki olarak yazdı. Ben Nur Sürer ile Camdaki Kız'da çalıştığımda mesela ruhunda çiçek açıyordu ama kötü bir karakteri oynamasını istemiştik. Erdi de bu tarz işler üzerine düşünüp bu hikayeyi yazmış.
Osman Sonant: Neden hep güzel bir kızımız ve çocuğumuzun olması gerekiyor? Gençler izliyor çünkü onlara ulaşmamız lazım kaygısı yüzünden... Nur Sürer ile çalışmak benim için doktora yapmak gibiydi. Çok şanslıyız.
Jüri kararları her festivalde tartışılır. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Osman Sonant: Jüri böyle bir şeydir.Bu jüriden iki kişi değişse ya da bir kişinin morali bir şeye çok bozulsa ya da biri o hikayeyle çok fazla kişisel bağ kursa sonuç değişir. Dolaısıyla biz filmimizi yaptık. Film bitti, seyirici alkışlamaya başladı bu normaldi bu bizim için. Dakikalar geçti seyirci alkışı kesmedi bu noromal değildi bizim için. Seyirci ayağa kalktı bu hiç normal bir şey değildi. Dolayısıyla biz başarı anını orada yaşadık. Ödül de bal kaymağı oldu.
Nadim Güç: Benim için Ümit Ünal ile aynı seçkide olmak bile çok değerliydi.