Bir çoğunuz sosyal medyada “öpüşemezsiniz” diye veryansın eden kadını görmüşsünüzdür. Sanki birileri etinden et çekiyor gibi bağırıyor kadın görüntülerde. Neymiş efendim, iki genç sokak ortasında öpüşemezmiş.
Öpüşebilirler. Öpüşmeliler de…
Zaten bizim halk olarak temel problemimiz tam da bu; birbirimizi sevmiyor oluşumuz. Sadece sevmemekle kalmıyor sevişemiyoruz da. Namusu öyle bir indirgemişiz ki iki bacağın altına; kıyamet kopsa mesela herhangi bir anda, bizim derdimiz yine kimin kiminle beraber olduğu olacak…
İki yaşlı adamın aslında arkadaş değil sevgili olduğu gerçeğini kendi çocukları bile biri diğerini öldürdüğünde öğrendi. Çünkü bu mahalle baskısı iki adamın birbirini sevmesine izin vermiyor. Ama birbirleriyle özgürce küfürleşebilir hatta dövüşebilirler de…
Bir kadının sokak ortasında öpüşemezsiniz diye bağırışının ardında -eğer akli dengesi yerindeyse- hiç öpülmemiş olmanın eksikliği var bence. Bu kadının suçu değil ama. Bu ailesinin suçu, bu geleneklerin suçu, bu törenin suçu… Kız çocukları kendilerini herkesten sakınmaları gerekilerek büyütülüyor. Yahu bu ülkede bir kadın tacize uğradığında sesini çıkarmak için bile çok bekliyor ki; sen ne yaptın da başına bu geldi denmesin. O kız çocukları büyüdüklerinde ne sevmeyi biliyorlar ne öpüşmeyi, ne sarılmayı… Ortaya sevilmemiş kadınlar çıkıyor ve bu his kendi kız çocuklarına travma olarak geçiyor.
Nesilden nesle geçen bu travma “namusu” koruyor ama insanın kendi olarak yaşamasını sağlayamıyor.
Cinsel açlığın Afrika'sı olmasaydık ne böyle ortada bağrınan insanlar görürdük ne şort giydi diye bir kadını tekmelemeyi kendinde hak görenleri tanırdık ne de bunca tecavüz haberi görürdük.
Bastırılan her şey patlar. Her şey. Hiç anlamam ama bu bir fizik kuralıdır.
Hayatımın büyük kısmını “kız kardeşlik” üzerine kurguladım. Kadın kadının kurdudur lafının aksine kadın kadının yurdudur şiarını edinelim istedim. Çünkü “sorunlu” görünen çoğu kadının neler yaşadığını tahmin edebiliyorum. Birbirimizi onaralım istiyorum. Birbirimizi onaralım ve artık sağlıklı nesiller yetiştirebilelim.
Öte yandan gerçekten canım sıkılıyor böyle görüntüler karşısında. Biri sanki boğazımı sıkıyor, nefes alamıyorum. Bundan yaklaşık 8 yıl önce akademisyen bir arkadaşımla artan muhafazakarlığı konuşurken, “herkes kendi kabilesinde kendi bahçesinde yaşayacak, başka çaresi yok” demişti.
O an için makul gelmişti bu öneri… Şimdi bakıyorum ki yok öyle kendi bahçende kendi kabilenle kalabilmek. Senin bahçene de giriyorlar. Orayı da talan ediyorlar.
O iki gencin öpüşmesinin kimseye zararı yok. He çok abarttı diyorsanız ‘Kabahatler Kanunu’ gereğince polisi çağırırsınız ve ortada bir kabahat varsa ona göre işlem yapılır. Böyle sokak ortasında kendinizi yırtarcasına bağıramazsınız.
O videoda gençlerin kadına verdiği cevap ise sanırım herkesi rahatlattı: Sana ne?
Bu o kadar güzel bir soru ki… İnsan sevmediği, benimsemediği, hoşuna gitmediği ve haddine de düşmeyen bir olay karşısında kendisine bana ne diye sorsa zaten sorunların yarısı çözümlenecek.
Sana ne ve bana ne sorularını sık sık kurabilmemiz dileğiyle…