Gazze nasıl kurtulacak?

7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’deki müzik festivalinde sivilleri katletmesi dünyanın gözü önünde yaşanan bir savaşa döndü. İsrail iki aya yakındır Gazze’deki sivilleri öldürüyor. Ben bu satırları yazarken ölü sayısı 13 bini geçkin vaziyette. Saatte 6 çocuk öldürülüyor. Batılı ülkeler İsrail’e kimi zaman açıktan kimi zaman kapalı kapılar ardından destek verirken, Müslüman ülkeler de sadece lafta Filistin’e sahip çıkıyor. Gazeteciler olarak savaş ya da çatışma demek konusunda bizler de kararsız kalıyoruz. Çünkü resmi tanımlamalar da değişiyor. Yaşanan bu kıyımda savaş hukuku da geçerli değil çünkü Filistin resmi olarak pek çok ülke tarafından tanınmıyor. Bildiğim tek şey ise filler tepişirken olan çimenlere oluyor, siviller katlediliyor.

Bu savaş neden çıktı, neden savaş hukuku çalıştırılmıyor, Türkiye’nin aldığı tavır etkili mi ve en önemlisi Gazze nasıl kurtulacak?

Gazze nasıl kurtulacak?

İşte bu soruları güvenlik analisti Burak Yıldırım’a sordum.

“İSRAİL, ULUSLARARASI CEZA MAHKEMESİ’NİN BİR TARAFI DEĞİL”

Aslında bu yazının da bu röportajın da çıkış noktası sizin attığınız bir tweet. Tweet’inizde “Pearl Harbor Saldırısında bile bombalanmayan tek yer hastanelerdi” demiştiniz. Fakat şimdi İsrail’in Gazze’deki hastaneleri bombaladığı haberlerini alıyoruz. Tarihte hiç hastanelerin bombalandığı başka savaşlar oldu mu? İsrail’in hastaneleri bombalaması savaş hukuku açısından ve vicdani açıdan ne anlam ifade ediyor?

Aslında siviller tarih boyunca gerçekleşen tüm savaşlardan istisnasız bir şekilde yıkıcı olarak etkilenmişlerdir. Bu bağlamda siviller açısından, insanlığın yazılı tarihi boyunca değişen çok az şey oldu. Değerler ve normlar başlıklarında çok az mesafe alabildik. Geçtiğimiz yüz yıldaki tüm savaşlarda, özellikle dünya savaşlarında korkunç bir sivil yıkım meydana gelmişti. Hava bombardımanlarında sadece hastaneler değil, yetimhaneler, okullar ve kreşler bile kül olana kadar hedef alınmışlardı. Japonlar Pearl Harbor’da gözettikleri hedef tanımlarını daha sonra bir kenara bıraktılar. ABD ise savaşın sonunu nükleer bombalarla getirirken çok daha korkunç bir suç işlemekte tereddüt etmedi. Benzer hadiseler Kore’de, Vietnam’da, Körfez’de defalarca kez karşımıza çıktı.

Gazze nasıl kurtulacak? - Resim : 2

Kanuni düzlemde ise özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra oluşturulan kurumlar ve emredici metinler yaptırım gücünden yoksun ve bağlayıcılıkları sınırlı olmaları itibariyle hedeflerine ulaşamadılar. İsrail Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) bir tarafı değil, ancak suç olarak tanımlanan fiilleri işlediği Gazze ise Filistin’in bir parçası olması itibariyle UCM’ye taraf. Ancak bu kadar açık bir gerçekliğe rağmen İsrailli karar vericilerin UCM’de yargılanıp yargılanmayacakları tartışma konusu olabiliyor.

Diğer yandan devlet dışı silahlı oluşumların ekseriyetle terörizmi bir yöntem olarak benimsemeleri ile devletlerin savaş suçu işlemeleri arasında hiyerarşik bir kategorizasyon mümkün değil. Yani bir örgütün terörist olması ile devletin savaş suçu işlemesi birbirine denk hukuki karşılıklara sahiptir. Hamas ve İsrail ile ilgili suçları tanımlarken bu kavram karmaşası sık sık karşımıza çıkıyor. Binlerce sivilin önlenebilir ve durdurulabilir yıkımlarda hayatlarını kaybetmesi itibariyle bu tür ayrı tanımlar da anlamlarını yitiriyorlar elbette.

“İSRAİL’İ YARGILAMAYA İSTEKLİ DEĞİLLER”

Savaş hukuku demek de bana bir tuhaf geliyor ama savaş hukuku içinde ne olmaz, İsrail şu an suç işliyor mu? Bunun sonucunda olabilecek şeyler neler? İsrail’in uluslararası mahkemelerde yargılanması gibi bir ihtimal var mı?

Az önce de bahsettiğim gibi, İsrail UCM’ye taraf değil. Egemen olduğu topraklarda işlediği suçlar için İsrailli herhangi bir bireyin yargılanmasını mümkün kılacak mekanizmalar ‘’keyfi’’ yorumlara bağlı. Diğer yandan savaş suçu işlediği topraklar olan Filistin toprakları ise UCM’ye taraf. Suç bu topraklarda işlendiği için suçluların yargılanmasının önü aslında açık. Kâğıt üzerinden fiili duruma döndüğümüzde ise Filistin’in çoğunluğu Batı ülkeleri olmak üzere birçok devlet tarafından tanınmıyor oluşu, devlet olarak imza attıkları anlaşmaları da tartışmaya açıyor. Yani Filistin’in egemenliğini tanımayan devletler, Filistin egemenliğindeki topraklarda işlenen suçlarla ilgili İsrail’i yargılamakla ilgili de istekli değiller. Kaldı ki İsrail bu suçları 7 Ekim’den sonra işlemeye başlamadı. Gazze yıllardır blokaj altında. Batı Şeria’da, Hamas’ın etkisinin olmadığı Filistin bölgesinde de siviller ve çocuklar öldürülmeye devam ediliyor.

İsrail’in işlediği savaş suçlarının ve Hamas terörizminin bitmesi ‘’2 devletli bir çözüm’’ ile mümkün olabilir. Ancak zaten tüm çatışma dinamiğinin temelinde de bu çözüm alternatifleriyle ilgili anlaşmazlıklar var. Yani birbirini besleyen süreçler bunlar. Yakın gelecekte de tüm dünya kamuoyunun hemfikir olacağı bir çözüm bulunmadığı takdirde çok fazla bir şeyin değişmesi ne yazık ki mümkün gözükmüyor.

Gazze nasıl kurtulacak? - Resim : 3

SAVAŞ MI ÇATIŞMA MI?

Aslında şunu da merak ediyorum bir yandan buna İsrail- Hamas çatışması deniyor bir yandan da savaş. Şu an televizyonlarda izlediğimiz şey savaş mı, çatışma mı?

Hamas’ın egemen ve tanınan bir devlet olmaması, Filistin’in de jüri olarak temsil etmemesi ve tüm dünya tarafından terör örgütü olarak tanınması itibariyle hukuken bir savaş olduğuna dair tanım yapmak mümkün değil. Bu tür kavramsal çatışmalar sorunun çözümüyle ilgili de farklı engeller meydana getiriyorlar. Hamas ve İsrail arasındaki durumun tanımı hukuken bir çatışma. Ortada bir savaş tanımı yokken İsrail’i ve Hamas’ı bağlayan hukuki metinler de yorumlamaya bağlı olarak tartışmaya açılabiliyor.

Dünya iki aya yakındır insanların ölmesini izliyor. Gazze’de ölenlerin sayısı 13 bini geçti. Her gün uluslararası örgütlerden, ülkelerden açıklama geliyor ama kimse bu duruma “dur” diyemiyor. Bunun temel nedeni nedir?

Sorunun temelinde değerler ve normlar ile ilgili tüm devletlerin farklı pozisyonlara sahip olması var. Soğuk Savaş döneminde ve sonrasında; demokrasi ve insan hakları gibi değerlere göre tutum alan, normatif uluslararası ilişkiler tezini savunan Batı’nın birçok süreçte bu pozisyonunu tartışmaya açtığına şahit olduk. Hatta diktatörlerden hukuk ve insan hakları dersi almak zorunda kalan AB liderleriyle karşılaştık.

Diğer yandan uluslararası kurumlar ve hukuki metinler bağlayıcılığa sahip değiller. Bir ülke eğer herhangi bir anlaşmayı imzalamadıysa – doğal olarak- bu anlaşmadan doğan sorumluluklarla ilgili de herhangi bir yükümlülüğe sahip olmuyor. Anlaşmayı imzalayan ülkeler için bile yaptırım gücüne sahip kurum bulunmayışı nedeniyle çoğu kez konular ülkelerarası dengelere göre çözümleniyor. Haliyle dünyanın her köşesinde dondurulmuş çatışmalar meydana geliyor. Ta ki bir ülke baskın ekonomik, siyasi ve askeri pozisyona sahip olana kadar; bu noktadan sonra ilgili ülke hasım ülkeye karşı elindeki seçenekleri tek taraflı olarak değerlendirmekten ve kullanmaktan kaçınmamaya başlıyor. Tüm bu süreçlerin sonunda da normatif düzen aşınıyor ve karşılığını kaybediyor.

TÜRKİYE’NİN POZİSYONU

Türkiye’nin bu durum karşısında aldığı pozisyonu nasıl değerlendirirsiniz?

Türkiye 7 Ekim’e gelene kadar bölgeyle ilgili tüm nüfuzunu zaten kaybetmişti. İsrail ile ilişkilerin uzun yıllar boyunca çatışmacı ve inkâr politikaları üzerinden şekillenmesi itibariyle Filistin sorununda bir arabulucu değil taraf rolünü seçmişti. Tüm bu gerçekliğe rağmen Türkiye’nin çatışmanın başındaki itidalli ve barışçıl tutumu önemliydi. Ancak çok geçmeden Erdoğan benzer ezberlere geri dönmek zorunda kaldı. Elbette bu durumun tek sebebi yaklaşan yerel seçimlerle ilgiliydi.

Erdoğan, tüm siyasi kariyeri boyunca kamuoyu araştırmalarına göre manevra yapan bir siyasetçi olması itibariyle; oy alabileceği potansiyel kitlenin bakış açısına göre Türkiye’nin dış politikadaki çıkarlarını bir kez daha iç siyasi rant için feda etmekten çekinmedi. Türkiye, ne yazık ki hiçbir ahlaki üstünlüğü elde edemeyen, hiçbir siyasi ve mali çıkarını koruyamayan bir pozisyonu tercih etti.

Gazze nasıl kurtulacak? - Resim : 4

İsrail ve Gazze, Rusya ve Ukrayna’nın önüne geçti. 2000’li yıllarda savaşların artık bilgisayarlar tarafından yapılacağını düşünüyorduk. Hala tanklı, bombalı savaşlar izliyoruz. Bunun nedeni nedir?

Aslında bilgisayarlar çatışma alanlarında çok önemli yerlere sahipler. İzlediğimiz tüm çatışma görüntülerinde bilgisayarların dâhilleri var. Tanklar, toplar gibi görece daha basit sistemler bile bilgisayarlar ve elektronik sistemler sayesinde komplike sistemler haline geldiler. Modern tanklar 40 yıl öncesinin gelişmiş savaş uçaklarından daha çok teknoloji barındırır hale geldiler.

Diğer yandan teknoloji-yoğun askeri sistemlerin fiyatları da oldukça yüksek. Savaşın yoğunluğuna bağlı olarak çok pahalı sistemleri kaybetmenin bedelini karşılamak ve kaybedilen sistemin yerine yenisini koymak oldukça zor. Gerekli finansman gücüne sahip olunsa bile belli sistemleri üretme kapasiteleri teknik sebeplerle oldukça kısıtlı olabiliyor. Örneğin Rusya ya da İsrail’in bir günde kaybettiği zırhlı araç kadar araç üretmeleri bir günden daha uzun zaman alıyor. Ürettiğinizden daha hızlı kaybettiğiniz teçhizatlarınızla bir savaşı devam ettirebilmeniz de mümkün değil. Bu gibi teknik ve mali kısıtlar nedeniyle her ülke yüksek adetli üretebildiği sistemler üzerinden doktrinlerini güncellemeyi tercih ediyor.

Bu savaş, çatışma, durum her ne isim verirsek verelim nasıl çözülecek, bir öngörünüz var mıdır?

İsrail’in Gazze kuzeyinde yoğunlaşan manevraları kent merkezinin ele geçirilmesiyle birlikte daha düşük yoğunluklu bir duruma geçecek. Ancak şu ana kadar İsrail’in verdiği kayıplar da oldukça yüksek ve bir süre sonra bu manevra da İsrail toplumunda daha yüksek perdeden sorgulanır hale gelecek. İsrail kaybettiği caydırıcılığını tekrar kazanmak zorunda. Gazze kent merkezi de dahil olmak üzere çok daha az nüfusun barınabileceği bir yıkımı gerçekleştirme eğiliminin de güçlü olduğunu gözlemleyebiliyoruz.

Gazze’nin kuzeyi tamamen kontrol altına alındıktan sonra bir süre daha oldukça büyük bir askeri güç bölgede rutin görevler icra etmeye devam edecektir. Hamas’ın ise nicelik kapasitesi önemli miktarda yok olacaktır. Ancak elde ettiği nitelikler ve yetenekler itibariyle; Filistin’de siyasi bir çözüm bulunmadığı takdirde yeni ve daha kalabalık terör örgütleri kısa vadede karşımıza çıkacaktır. Bu döngünün kırılabilmesi için tüm egemen ve BM üyesi devletlerin siyasi bir çözümü ajandalarının ilk sırasına yerleştirmeleri ve nihai bir çözüm için irade koymaları gerekmektedir.