Dün peş peşe iki haber düştü önüme. Birincisi kamuoyunda Hiranur Vakfı davası olarak bilinen; o dönem 6 yaşında olan H.K.G’nin ailesi tarafından “imam nikahıyla” evlendirilmesi davası… Aslında o çocuk büyüyüp şikayetçi olalı çok olmuştu. Ama dosya gerilerde bir yerlerde unutulmuştu. Dosyayı çok takdir ettiğim bir savcı yeniden gündeme getirdi. Ardından savcı kendi isteğiyle yerini değiştirtti. Bunun nedenini ona hiç sormadım çünkü Türkiye’de böyle kararların neden alındığı hemen tahmin edilebilir.
Peki dün ne yaşandı?
Bu istismar dosyanın iki ayağı var. Birincisi 6 yaşında zorla evlendirilen çocuğun ailesi ve kocasına açılan dava. Diğeri ise küçük kızın evlendirebilmesi için sahte kemik raporunun alınmasında yardım edenlerin yargılandığı dava.
İkinci davanın tek tutuklusu Mehmet Emin Marankoz dün tahliye edildi. Marankoz öyle sıradan bir isim değil, vakfın kurucusu ve küçük kızın babası Yusuf Ziya Gümüşel’in sağ kolu; Hiranur Vakfı’nın Yönetim Kurulu Başkanı. Bir başka deyişle evlendirilmek yerine doğru tabirle söylemek gerekirse cinsel istismara uğrayan çocuğun, istismara uğraması için kemik yaşını büyüten baş aktörlerden. Habere göre; mahkeme kendisi hakkında kuvvetli suç şüphesi bulunmasına karşın cezaevinde yattığı süreyi göz önünde bulundurarak tahliyesine karar vermiş.
Size Marankoz’un ne zaman tutuklandığını hemen söyleyeyim; 16 Haziran 2023. Yani sadece 4 ay! Buraya bir parantez açıp gazeteci Barış Pehlivan’ın şu anda cezaevinde olduğunu belirteyim. Barış’ın yattığı süre adalete dahil olamadı.
Neyse gelelim diğer habere; İzmir’de Atatürk Anıtı’na saldırıda bulunan 16 yaşındaki çocuk tutuklandı. Elbette böyle bir saldırının doğru olduğunu söyleyemem. Ama yukarıdaki kararla bir arada bakıldığında neden 16 yaşındaki bir çocuğun tutuklandığını sormakta bir yanlış olmayacaktır.
Birileri küçücük bir çocuğun hayatını kararttı. Birileri ki daha da kötüsü ailesi çocuklarının istismara uğramasını “evlilik” adı altında, gelinlik giydirerek yaptı. O çocuk büyüyüp, kendi hakları olduğunu öğrendiğinde, kendisine bu yapılanın suç olduğunu fark ettiğinde de ilk olarak adliyeye koştu. Adliyeye koşması yetmedi bu olayın ortaya çıkması için o koridorlarda da koşturdu. O çocuğun kemik yaşını, yerine bir başkasını muayeneye sokarak büyüten kişi şu an aramızda. Herhangi caydırıcı bir cezaya maruz kalmadı. Pişman olup olmadığını bilmediğimiz gibi aynısını ileride bir başka çocuk için yapıp yapmayacağını da bilmiyoruz.
İzmir’deki 16 yaşındaki çocuk ise tutuklu.
Bu ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün çok sevdiğim bir sözü vardır, çoğunuz da bilirsiniz. Şöyle der Atatürk; “Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir.”
Canım Atatürk yaşasaydı ne her yere heykellerinin dikilmesini isterdi sanırım ne de adının verilmesini. İsteyeceği en büyük şey onu anlamamız olurdu. Kurtuluş Savaşı bittiğinde, “Bizim asıl savaşımız şimdi başlıyor; eğitim savaşı” diyen bir devlet insanının en son umursayacağı şey kendi için dikilen heykeller olmalı…
Elbette afaki konuşuyorum. Böyle düşünmeyebilirdi de. Ama tekke ve zaviyeleri kapatan, Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabını Türkçeye çeviren, Finlandiya’daki eğitim modelini ülkemize uyarlamalıyız diyen, onca savaş içinde oturup geometri kitabı yazan, dünyadaki ilk seçme ve seçilme haklarını Türk kadınlarına veren bir adamı anlasaydık zaten Hiranur Vakfı davasını da konuşuyor olmazdık.
Sanırım asıl suç heykeline saldırmak değil; asıl suç onun devrimlerini, fikirlerini ve emeklerini yok saymak. Bunun için herhangi bir ceza almamamıza da gerek yok. İşlediğimiz bu suçun bedelini bizimle beraber H.K.G. gibi nice çocuklar çekiyor.
Ve tam da bu nedenle Mehmet Emin Marankoz gibiler serbest kalırken, 16 yaşındaki çocuklar tutuklanıyor.