Netflix’te gösterildiği günden beri ara ara gündeme gelen bir filmden bahsedeceğim bu yazıda. İçeriği, insanda bıraktığı etkiyle izlediğim en rahatsız edici filmler arasında yer alan Kore yapımı “Telefon” (The Call), aynı zamanda beyni çalıştıran ve izlerken insanı son derece yoran bir film.
Daha fragmanını izlediğimde bile ne kadar tansiyonu yüksek bir film olduğunu anladığım için hemen izlemeye karar verdim ve beklediğimin de üstünde bir performansla karşılaştım. Daha önceleri ismini çok duysam ve hakkındaki övgüleri alsam da bir türlü izlemeye vakit bulamamıştım.
Öncelikle bahsetmem gerekir ki Kore sineması uzun yıllar adından söz ettirecek gibi görünüyor zira konuları genellikle özgün ve ters köşe. Son yıllarda gösterilen ve büyük başarı yakalayan projelerin birçoğunu ben de izledim ve çok beğendim. Daha önce birkaç eski Kore dizisi izlesem ve çok da bayılmasam da filmlerini oldukça başarılı bulduğumu söylememde bir beis görmüyorum.
Gelelim filmin detaylarına. 'Telefon', başlangıçta farklı zaman dilimlerinde aynı evde yaşayan iki genç kızın bir şekilde kurduğu dostluk ve dayanışmayla başlasa da bir süre sonra öyle hastalıklı bir hal alıyor ki neler olacak diye izlerken tırnaklarımı kemirdiğim anlar oldu.
Geçmişi değiştirmek, yaşanmasını istediklerimiz ya da hiç yaşanmamış olsaydı dediğimiz olaylara müdahale etmek kulağa son derece cazip gelse de iş başa düşünce özellikle de kontrol sadece bizde olmayınca olayların çok korkunç bir hal alabileceğini düşündüm. Bu filmde de aslında başlangıçta çok cazip gelen geçmişe müdahalenin mümkün olduğu bir evrende yaşanan felaketlere değiniliyor.
20'li yaşlarında olan Seo-Yeon annesini hastaneye yatırmasının ardından kasabadaki evine dönüyor ve cep telefonunu trende unuttuğu için ev telefonu hattını kullanmaya başlıyor.
Seo-Yeon, ev telefonunu kullanmaya başladığı esnada yardım çığlıkları içeren telefonlar alıyor. Telefonun ucunda kendisinden yardım isteyen, umduğu yardımı bulamayınca da agresifleşen bir genç kadınla zamanla acımayla karışık bir dostluk kuran Yeon, bu genç kadının kendisinden 20 yıl önce aynı evde yaşayan Young-Sook olduğunu öğreniyor ve durum bir hayli ilginçleşiyor.
Biri babasıyla ufak tefek sorunlar yaşayan bir gençken diğeri ondan 20 yıl önce o evde üvey annesiyle esaret dolu bir hayat yaşadığını öne süren bir başka genç olunca filmi göz kırpmadan izlemeye başlıyor insan zira filmin gidişatını merak ediliyor.
Birbirleriyle dertleşen ve yakın dost olan bu iki genç kadın, yaptıkları telefon konuşmaları neticesinde birbirlerinin hayatlarına müdahale edebilecekleri ve yaşanan birtakım olayları değiştirebileceklerini öğreniyorlar. İşte tam da bu noktada bu masumiyet dolu dostluk, izleyeni diken üstünde tutan bir yaşam mücadelesine dönüşüyor.
Finali istenen etkiyi yaratmasa da film konusu itibarıyla izlenmeye değer