Zeren Ertaş 22 yaşındaydı. Adnan Menderes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi son sınıf öğrencisiydi. Annesi onun kaymakam olmak istediğini söyledi. Zeren’in annesi bunu kızının cenazesinde söyledi. Çünkü Zeren, 25 Ekim 2023 akşamı kaldığı Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) Güzelhisar Kız Öğrenci Yurdu'nda hayatını kaybetti. Ölümü kayıtlara asansör kazası olarak geçti. Zeren’i görenler vücut bütünlüğünün bozulduğunu söylediler çünkü Zeren düşen asansörden kaçmaya çalışırken sıkışarak hayatını kaybetti.
Normalde bir ölümün ayrıntısını yazmaktan hoşlanmam. Mesleki olarak da etik bulmam. Ama bazı durumlarda öldü demek yetmiyor. Zaten aslında Zeren için öldürüldü demek daha doğru olacak…
Ruh ve akıl sağlığı yerinde bir anne baba çocuğu için ne ister? Sağlıklı olmasını, mutlu olmasını, okumasını, ayakları üzerinde durmasını… Zeren’in ailesi de bunları istemiş olmalıydı ki İstanbul’dan Aydın’a kızlarını okumaya göndermişti. Kızları nerede kalacaktı? Bunca yıl bir kere olsun karşı gelmedikleri, saygısızlık etmedikleri, vergilerini düzenli ödedikleri devletin yurdunda. Ve 23 Ekim akşamı ihmal yüzünden kızlarının o yurtta öldüklerini öğrendiler.
Zeren Ertaş'ın babası şöyle isyan etti: Devlete olan inancımı kaybettim şu anda. Çocuğumu ilk defa devlete emanet ettim ama devlet benim çocuğuma 20-25 gün bakamadı. Sonra arkasından ekledi; Devlet adaletini göstersin.
PEKİ O ADALET GELİR Mİ?
Zeren’in ölümünden sonra hızlıca neler olduğuna bakalım. Yurdun müdürü soruşturmanın selameti açısından görevinden uzaklaştırıldı. Asansör firması yetkilisi tutuklandı. Valilik ve bakanlık soruşturma başlatıldığını söyledi.
Şöyle bir hafızamızı karıştırsak birkaç olay gelebilir aklımıza. Misal Soma maden faciasında 301 işçi öldüğünde hızlıca birileri hakkında soruşturma başlatılmıştı. Hatta kamuoyu baskısı çok olunca madenin sahibinin oğlu da tutuklandı. Peki şimdi? Davada tutuklu kalmadı.
Çorlu tren kazasını hatırladınız mı? 25 kişi hayatını kaybetti. Hızlıca birileri gözaltına alındı, bir kişi tutuklandı. Peki şimdi? Davada tutuklu kalmadı.
Aslında biraz daha yoklasak kendimizi neler çıkar neler. Çünkü bizim hafızalarımız aslında mezarlığa benziyor. Sürekli birileri ölüyor bu ülkede, birileri gömülüyor. İnanır mısınız mezarlıklarda yer yok. Gerçekten yok. Nüfusumuz kalabalık, sayı olarak azalmıyoruz ama eksilip duruyoruz…
Zeren’in ölümünden sonraki açıklamaları da tanıyoruz, hızlıca yapılan eylemleri de. Sonrasında nelerin yaşanacağını da ezbere biliyoruz.
Uzun yıllardır inançlı olduklarını her fırsatta dile getiren insanlar tarafından yönetiliyoruz. Mehmet Akif Ersoy bir şiirinde şöyle der; “Fırat'ın kenarında bir kuzuyu bir kurt kapsa kuzunun hesabını Allah, Ömer'den sorar.” Burada şairin yaptığı atıf adaletiyle bilinen Hz. Ömer’edir. Cumhurbaşkanı Erdoğan da çok sık Hz. Ömer’i gündeme getiren siyasetçilerden biridir. Buradan yola çıkarsak herhangi bir ihmalde sadece kurdu suçlamak doğru mudur? Yahut soruyu şöyle mi sormalıyız; ya o kurtlar her yerdeyse?
O yurtları denetlemeyenler, peşine düşmeyenler, gerekli bütçeleri ayırmayanlar, bir lokma bir hırka düsturunu her yerde söyleyip ceplerini dolduranlar, öğrencilere nasıl olduğunu sormayanlar, öğrenciler için dünyayı daha iyi bir yer haline getirmeyenler… Bunların hiçbirine Zeren’in ölümü sorulmayacak mı?
Gerçekten kim Zeren’in katili. Asansörü icat eden mi, asansörün kendisi mi yoksa en tepeden en aşağı kim hangi koltukta oturuyorsa bunların hepsi mi?
Zeren’in katili kim?