Gençliğime, geleceğime, Kılıçdaroğlu’na bir iç döküş: Ayrılmanın da asaleti vardır

En başında belirtmek isterim ki bu bir yazıdan ziyade bir iç döküş olacak. Ve başlığa taşıdığım gibi hem gençliğime hem geleceğime hem de Kemal Kılıçdaroğlu’na. Kendisine bu yazı ulaşır mı, ulaşırsa ne kadar önemser bilemem. Önemli de değil. Sadece kendim için yazıyorum.

Kemal Kılıçdaroğlu CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olduğunda CHP Gençlik Kolları’nda yönetici idim. Bu ülkede her gencin başına geldiği ve geleceği gibi heyecanlıydım. Dünyayı değiştirebileceğime inanıyordum. Olduğu kadar, yapabildiğim ve aslında izin verildiği kadar emek etmiştim o seçimlere. Kazanmamıştık. İnanın bir kere olsun Kemal Kılıçdaroğlu’nu suçlamadım. Gerçekten de CHP’yi yönetmek Türkiye’yi yönetmekten zordu.

İŞTE İÇİMİZDEN BİRİ...

Kemal Kılıçdaroğlu partinin başına geçtiğinde yurt dışındaydım. O kadar mutlu olmuştum ki, o dönem sosyal medya hesabıma, “İşte içimizden biri diyebileceğimiz bir lider” diye not düşmüşüm. Vicdanıma değil de bir lidere inanmışım yine…

ŞEYH UÇMAZ MÜRİT UÇURUR

Aradan yıllar geçti. Ben partili kimliğimi bir kenara bırakıp gazeteci olma sevdasına düştüm. O sevdanın bir yerinde yayın hayatı sadece 26 gün süren Olay TV’ye denk geldim. Belki bir başka yazının konusu da o kanala kimlerin izin vermediği, kimlerin arkadan iş çevirdiği, kimlerin onca emekçinin işsiz kalmasına razı olduğu olur. İşte o dönem kanalımız açık kalabilseydi henüz hiçbir aday adı konuşulmuyorken öğrenmiştim Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde adayın Kemal Kılıçdaroğlu olacağını… İşte o kanal açık olsaydı bu haberi yapabilirdim. Olmadığı için kendi kendime, “Yok artık” demiştim. Ben sanırım bu isme hep karşı çıkanlardandım. Sevmediğim, takdir etmediğim için değil. Dahili ve harici kendisinden bir beklentim de yoktu. Ama yenemeyeceğini biliyordum. O zaman bunu söylediğimde aldığım tepkiler o kadar yüksekti ki, “Vay be demiştim gerçekten şeyh uçmaz, mürit uçurur.”

BİRAZ OLSUN NEFES ALMAK İSTEDİK

Günün sonunda aday olduğunda destekledim. Biraz olsun nefes almak istiyorduk çünkü bu ülkede. Kimseden rant, para, şan, şöhret beklediğimiz yoktu ama inanın sadece biraz soluklanmaktı niyetimiz. Oysa çok da kızgındım bir yandan. Kadrolar, oturulan masalar, verilen sözler… Ne benim gençliğimde kapısından adım attığım partiyle alakası vardı ne de partide tanıdığım pırıl pırıl insanlara şans tanınıyordu. Olsundu. Belki değişirdi bir şeyler…

SANDIKLAR KORUNAMADI 

Marteniçkaları bileğimize taktığımız günü unutamıyorum. Bir de seçim akşamı sandık sandık dolaşmamı. Ben daha eve varamamışken sonuçlar açıklanmıştı. Sonraki bir hafta sadece ağladım. Sadece ben değil çevremdeki herkes ağladı. Ve tam da o sırada birileri çıkıp, “Kaybetmedik ki” dedi, oran hesabı yaptı. Yahu istersen bir oyla kaybet istersen iki oyla… Sonuç değişiyor muydu? Sonra birkaç kişi özeleştiride bulunup sandıkların korunamadığını söyledi. Tüm hayatımızı bağladığımız seçimde sandıklar korunamamıştı.

Evet tabi burada bir sürü kliğin seçimin kazanılması konusunda izin vermediğini söylemek yalan olmayacak. Ama kaybetmenin onuru vardır. Ve ben kendi adıma bu onuru göremedim. Sanki hiçbir şey olmamış gibi devam edildi. Ve art arda öyle kötü atamalar yapıldı ki. Her defasında bir kere daha şoke oldum.

Sonra birileri çıkıp “değişim” istediği için taşlanmaya başladı. Hoş ben en başında Ekrem İmamoğlu’nun daha cesur olmasını bekleyenlerdendim. Ama İmamoğlu, Muharrem İnce’nin yaptığı hatayı yapmadı. İktidara giden taşları adım adım döşedi. Kemal Kılıçdaroğlu konuşmasında “hançerlendim” kelimesini kimin için kullandı bilmiyorum ama partide sadece Ekmeleddin İhsanoğlu’nu istemediği için hançerlenen insanlar olduğunu yakinen biliyordum. Öte yandan siyaset zaten sırtında bıçaklarlar dolaşma işiydi. Muharrem İnce de bu bıçaklardan nasibini almıştı.

Her neyse CHP’yle ilgili her olaya girsek sanırım bu yazı değil külliyat olur.

Değişimciler diyorduk. Değişim isteyenlerin üzerine gidildi. Öyle gidildi ki -tüm inkarlarına rağmen- kendi partilileri tarafından yalan yanlış haberler yandaş medyaya servis bile edildi. Kaçak dövüşüldü diyeceğim ama gayet açıktan yalanlar bile söylendi. Gençliğimde içinde olarak dünyayı kurtarabileceğime inandığım partinin kirliliğini izliyordum.

Ve sonunda değişimciler kazandı. He bundan sonra ne olur ne biter bilemiyorum. Beklediğim elbette bir devrim değil. Devinimin ferahlığına inananlardanım ama iktidarda kim varsa onları eleştirmeye de devam ederim.

Kurultay akşamı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ilk düşündüğü gibi ikinci tur öncesi, senelerce kurmaylığını yapan Özgür Özel’in elini kaldırmasını ve tatlı bir devir teslim yapmasını isterdim. Fakat sonradan ortaya çıkan görüntülerde gördüğümüz üzere o yine uçuran müritlerini dinlemeyi tercih etmiş. Ve oyunu kullandığı gibi evine gitmiş.

AYRILIKLAR BÖYLE OLMAMALI 

Oysa ayrılıklar böyle olmaz. Hayatın hiçbir alanında da böyle olmamalı. Beraberken çok mutlu olduğunuz, bulutların üzerinde hissettiğiniz, sorunlar yaşansa bile bir şekilde çözebildiğiniz ilişkileri bitirirken yaşanan her güzel anı silip düşmanlaşan insanlardan iseniz bu satırları anlamanız mümkün değil. Fakat inanın ayrılmanın da asaleti var. Her şey geçer, her şey biter geriye bir tek insanlık kalır bir de insanların sizi nasıl andığı.

Ben o marteniçkayı seçim akşamı çıkardım, atmaya kıyamadığımdan çekmecemde saklıyorum. Dilerim Kemal Kılıçdaroğlu da halkta uyandırdığı umut kadar sebep olduğu hayal kırıklıkları heybesine koyar ve yanındakilerin şapkasını alıp önüne koymasını sağlar. Bundan sonra savaşmaya değil birleşmeye ihtiyacımız var. Çünkü zaten bir beş yılımız daha 28 Mayıs akşamında ellerimizden kayıp gitti.