Gidiyorlar... Gidişlerini kimse durduramıyor

Geçen yıl katıldığım bir gençlik sempozyumunda Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi bölümü öğrencilerinden biri artık okulda yemek yiyemediklerini söylemişti. O an anlamıştım işin vahametini. Gözden kaçırmışım. Her ne kadar duyarlı olduğumu söylersem söyleyeyim gözden kaçırmışım. Gençler barınma sıkıntısı, yiyecek sıkıntısı çekiyor, eşit eğitim ve eşit yaşama hakkının kıyısında bile yürüyemiyordu.

Geçen seneden bu yana peynir pek çok kez, ulaşım bir iki kez, et defalarca, kitaplar her ay zamlandı. Ev ve yurt kiralarından bahsedemiyorum bile. Yani bizler saçma sapan bir şekilde sürekli fakirleşmeye alışmışken gençler için durum daha zordu. Bunu, bu yıl çok iyi bir üniversite kazanan kuzenime okul seçerken daha iyi fark ettim. İlla ulaşımı kolay olan bir yer istedik; hem ulaşım masrafından hem yurt masrafından kısabilmek için. Tam o an düşündüm kaç öğrenci okulunu dondurmuştu acaba ve kaç öğrenci ailesini zorlamamak için büyükşehirdeki üniversiteleri tercih listesinden çıkarmıştı? Bu soruların yanıtlarıyla ilgili resmi bir veri bulamadım. Ama bir öğrenci de eşit gözümde, bin öğrenci de. Çünkü onlar bu ülkenin gelecekleri. Hatta sadece gelecekleri değil bugünleri de…

Belki karşınıza çıkmıştır; sosyal medyada bir arkadaş grubu sırasıyla nereyi kazandıklarını anlattıkları keyifli bir video çekmişler. Hacettepe Tıp’lar, İTÜ ve Boğaziçi mühendislikler havada uçuşuyor. Nasıl da cıvıl cıvıllar, nasıl da mutlular, az şey mi yapmışlar? Emek edip Türkiye’nin en iyi okullarında okumaya hak kazanmışlar. Ben o videoyu izlerken de içerledim, küçüldüm, kendime kaçtım. Bu gençlerin okulları bittikten sonra gidecekleri ülkeleri düşündüm. Çünkü Türkiye kendi gençlerine yaşama şansı vermiyor. Öte yandan bu çocuklar da kısmen şanslı, okuyabilmişler. Hiç okuyamayanlar var bir de tarlada, sokakta, evde emekçilik yapmak zorunda bırakılanlar…

Gözümüzü kapatınca olan şeyleri olmamış kılamıyoruz. Ama gözlerinizi açmak isterseniz size naçizane bir tavsiyede bulunacağım; 9 Eylül'e kadar Tütün Deposu’nda, ‘Gençler De Var’ sergisini gezebilirsiniz. Birbirinden farklı okullardan öğrencilerin bir araya geldiği ve içlerindeki isyanı, dertleri, sıkışmışlığı sanatla anlattıkları bu sergi beni çok çarptı.

Henüz liseyi bu yıl bitiren Delfin Özel’in ‘Değişken Hayat’ adlı eseri şu açıklamayı taşıyor mesela;

“Sürekli kabuk ve renk değiştiren bir dünyaya uyum sağlama mücadelesi içinde biz gençler de sürekli olarak değişiyoruz. Hele ki Türkiye gibi bir coğrafyada epeyce zorlu bir mücadele bu. Türkiye’de genç olmak zor. Hayat pahalı. Biz öğrenci olduğumuz için paramız da yok o kadar. Türkiye’de okumak zor. Okuyorsun, bir şey olamıyorsun. Boşu boşuna okuyorsun. Boşa gidiyor zamanın… Genç kadın olmak ayrı zor. Örneğin bir genç kadın olarak gece dışarı çıkmak başlı başına bir mücadele gerektiriyor. Biz gençlerin payına da bu mücadeleleri verirken bir yandan değişmek bir yandan da değiştirmek, dönüştürmek düşüyor.”

Gidiyorlar... Gidişlerini kimse durduramıyor

Defne liseyi bu yıl bitirdiğine göre henüz 18’lerinde olmalı. 18 yaşında bir genç kadın bunları düşünüyor; tuvaline bunları resmediyor. Dünyayı gezmesi, tiyatroya, sinemaya, müzeye gitmesi, fiyatını düşünmeden onlarca kitabı okuması gereken yaşında Türkiye’de nasıl yaşayabileceğini düşünüyor. Defne bu genç sanatçılardan sadece birisi.

25 genç var bu topluluk içinde; hepsi benzer yerlerinden marazlı. Üstelik bu gençler dayanışma ruhunu taşıyor, serginin gelirlerini deprem bölgesindeki yaşıtlarıyla kurulacak atölyeye aktarılacak. Çünkü onlar belki de bizlerin tam aksine mücadelenin hep beraber yan yana olmakla kazanılacağını biliyor.

Gidiyorlar... Gidişlerini kimse durduramıyor - Resim : 2

Keşke bizler, bizden öncekiler, onlardan da öncekiler başarabilseydik de bugün gençlerimize “Gidebilen gitsin, kendini kurtarsın” cümlesini kurmasaydık. Fikrimce, bir toprak parçası sadece üstünde yaşadığı için sevilmez. Orayı sevdirecek bir sürü değer vardır. Biz bu değerleri kaybedeli çok oldu. Buralarda yaşama şansı bulamayan çocuklarımız, başka yerlere, başka topraklara kendi kurdukları dünyayı sevmeye gidiyorlar. Biz el sallıyoruz arkalarından, ama su dökmeyelim. Su gibi gelmesinler. Su gibi akıp gitsinler daha iyi yerlerde, daha iyi şartlarda var olsunlar.