Münevver öldürüldüğünde 19 yaşındaydım. Bazı anlar, bazı hatıralar insanın aklından çıkmaz ya; Münevver’in öldürülüşü hiç çıkmadı aklımdan. Sanırım bu katliam benim yaş grubum için bir milattı. Gencecik bir kız vahşice öldürülmüştü. Katil Cem Garipoğlu günlerce arandı. Televizyon kanalların sağ üst kısmına sayaç konuldu. Ve sonunda katili teslim etmek zorunda kaldılar. Şimdi işlenseydi bu cinayet sanırım katil hızla yok edilirdi ortamdan. Öyle bir ülke olduk. O zamanlar daha iyiymişiz sanırım.
Münevver kaza geçirmedi, hastalanmadı, bir yerden düşüp hayatını kaybetmedi. Sevgilisi olan kişi tarafından doğrandı. Henüz 17 yaşındaydı. Fotoğraflarına baktığınızda içinizi lunaparka çevirecek bir gülüşü olduğunu görebilirsiniz. Belki büyük hayalleri vardı, belki sadece kendi küçük dünyasında mutlulukla yaşamak istiyordu. Bilemeyiz bunları çünkü Münevver yok.
Otopsi raporunu okuduğunuzda bu cinayetin tek kişi tarafından işlenemeyeceğini hemen anlıyorsunuz. Ama suçlanan tek kişi oldu. Çünkü az gelişmiş, eğitimsiz ülkelerde para her şeyin üzerini örtebilir. Bir vicdanı satın almak için birkaç milyonu gözden çıkarmanız yeterlidir. Her neyse, her neyse…
Münevver öldürüldüğünde belki ilk kez ülkede infial olmuş gibi hissetmiştim. Evet bir takım kendini aydın sanan tipler, “Onun da ne işi varmış öyle zengin bir aileyle” dedi, birtakım siyasiler, “Kızlarına sahip çıksalarmış” diye akıl verdi ama toplum çok yaralandı. Sanırım çöküşümüz de böyle başladı. Çünkü hep dediğim bir şey vardır; bir ülke sadece dolar yükseldi diye batmaz. Bir ülke insanlığını kaybettiğinde batar. Dilerim bazılarımız Dario Fo’nun dediği gibi dik yürümeyi başarıyordur bunca pislik içinde.
Tam 14 yıl olmuş… Ben koca kadın oldum. Münevver hala 17 yaşında. Ülkede kadın politikalarına dair atılan tek adım yok, suçlu gücünün cezasızlıktan aldığı için suç oranları yıllar içinde arttı. Özgecan Aslan öldürüldüğünde çıkacak Özgecan yasasından eser olmadığı gibi, İstanbul Sözleşmesi’nden de çekildik. Her ortamda bu ülkede kadın olmanın ne kadar zor olduğunu vurgularım. Biliyorum çoğu erkek birey bunu anlamıyor. Çünkü hiç hissetmemişler tenha bir sokakta yürümenin korkusunu, evine girerken bile sağa sola bakma refleksini, hiç bilmemişler toplu taşımada, takside yalnız kalmanın tedirginliğini. Ölmek korkusuyla yaşamanın zorluğunu anlayamazlar. Bu yüzden daha çok üzülüyorum çünkü bu ülkede kadınların geleceğine de erkekler karar veriyor.
Bunca haysiyetsizliğin içinde insan manevi olarak kendini kandırmak istiyor. Mesela diyorsun ki, “Umarım Münevver’in ruhu huzur bulmuştur.”
O da olmuyor. Her defasında Cem Garipoğlu’nun ailesi yarayı kaşıyacak bir adım atıyor. Yahu kardeşim; gerek yok buna. Gerek yok çünkü sizin tam tersiniz biçimde bizim bu yaramız hiç kabuk bağlamadı. Geçen gün gördüğüm paylaşımlar karşısında fiziksel olarak midem bulandı, elim ayağım titredi, başımın ağrısı hiç geçmedi. Cem’in kardeşi öyle bir büst paylaşmış ki büstün boynunun altında V şeklinde bir makas var. Aynı tabloyu Münevver’in otopsi raporunda da görüyoruz. Şimdi bu normal bir durum mu?
Kimse bana bunun bir tesadüf olduğuna inandıramaz. Öte yandan daha önce de Münevver’in öldürüldüğü koltuğun üzerinde mutlu aile tablosu fotoğrafı vermişlerdi. Bir düşünün, çocuğunuz bir insanı bir koltuk üzerinde katlediyor ve siz yıllarca o koltuğu kullanabiliyorsunuz. Bir hukukçu çocuğu olarak suçun şahsiliğini biliyorum. Ama bu suç şahsi değil. Ve hatta özel de değil. Meydanlardan ‘genel genel’ diye bağırılması gereken konu aslında tam da bu.
Bu suç şahsi değil güzel kardeşim, illa bir yerden aklamak istiyorsanız yapılanları; paraları var, zengin aile, seviyoruz biz onları deyin. Ben de sizlere en yakın ruh ve sinir hastalıkları hastanesini tavsiye edeyim. Çünkü yaşanan bu vahşetten tek bir insani ders almamış, hiçbir suçluluk hissetmeyen aksine sanki matah bir şey yapıyormuş gibi davranan insanlarla aynı yerde nefes almak için ya aklı kaybetmiş olmak gerekir ya da vicdanı.
Aklınızı kaybetseniz bile vicdanınızı kaybetmediğiniz günler dilerim.