Kiminin hayatına ekrandan kiminin hayatına da yazdığı "Kardeşini Doğurmak" adlı kitabıyla dokunan gazeteci Büşra Sanay ile kaleme aldığı ikinci kitabı "Yaşadım Demek İçin Ne Yapmalı?" hakkında konuştuk. Sanay, deneyimlerinden bahsetti, mesleğe yeni başlayan genç yüzler için de tavsiyeler verdi.
Mesleğe yeni adımını atmış binlerce genç mezundan biri olarak yıllar boyu takip ettiğim Büşra Sanay, hayatıma Ankara’da girdi. Ekrandan gördüğüm, Dost Kitabevi’nden KYK bursumla aldığım kitabını okuduğum günden bu yana eğilmek istediğim konular da bir bir değişti. Aile içi istismar Türkiye’nin karanlık yüzüydü. Karanlık tablo ne yazık ki değişmedi.
Büşra Sanay da tam bu konuya değinmişti.
“Türkiye’nin en mahrem yerinde görülmeyen, görmezden gelinen bir yara: Ensest. Yıllarca süren titiz bir çalışmayla ensest mağdurlarından ailelere, sosyologlardan ilahiyatçılara, hukukçulardan eğitimcilere, psikologlardan adli tıpçılara ve Türkiye’de çok sayıda üniversitede öğrencilerle enseste dair anket yapıp sonuçlarını paylaşıp, her kesimden insanla konuşarak Türkiye’nin ensest tablosunu ortaya çıkardı.”
Kiminin hayatına ekrandan kiminin hayatına da yazdığı Kardeşini Doğurmak kitabıyla dokunan Büşra Sanay ile kaleme aldığı ikinci kitabı "Yaşadım Demek İçin Ne Yapmalı?" Hakkında konuştuk. Sanay, deneyimlerinden bahsetti, mesleğe yeni başlayan genç yüzler için de tavsiyeler verdi.
Büşra Sanay şu an ekranlarda değil. Ancak “Değişimi Başlatarak” kendi deyimiyle “insan gibi yaşamak için” hikayeler biriktiriyor. Sanay, mesleğe ve hayata dair deneyimlerini MedyaTava ile paylaştı.
-Kadın bir gazeteci olmayı deneyimlemek Türkiye şartlarında nasıldı? Paylaşmak istemezseniz anlarım ancak nasıl bir baskıya maruz kaldınız?
Öncelikle, gazetecilik bir yaşam şekli. Dünyanın her yerinde yapabileceğin bir iş. Türkiye’de gazeteci olmak ise, haber deryasında gazetecilik yapmak demek. Benim için de muazzam bir deneyim. İlginç bir tecrübe sunuyor. Çünkü herkesin bildiği gibi başka ülkelerin belki 1 ayda yaşadığı haberleri biz 1 gün içinde yaşıyoruz. Üstelik çılgınca. Baskılar elbette oldu, oluyor. Zaman ilerledikçe daha da çıkmaza girer şekilde yaşıyoruz maalesef ki.
Kadın bir gazeteci olmak ya da bir gazeteci olmak ne gibi zorlukları getirdi hayatınıza? Nasıl bir tatmin sağladı?
Mesleğimi yaparken kadın olduğum için bana dayatılan bir durum olmadı. Ancak düşüncelerim ve fikirlerim bazen benzer olmadığı için yaşadığım sorunlar elbette ki yaşandı Türkiye’de gazetecilik yapan hepsi değil ancak çoğu meslektaşım gibi bazı baskılar özellikle çalıştığım son dönemde oldu. En sonda da artık sağlığımı ciddi bir şekilde kaybetme noktasına gelmiştim.
Gazeteciliğin cinsiyeti olmadığı gibi yaptığın yayınlar ve yazdığın haberler üzerinden bu tatmini yaşarsın. Benim öyle oldu. Fakat bu yolculukta muazzam gazetecilerle çalıştım, dürüst, vicdanlı. Hazır yeri gelmişken hepsine bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.
-İlk kitabınız Kardeşini Doğurmak'ı okurken ben Ankara metrosunda okula gidiyordum. Kitabınızın ağırlığı öyle büyüktü ki metrodan inip biraz durmam gerekti. Ancak ikinci kitabınız çok daha farklı bir türde. Kişisel gelişim demek doğru kaçmayabilir. İki kitabınız arasında neden bu kadar uçurum var?
İlk kitabım olan Kardeşini Doğurmak, Türkiye özelinde yaptığım ensest araştırma çalışması. Bu konuya bir insan bir gazeteci olarak duyarsız kalmak istemedim. Üstelik duyduklarımdan, okuduklarım ve dinlediklerimden sonra. Televizyon haberciliği de yaptığımız için her haberin süresi ortalama 1 ya da 1.5 dakika ve aile içi tecavüz haberlerine de hiç yer verilmiyordu. Bazı yöneticiler ve haberlerin ekrana verilmesine izin veren kişiler bu haberleri ekrana vermenin uygun olmadığını söylüyordu. Kardeşini Doğurmak türlü ve çok gerekli gerekçelerle doğurduğum bir kitap oldu. İkinci çalışmam ise, çok sevgili Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ ile yaptığımız konuşmalardan oluşuyor. Kişisel gelişim denemez çünkü okuyucu içinde çok fazla şey buluyor. Muazzez hanımla hayata dair çok şey konuştuk. Hayatta attığı adımlardan anladıklarını anlamaya çalıştım. Hem rehber kitap hem de tarihe tanıklığın anlatıldığı bir kitap oldu. İki kitap arasında fark olmasının sebebi ise, ikinci kitabım için arkadaşımdan böyle bir teklif gelmesi ve benim de gözüm kapalı kabul etmemdi. Çünkü Muazzez İlmiye Çığ’a soracak çığ gibi sorularım varken böyle bir çalışmayı elimin tersiyle itemezdim. Ayrıca, kitapların konuları birbirini takip etmek durumunda da değil tahmin edersiniz ki. Aklımda çok fazla konu var ancak hepsi birbirinden farklı. Her biri ayrı tepelerde.
Yalnız kalırsam o duygudan çıkamayacağımı ve tüm bu kötülüklerin yaşatıldığı insanların seslerini daha kuvvetli çıkaracağıma inanıyordum.
-Kardeşini Doğurmak kitabını yazarken adaya taşındınız ve bir süre kendi içinize gömüldünüz. Muazzez İlmiye Çığ ile yaptığınız söyleşiyi de kitaplaştırdınız. Bu iki süreç nasıldı, nasıl bir deneyim kattı size?
Adaya taşınmak herkesten uzaklaşmak demekti. İsteyenlerin istediğinde yanıma gelemeyeceği ve benim de gidemeyeceğim anlamı taşıyordu. Çünkü vapurlar saatliydi ve adaya taşınmam da zaten “uzak kalmak istiyorum” mesajı veriyordu. İçime gömülmedim aslında, başkalarının hayatlarına gömüldüm. Bu taciz ve tecavüzlerin yaşatıldığı insanlarla konuşmak, cezaevlerine gitmek, hukukçularla buluşmak, sosyologla buluşmak ve üniversite ziyaretleri için röportajlar yapıyordum izin günlerimde birbirinden farklı şehirlere gidip, sonrasında adaya dönüp deşifrelerini yapıyor ve kitabı inşa ediyordum. Ben orada, bana anlatılanlarla kalmak istedim. Çünkü yalnız kalırsam o duygudan çıkamayacağımı ve tüm bu kötülüklerin yaşatıldığı insanların seslerini daha kuvvetli çıkaracağıma inanıyordum.
"TARİF EDEMEYECEĞIM BİR DENEYİM"
Muazzez hanımla ise, hatrı sayılır biz zaman geçirdik ve tecrübe edemeyeceğim rüya gibi bir zaman geçirdim. Hala sesi kulaklarımda. 109 yaşında bir insanla haftalarca zaman geçirip, yüzlerce soru sormak, ilk yaşayan kişiden dinlemek, tarih kitaplarından okuduklarımızı o zamanları gören birinden duymak tarif edemeyeceğim bir deneyimdi.
-İlk kitabınızdaki etkiyi, tatmini alabildiniz mi ikinci kitabınızdan?
Tatmin olmak için yaptığım işler değildi. Bundan sonraki çalışmalarım da öyle olmayacak. İki kitabın da okuyucu kitlesi farklı olabilir. Kardeşini Doğurmak, zamansız bir kitap. 30. Baskısını yaptı birkaç ay önce. Yaşadım Demek İçin Ne Yapmalı? kitabı ise yeni çıkmasına rağmen okurlar tarafından büyük ilgi gördü ve 6. Baskıya gidiyor.
"Coğrafyandan kopabilirsin ama coğrafyanı kendinden koparamazsın" sözü sizin için ne ifade ediyor? Siz yurt dışına yerleştiniz ve bu söz sizde nasıl bir his uyandırdı?
Sanırım bu cümlenin anlamı biraz da, ülkenden neden gittiğinle alakalı olarak derinleşiyor ya da yüzeyselleşebiliyor. Ben sık sık Türkiye’ye gidip geldiğim için iki şekilde de kopmadım. Belki ufak yaşta ayrılanlar için olabilir ama yaşı körpe olmayanlar için mümkün değil.
Anlamadığın verilmiş kararlara maruz kalabiliyorsun, onaylamasan da uymak zorunda bırakılabiliyorsun.
-"Geçtiğimiz günlerde 109 yaşına girdi. Kendisinin ifadesiyle, “Dünyanın en uzun süre yaşayan insanlarından biri”. Bizim ifademizle, hayat mesaisi hiç bitmeyen, asırlık bir bilge… “Benim vaktim vardı, ama boş vaktim yoktu” diyecek kadar da yorulmak bilmeyen biri" Muazzez İlmiye Çığ, yıllarını çalışmaya adamış. Peki siz nasıl birisiniz? Çalışmak sizin için hayat hedefi mi?
Ne kadar insan varsa o kadar karakter var şu dünyada. Ayrıca insan zamanla gelişmese de, değişebiliyor. İlk çalışma yıllarım ve çalıştığım yerden ayrılana kadarki sürede elimden gelenin en iyisini yapmak için uğraştım, çok özen gösterdim. Çalışmak ve iyisini yapmak çoğu insan gibi benim için de önemliydi. Titiz olmak önemlidir yaptığın işte. Ne iş yaparsan yap iyi yap. Fakat hayat insana pek çok pencere sunuyor, görebiliyorsan ya da görmek istiyorsan durumun buna göre değişiyor. Bir kere işini ne kadar iyi yaparsan yap, her şey senin elinde olmuyor. Çalıştığın yerde anlamlandıramadığın verilmiş kararlara maruz kalabiliyorsun, onaylamasan da uymak zorunda bırakılabiliyorsun. Emek emek okumuş, çalışmış, tırnaklarınla geldiğin o yerde, bir kerelik olan yaşantından büyük zaman yatırımı yapmışken karşılaştığın esrarengiz kişiler ve olaylar karşısında sesin çıksa da pek bir yaptırımın olamıyor maalesef. İşe saygını kaybetmesen de hevesini yitirebiliyorsun. Çünkü kolay süreçler yaşatılmıyor Türkiye’de, özellikle medyada. Ayrıca sen yerinden işinden edilmeden senin yerine biçilmiş insanlar oluyor, haberin bile olmuyor bunlardan.
Zaten niye haberin olsun ki, sen orada maaşlı çalışan birisin! Biçilmiş kaftan olmak için hiçbir zaman kendimden ödün vermedim ve zaten neden yapayım bunu? Ne için? Amaç, nefesini faydalı şeyler için tüketmek mi yoksa ezber anlatmak mı? Ya da göstermemek mi? Zaman ilerledikçe insanın zihni ve bakışı farklılaşıyor. Konfor alanı denilen şey ne ise arkama bile bakmadan bıraktım. Şimdi mutluyum.
"Yani, hayatımın hedefi çalışmak değil, insan gibi yaşamak."
Yani, hayatımın hedefi çalışmak değil, insan gibi yaşamak. Çalışmak için yaşamak değil, yaşamak için çalışmak.
-Kardeşini Doğurmak kitabından çıkarmak durumunda kaldığınız bazı bölümler olduğunu söylemiştiniz. O bölümleri paylaşmayı düşünüyor musunuz? Yeni bir çalışmanız var mı?
Evet çıkardım çünkü kitap çok daha kalın olacağı için okunmamasından korktum. Ve çıkarılabilecek yerleri çıkardım. Hayır paylaşmayı düşünmüyorum. Yeni çalışma aklımda var evet, hatta karalamaya başladım... Yapabilirsem belki başka bir yaraya az da olsa merhem olacağına inanıyorum.
Türkiye'de habercilik yapmış bir meslektaşınız olarak size sormak istediğim kişisel bir sorum var. Neden gittiniz, neredesiniz ve ne yapıyorsunuz?
Hayat kısa ve farklı bir yerde sıfatlarımdan sıyrılıp yeni işler yapıp, tanımadığım taraflarımla tanışmak istiyordum ve o yüzden bu yolcuğa çıktım. İngiltere’deyim şimdilik. Kendi işimin patronuyum, fotoğrafçılık yapıyorum. Acayip hikayeler biriktiriyorum. Gözlemler yapıyorum ve bazen bunları yazıyorum.
Kimden saygı görüyorsanız siz de ona gösterin.
-Genç kadın gazetecilere "Ah be şunu da yapmasaydım" dediğiniz bir noktayı aktarabilir misiniz?
Öyle bir nokta yok ancak şunu söyleyebilirim ki , kimsenin ama kimsenin sizin hevesinizi kırmasına, işinize sevdanızı yalpalatmasına müsaade etmeyin. İnsanların yaşına saygı göstermek zorunda değilsiniz, kimden saygı görüyorsanız siz de ona gösterin. Soru sormaktan çekinmeyin, bir şeyi bilmiyorsanız öğrenmek için sorun ve okuyun, İnsanlar sizlerden büyük olabilirler ve bu, onların daha akıllı, zeki, işi iyi bildiği anlamına gelmiyor. Medyada ayaklar kolay kaydırılır o yüzden dik yürüyün, akıllı olun ve kimseye güvenmeyin. Ama size yol gösteren, anlatan ve ışık olan insanları da sevip sayın lütfen.
-Mesleğinizin ilk yıllarında en acı tecrübenizi paylaşsanız bu ne olurdu? Medyaya yeni adım atan gençlere ne tavsiye veririsiniz?
Her ne kadar yüzlerce unutamayacağım yayın yapmış olsam da Ankara Gar’da düzenlenen terör saldırısı, dün gibi hafızamda.
Elinizden gelenin en iyisini yapmak için çalışın. Yaptığınız iş size “iyi ki” dedirtiyorsa, tamamdır.