İnsana hayatıyla ilgili bazı farkındalıklar hiç olmadık bir anda gelebiliyor. Bir parkta hayatı sorgularken değil de arkadaşınla karşılıklı esnaf lokantasında sandalyede otururken mesela. Çok ani, çok beklenmedik. Ama gelir işte. Bir esnaf lokantasında bağ kurmanın seni köklerinden ele alıp yaşama bağlayabileceğini fark edersin. Sonra da garson seslenir; "Çay içmiyorsan kahve yaptırayım ablama?"
"bir amaca bağlanmayan ruh, yolunu kaybeder; çünkü, her yerde olmak hiçbir yerde olmamaktır." Montaigne
Bence bağ kurmak ya da bağlanmak yalnızca ikili ilişkiler üzerinden ele alınabilecek bir konu değil.
Günümüzün özellikle de genç kuşağının dilinde resmen PELESENK olmuş "bağlanamama" problemi derinine inildiğinde anne karnından başlayan bir problem.
Problem demek ne kadar doğru bilemeyiz.
Bağ kuramamayı kabul edemiyorum.
Bağ kuramamak kişinin belki de kendine sonradan geliştirdiği bir mekanizmadır. Savunma mekanizması.
Bu mekanizma dünyadan alacağınız hasarı minimuma indirir. Bağ kurmazsan duygusal olarak hasar da almazsın. Maneviyatın etkilenmez. İyi de bağ kurmazsan maneviyat denen şey var olur mu?
İyi de hayat bağ kurma temelinden başlamaz mı?
İlk insandan itibaren avcı toplayıcı toplumdan itibaren.
İçgüdülere bağlı bir hayat yaşarken bağ kurmayı reddetmek ne kadar doğru?
En az 10 yaşına kadar savunmayı bilmeyen bir çocuğun hayatta kalmasını sağlayan anne, bunu bağ kurduğu için yapmaz mı?
Yani hayatta kalmamız da bağ kurma eseri değil midir?
En ufak ve en basit örneğini esnaf lokantasındayken fark ettim. Garip ama evet. Esnaf lokantasında öylece otururken bu güncelleme bünyeme yerleşti.
Menüsü çok çeşitli, vegan vejetaryen özellikli iyi hizmet veren bir restorandayken hissettiğimle, esnaf lokantasında evinden biriymiş gibi sana sevgi gösterilmesi bağ kurduğumu hissettirdi.
Ben aslında orada karşımdakinin de benimle bağ kurduğunu hissettiğim için çok daha güvende hissettim.
O ortam da benimle bağ kurdu ben de ortamla bağ kurdum. Bu bağ beni güvende güvenli alanımda hissettirdi.
Issız insan olmak, kimseye ait olamamak hissi insanı oradan oraya savurur.
2010'larda kalan "Issız Adam" hal ve tavırlarının da modası bu yüzden geçti.
Issızlık ve kimseyle bağ kurmama, hayatının tek öznesi olmak artık insanları mutlu etmiyor. Bağ insanı köklerinden kavrıyor yaşama bağlıyor. Bağ kuramayan ruh da savrulmaya mahkûm kalıyor.