Geçen günlerde Mehmet Cemil moderatörlüğünde okurlarla bir söyleşi gerçekleştiren Selcen Gür, kitabını tanıttı. ‘Plaza Sufisi’ kitabında sıkışmış hayatlarında çıkış arayanları “insanın en uzun seyahati ‘kendinden kendine’ olanıdır” yaklaşımıyla bir düşünce yolculuğuna çıkardığını söyleyen Selcen Gür, şunları kaydetti:
“Aslında kendi yaşamımı sorgularken yaptığım Batı ve Doğu kaynaklı okumalarda oluşturduğum sentezi ve kendi farkındalığımı okuyucuyla paylaşmak istedim. Eski nesillere kıyasla hayat konforumuz artarken mutluluk ve tatmin duygumuz azalıyor. Ben buradaki çelişkiden ve bir plaza çalışanı olarak kendi hayatımdan da yola çıkarak, pozitif psikolojiden tasavvufa uzanan bir okuma ve araştırma sürecine girdim. Yüzyıllar önce yeşermiş olan tasavvuf öğretisinin bugünün insanına da hitap edebildiğini, ilham verebildiğini gördüm. Sonuçta insan, plazada da olsa, nefsiyle, hırsıyla, merhametiyle ve öfkesiyle özünde yüzyıllar öncekiyle aynı insan. Anadolu Tasavvufu bu anlamda kendimi tanımak için önemli yol oldu. Başta tasavvuf olmak üzere tüm kadim öğretiler insanlığın dönüşüm yolculuğuna hizmet ediyor. Bizler bulunduğumuz zengin coğrafyada kendi kültürümüzle barışamadığımız için Anadolu’ya maalesef yabancı kalmışız. Kendim için çıktığım bu yolda peşine düştüğüm soruları ve bulduğum yanıtları ‘Plaza Sufisi’nde bulabilirsiniz.”
Kitabını “Hamurunda tasavvuf felsefesi olan bir kişisel gelişim kitabı” olarak tanımlayan Gür, Batı dünyasının öğretilerinin bittiği yerde, Anadolu Tasavvufu’nun başladığının altını çizdi. Selcen Gür, şöyle devam etti:
“Batı kaynaklı öğretilerde, birey değişimini gerçekleştirip kendini tamamlamaya gelince olay kapanıyor. Oysaki tasavvuf odaklı öğretilerle kendi dönüşüm serüvenine başkalarını ortak ederek diğer insanlarla paylaşarak, yansıtarak ve ‘el vererek’ kendini aşıyorsun. Kanımca tek bir öğretiden beslenmek ve diğerlerine sırt çevirmek insanı dar bir çerçeveye hapsediyor. Yaşadığımız modern dünya içinde bulunduğumuz koşullandırmalar, bizleri kısıtlıyor. İnsanı sadece biyolojik, psikolojik ve sosyo-ekonomik bir varlık olarak ele aldığımızda önemli bir parçamızı atladığımızı düşünüyorum. Çünkü bizler aynı zamanda manevi yönü ve ihtiyaçları olan varlıklarız. Bu yönümüz beslenmediğinde kendimizi yalnız ve mutsuz hissedebiliyoruz. Aile dizimi, dolunay çemberleri, sessizlik kampları gibi yeni nesil daha birçok farklı spiritüel öğretilerle insanlar manevi ihtiyaçlarını tatmin etmeye çalışıyor. Bir süre sonra ortaya çıkan tatminsizlikle hemen yeni bir arayışa yöneliyoruz. Oysa sürekli kendimize bakmak, farkındalık içinde olmak bu dünyadaki yolculuğumuzu daha üst versiyona çekme arayışımızı kolaylaştıracak. Plaza Sufisi, biraz bunun yollarını göstermeye çalışıyor. Hedef odaklı değil, değer odaklı seçimlerin, hedeflerin değerlerle örtüşmesinin mutluluk getireceğine inanıyorum.”