Piraye: Nazım'ın 'Kızıl Saçlı Bacısı'

Nazım Hikmet Piraye'nin aşkını bilmeyen yoktur. Dillere destan bu aşk, edebiyata sayısız eser kazandırır ancak sonu mutlu bitmez. Nazım Hikmet Ran’ın çapkınlığı, Piraye'nin acı dolu bir hayat yaşamasına neden olurken, Piraye ölene kadar unutmaz Nazım'ı.

Yalnızca aşk da değildir aralarındaki; bir mektubunda Piraye'ye Sen benim en yakın insanımsın” der Nazım. Birlikte bu aşkın nasıl başladığına ve bittiğine şöyle bir göz atalım.

Piraye, Paris’e kaçan eşi Vedat Örfi ile boşanma aşamasında iki çocuğu ile birlikte annesinin evine döner. Zorlu bir aşamadan geçen Piraye, bu süreçte Nazım ile tanışır ve aralarında bugün bile konuşulacak destansı bir aşk başlar. İki sorun vardır aşklarını tehdit eden: Biri, Piraye'nin iki çocuklu boşanmış bir kadın olmasıdır. İkincisi ise, Nazım'ın komünist bir şair olmasıdır. İkisinin de ailesi bu ilişkiyi onaylamaz.

Yaşanan süreçte Nazım Piraye'ye şu şiiri yazar:

Abe şair,

bizim de bir çift sözümüz var

«aşka dair.»

O meretten biz de çakarız

biraz..

Deli çığlıklar atıp avaz avaz

burnumun dibinden gelip geçti yaz

sarı

tahta vagonları

ter, tütün ve ot kokan

bir tren gibi.

Halbuki ben

istiyordum ki gelsin o

kırmızı bakır bakracında bana

sıcak süt getiren gibi...

Fakat neylersin,

yaz böyle gelmedi,

yaz böyle gelmiyor,

böyle gelmiyor, hay anasını... şey!..

EEEEEEEEEY..

kızım, annem, karım, kardeşim

sen

başında güneşler esen

altın gözlü çocuk,

altın gözlü çocuğum benim;

deli çığlıklar atıp avaz avaz

burnumun dibinden gelip geçti de yaz,

ben, bir demet mor menekşe olsun

getiremedim

sana!

Ne haltedek,

dostların karnı açtı

kıydık menekşe parasına!

1932 yılı geldiğinde birlikte eve çıkarlar ve Piraye’nin Vadet Örfi ile boşanır.

Piraye: Nazım'ın 'Kızıl Saçlı Bacısı'

Maddi zorluklarla dolu birliktelikleri sırasında Nazım'ın 'Gece Gelen Telgraf' kitabı toplatılmaya başlanır ve Nazım tutuklanır. Bu süreçte Piraye'ye sürekli yazar. En sevilen şiirlerinden birini de bu süreçte yazar:

“Bir tanem!

Son mektubunda:

'Başım sızlıyor yüreğim sersem!' diyorsun.

'Seni asarlarsa seni kaybedersem'

diyorsun;

'yaşayamam!'

Yaşarsın karıcığım,

kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda; yaşarsın kalbimin

kızıl saçlı bacısı

en fazla bir yıl sürer

yirminci asırlarda

ölüm acısı

Ölüm

bir ipte sallanan bir ölü.

Bu ölüme bir türlü

razı olmuyor gönlüm.

Fakat

emin ol ki, sevgili,

zavallı bir çingenenin

kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli

geçirecekse eğer

ipi boğazıma,

mavi gözlerimde korkuyu görmek için

boşuna bakacaklar

Nazım'a!

Ben,

alacakaranlığında son sabahımın

dostlarımı ve seni göreceğim,

ve yalnız

yarım kalmış bir şarkının acısını

toprağa götüreceğim...

Karım benim!

İyi yürekli,

altın renkli,

gözleri baldan tatlı arım benim;

ne diye yazdım sana

istendiğini idamımın,

daha dava ilk adımında

ve bir şalgam gibi koparmıyorlar

kellesini adamın.

Haydi bunlara boş ver.

Bunlar uzak bir ihtimal!

Paran varsa eğer

bana fanila bir don al,

tuttu bacağımın siyatik ağrısı.

Ve unutma ki

daima iyi şeyler düşünmeli

bir mahpusun karısı."

İdam talebiyle yargılanan Nazım'ın cezası af yasası ile 1 yıla düşürülür. Yargılama devam ederken 1 buçuk yıl hapishanede kalan Nazım, bu af sayesinde serbest kalır. 1935’te Piraye ve Nazım gizlice evlenir.

Piraye: Nazım'ın 'Kızıl Saçlı Bacısı' - Resim : 2

Birlikte İstanbul’a taşınırlar. Nazım bu süreçte de gazetelerde yazı yazmaya başlar. Sıradan bir hayat sürdükleri sırada bir gece ansızın Nazım gözaltına alınır.

17 Ocak 1938’de Ankara’ya götürülür ve Harp Okulu Komutanlığı Askeri Mahkemesi tarafından yargılanır. Şair, komünizm propagandası yapmaktan 15 yıllık hapis cezası alır.

12 yıl boyunca Nazım Piraye’ye, Piraye de Nazım’a sayısız mektup yazar. Bu mektuplar, destansı aşkın en büyük kanıtları olur.

“Senin adını /Kol saatimin kayışına tırnağımla kazıdım.

Malum ya, bulunduğum yerde /Ne sapı sedefli bir çakı var

Nazım Piraye'ye her gün bir şiir yazmaya başlar: “Piraye için yazılan saat 21-22 şiirleri”

“Ne güzel şey hatırlamak seni:

ölüm ve zafer haberleri içinden,

hapiste

ve yaşım kırkı geçmiş iken…..”

Piraye sabırla Nazım'ı bekler, bekler.

Ta ki Münevver Berk Nazım’ı ziyaret edene kadar.

Nazım Hikmet Piraye eski aşkı ve dayısının kızı Münevver Berk, ressam Nurullah Berk ile evlenir. Bir de kızı olan Münevver, bir gün Bursa Cezaevi’ne Nazım Hikmet’i ziyaret eder. Yıllar sonra Münevver’i gören Nazım yeniden aşkı yüreğinde hisseder ve Münevver'e şu satırları yazar:

“sen esirliğim ve hürriyetimsin,

çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin,

sen memleketimsin.

Sen ela gözlerinde yeşil hareler,

sen büyük, güzel ve muzaffer

ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin…”

Piraye: Nazım'ın 'Kızıl Saçlı Bacısı' - Resim : 3

Birlikte olmaya karar verirler ve Nazım, kendisini yıllarca bekleyen sadık aşkı Piraye'ye bir veda mektubu yazar.

"Piraye

Aramızdaki münasebetlerden birisi olan fakat zaten bilfiil çoktandır mevcut bulunmayan ve daha senelerce de mevcut olamayacağı anlaşılan karı kocalık münasebetimizi, kadın erkek münasebetimizi tasviye etmemiz, kesmemiz gerekiyor. Bunun icap ettiğini uzun muhakemelerden nefsimle yaptığım işkenceli müsahabelerden sonra anladım. Ve sana bir gün bile fazla yalan söylememek için bu münasebetin artık kesilmesi gerektiğini işte hemen yazıyorum. Sen yine benim en yakın insanımsın. En yakın dostum ve arkadaşımsın. Çocukların çocuklarımdır. Bu tarafımızda hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanıyorum. Fakat artık karı kocalığımız devam edemez. Bu bağımızı bağlarımızdan ancak bir tanesi olan bu münasebetimizi kesmemiz lazım geliyor. Sana yolladığım bu mektupla beraber ben karı koca münasebetimizin kesilmesi için gereken yerlere müracaatımı da yapmış bulunacağım.

Bütün bu olan biten şeye rağmen yakın iki insan olarak kalacağımızı biliyorum. Benim başım sıkıştığı zaman hapiste olayım, dışarıda olayım yine sana koşacağım. Sen de öyle bana koşacaksın. Ömrümün en güzel senelerini, en iyi eserlerini sana borçluyum. Onlar manen ve maddeten senindir. Şimdilik Allah’a ısmarladık. Beni affet bile demiyorum. Her şeye rağmen beni herkesten ziyade anlayacak olan insanın yine sen olduğuna eminim. Ellerinden öperim."

Piraye'nin yıllardır inşa ettiği o billurdan köşk yıkılır. Kendisine 'sen benim en yakın insanımsın' diyen Nazım'ını kaybetmiştir. Nazım ise bu süreçte hapisten çıkma ve Münevver ile evlenme hayalleri kurar. Münevver, Nurullah Bey'den boşanmaya çalışsa da başaramaz ve en sonunda boşanmaktan vazgeçer. Üstelik Nazım hapishaneden de çıkamayacaktır, boşanmak anlamsızdır.

Ve yeniden Piraye’ye yazmaya başlar.

“Pirayem Kızıl saçlı bacım benim,

Seni arkadan bıçakladım. Bir damlası benim damarlarımdaki bütün kana bedel kanınla boyandı ellerim. Yeryüzündeki hiçbir insan hiçbir insana benim sana yaptığım kötülüğü yapmamıştır. Bütün bunlara rağmen gel. Sana “Gel” diyecek kadar yüzsüz ve alçaksam ne halt edeyim öyleyim işte. Fakat gel. Oğlumuz Memet’in başı için gel ve ben kalan ömrümde ona layık bir baba olmak fırsatını kazanabileyim. Senin yüzüne nasıl bakabileceğimi bilemiyorum. Seninle karşılaştığım anda ayaklarının dibine yıkılacağım belki. Belki de sadece bayrağını kendi eliyle düşmana teslim etmiş bir hainin cesaretiyle yüzüne bakmaya çalışacağım. Belki de tek kelime söylemeden gözlerimi iskarpinlerine dikip oturacağım. Fakat gel. Hayatım yalnız kendime ait olsaydı gebermeyi çoktan tercih ederdim. Kendi ferdiyetimden, fizyolojimden, kafamın deli hasta tarafından öylesine nefret ediyorum. Fakat yaşamam lazım. Beni affetmek için değil, beni oğlumuz, kızımız ve onlar gibi iyi namuslu insanlarımız için yaşatmak için gel ve bir daha da yalnız bırakma. Eteklerinden öperim.”

Piraye, Nazım Hikmet’in mektuplarına asla cevap vermez. Nazım ise boş durmaz ve Piraye’nin oğlu Mehmet’e mektuplar yazar. Hatta bir mektubunda Piraye ziyaretine gelmezse intihar edeceğini bile söyler. Nazım'ı kaybetse de ölmesine dayanamayacak olan Piraye çocuklarıyla Nazım’ı ziyarete gider. Bu sırada Nazım açlık grevi nedeniyle yeniden Münevver'e döner çünkü açlık grevine başlamış ve sağlık sorunları boy göstermiştir.

Piraye, Nazım’ı ziyarete gittiğinde onu Münevver ile görür.

İki defa yıkılan Piraye, hızla hastaneden ayrılır ve bu birbirlerini son görüşleri olur. Boşanırlar. Piraye ölene kadar Nazım hakkında tek kelime etmez. Tüm bunlara rağmen eserlerini muhafaza ederek bugünlere ulaşmasını sağlar.

Bugün bile bu aşkı konuşuyorsak, şiirlerinden etkileniyorsak bence bunu Piraye'ye borçluyuz.