İsrail- Filistin savaşı büyüyor. 21. yüzyılda televizyondan savaş izliyoruz. Keşke işe yarasaydı da bağırsaydık: İnsanı değil ateşi kesin...

21. yüzyılda televizyonlarda savaş izliyoruz. Bu durumlarda aklıma hep Kazıklı Voyvoda’nın kahvaltı yaparken insanları kazığa çakması ve bu durumdan keyif alması geliyor.

Hayır; elbette bizler bundan keyif almıyoruz, yani dilerim ki almıyoruzdur. Ama alan birileri var. Onlar savaşlardan ve insanların ölmesinden para kazananlar.

“Kim bu para kazananlar?” sorusunun cevabı için komplo teorilerine gerek yok; ilk basımı 1921 olan Jaroslav Hasek’in yazdığı Aslan Asker Şvayk adlı kitabı okumak yeterli.

Elbette 1921 yılından 2023’e hiçbir şeyin değişmemiş olması da oldukça acı. Tam da bu nedenle 21. yüzyılın başında savaşı izliyoruz dedim.

2000 yılına girişimizi hatırlıyor musunuz? Milenyum çağıydı ve bizi Jetgiller çizgi filminde olduğu gibi uçan arabaların çıkacağına inandırmışlardı. Her şey normal gitse dünyanın ulaşması gereken yer de aslında tam olarak buydu.

Ama insanın olduğu hiçbir yerde hiçbir şey normal gidemez. Bunu sadece egolarımız, nefsimiz, en iyi ben bilirim tavırlarımız, cehaletimiz, cehaletin sağladığı o cesaretin büyük kayıpları üzerine inşa ettiğimiz yıkımlarımız için söylemiyorum. Adımızı bile seçemediğimiz bu dünyada bizden yüzyıllar önce yaşamış insanların inançlarını ve kararlarını bugünlere taşıdığımız için söylüyorum.

Çok sevdiğim İsrailli Yazar Yuval Noah Harari geçen günlerde Flu TV’de İlker Canikligil’in konuğu oldu. Orada söylediği bir cümleyle sarsıldım.

Harari şöyle dedi:

“Aslında hepimiz ölmüş insanların rüyaları içinde kapana kısılmış durumdayız."

 

Bu cümleyi duyduğumda metrobüste tıklım tıkış yolculuk etmekteydim ve çevreme bir bakıp gerçekten hepimizin o rüyaların içinde olduğunu düşündüm. Kim, hangi dine mensupsa onun daha iyi olduğunu iddia ediyordu, kim hangi ırktan geliyorsa o en mükemmeldi.

En en en… Herkes en olmanın peşindeydi ve bunu söyleyen insanlar ölmüştü. Oysa biz bunları devam ettiriyorduk. Bunları devam ettirmek için de hiç çekinmeden birini vurabiliyorduk. Çünkü amaca giden yolda yapılan her şey mubah idi.

Harari röportajını izlememin üzerinden çok geçmeden İsrail - Hamas çatışması başladı. Ve o çatışma da çok geçmeden İsrail- Filistin savaşına dönüştü. Benim bu satırları yazdığım dakikalarda Filistin’de kaç insanın öldüğünü düşünmek istemiyorum. Oysa her sabah işe gittiğimde ölü sayısını yazıyorum haberlere. İnsanlar öldükçe de o sayıyı güncelliyorum. Oradaki insanlar sadece sayıdan ibaretmiş gibi. Ölüm çok acayip bir şey. Öldürülmek daha da acayip. İnsanların ölmeyi isteme hakkını bile elinden alan bir şey…

İsrail- Filistin savaşı büyüyor. 21. yüzyılda televizyondan savaş izliyoruz. Keşke işe yarasaydı da bağırsaydık: İnsanı değil ateşi kesin...

İsrail ve Filistin arasındaki çatışmasının tarihini insanlar videolarda 10 dakikada özetleyebiliyor. Oldukça kısa bir şekilde. Bir yere taraf olmak ise bundan daha kısa. İnsanlar beş saniye içinde taraf oldukları yeri açıklayabiliyorlar.

Ben öyle yapamıyorum. “Yahudiler zamanında başlarına gelmiş her şeyi hak etmiş” diyenler gibi insanları canlı canlı fırına gönderen Hitler’e hak veremiyorum mesela.

Öte yandan “İsrail kendini savunuyor” diyenler gibi dünyanın gözü önünde yaşanan bir soykırımı destekleyemiyorum. Savaşın başladığı ilk gün bu ayrışmaların bu kadar hızlıca yapılmasına da aklım ermiyor. Herkesin her şeyi çok bildiğine inanıp sadece insanları düşünüyorum. O festivalde Hamas  tarafından katledilip kamyon arkasında gezdirilen genç kadın düşüyor aklıma. Gazze’de İsrail tarafından katledilen kardeşlerine veda etmek isteyen yaralı çocuğun gözyaşları gitmiyor gözümün önünden.

İsrail- Filistin savaşı büyüyor. 21. yüzyılda televizyondan savaş izliyoruz. Keşke işe yarasaydı da bağırsaydık: İnsanı değil ateşi kesin... - Resim : 2

Jean-Jacques Rousseau’nun şu sözü dönüp duruyor beynimde; “Tarihte ilk kez bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip “Burası benimdir” diyen ve buna inanacak kadar saf olan insanlar bulabilen ilk insan, uygar toplumun ilk kurucusu oldu. O zaman biri çıkıp, çitleri söküp atacak ya da hendeği dolduracak, sonra da insanlara “Sakın dinlemeyin bu sahtekârı. Meyveler herkesindir. Toprak hiç kimsenin değildir. Ve bunu unutursanız mahvolursunuz” diye haykırsaydı, işte o adam, insan türünü, nice suçlardan, nice savaşlardan, nice cinayetlerden kurtaracaktı.”

Rousseau’yu dinlemek yerine iktidarda kalmak için her yolu deneyip tüm insanları kandırabilirsiniz diyen Machiavelli’yi dinleyenler siyasetçilerle yol yürüdüğümüz için de dünya zaten iyiye gitmiyor. O siyasetçiler ki zaten en büyük silah tüccarları. Onların varlıklarını sürdürmeleri için devam etmesi gerekiyor savaşın. Dünyanın her neresinde olursa olsun üstelik. Çünkü bilinenin aksine kalem kılıçtan daha keskin falan değil. Tabancalar hep daha fazla iş yapıyor.

Bu yazdıklarımız boşuna. İnsanların savaşa karşı çıkıp eylem yaptıkları boşuna. Kendi kendimize yaptığımız kritikler boşuna. Hiçbir şey değişmeyecek. Çünkü biz kendi kendimize insanlık için debelenirken bu savaşlardan ceplerini dolduranlar ellerini ovuşturarak izliyor olanları. Tıpkı Kazıklı Voyvoda gibi. Keşke işe yarasaydı da çıkıp bağırsaydık; İnsanı değil ateşi kesin diye.