Çok değil mayıstan bir ay önce bu başlığı okuyan benim mahallemin insanları bana tepki gösterir, ne demeye çalışıyorsun derdi. Şimdi ister bir kişi okusun ister bin kişi; hepsinin içinden “haklısın” diyeceğine eminim.
Beni yakinen tanıyanlar bilir ki toplu taşımaya mesafeli taksiye yakın bir insandım. Şimdilerde taksiye binmek mümkün olmadığı gibi işe gidiş gelişlerimde toplu taşıma kullanıyorum. Her sabah ve her akşam insanların suratlarına bakıyorum; herkes çok mutsuz. Elbette bireysel dertlerini bilmem mümkün değil ama ortak dertlerimiz olduğuna eminim.
Mesela hiçbir şey yapmadan sadece evimizde otururken fakirleşiyoruz. Lükslerimizden değil ihtiyaçlarımızdan kesmeye başladık. Gün geçtikçe ufalıyoruz, 1916 yılında değil de sanki 2023’te yazmış gibi Kafka o cümleyi ve sanki bize ithaf etmiş gibi;
“Gregor Samsa bir sabah tedirgin düşlerden uyandığında, kendini yatağında devasa bir böceğe dönüşmüş buldu.” (Çev: Nafer Ermiş, İmge).
Metrobüslerde karşılaştığım insanların yaşları çeşit çeşit. Kimisi epeyce yaşlı, belli ki emeklisi var. Ama bizim ülkemizde emekli olunca da çalışmak zorundasın, yok öyle rahata ermek. Nasıl geçinecek bir ev, nasıl doyacak karınlar, gezmek mi? Haşa. Türk, çalış, yorul…
Bir de gençlerin derdi var; boylarından büyük. Sanırım ben en çok onları dert ediyorum kendime. Kendi gençliğimi yaşayamamış olmayı bir kenara bırakarak hem de… Üniversite sınav sonuçları açıklandığından beri kaç çocuğun istediği okulu yazamadığını düşünüyorum; geçim kaygısına düşerek. Kaçının okulu bitirdikten sonra yurt dışına gitmeyi planladığını düşünüyorum. Tüm bunlardaki payımı düşünüyorum ve çok üzülüyorum.
Oysa ben ne karar merciyim, ne siyasetçi ne de bilirkişi. Ama yine de insan olmanın ağırlığı gelip saplanıyor böğrüme… Sonra dönüp siyasetçilerin neler yaptığına bakıyorum. Muhalefet partileri birbirine düşmüşler. Ana muhalefet CHP ise kendi arasında bölünmüş. Seçimden sonra bir kere bile özeleştiri vermemiş isimlerin kendilerinden emin bir sonraki seçimi kazanacağız demesine mi içerlersin yoksa birbirlerinin arkasından kuyu kazmalarına mı? Sanki yıllarca partinin değirmenine su taşımamışlar gibi değişimi kendilerinin başlatacağı söylevini kullananlar mı kızarsın yoksa aman koltuğum gitmesin diye ‘değişim’ diyenlerin arkasından yalan yanlış konuşanlara mı?
Kiminle konuşsam, her hafta aynı cümleleri tekrarlayan CHP Sözcüsü Faik Öztrak’ın aksine artık kemik yüzde 25 olarak görülmekten sıkıldıklarını söylüyorlar. Tam da bu nedenle Öztrak’ın her cümlesi sosyal medyada tepkiyle karşılanıyor. Çünkü insanlar bıktı; gerçekten bıktı. Yarına dair umudu olmayan insandan korkmak da lazım üstelik. Ama kimsenin korktuğu yok. Herkes kendi devranını sürdürmenin peşinde. Devranı döndürmek isteyen halk ise çaresiz, bitkin ve yorgun. Şimdilerde daha iyi anlıyorum Ahmet Kaya’nın ‘Yorgun Demokrat’ şarkısını…
Bizim coğrafyamızda siyaset kusursuz yalan söylemeyi gerektirir. Ama uzun zamandır bunu bile yapmıyorlar. Hani elitist bir bakış açısıyla kendinden olmayanı “koyun” gibi görenler var ya; üzgünüm yakalandınız siz de koyun gibi görülüyorsunuz. Üstelik desteklediğiniz isimler tarafından. Ağalar bizimle eğleniyor…
Bunca yoksulluk varken açıp bakan televizyonları, okuyun haberleri tek bir şey var gündemde; CHP. Yok hayır kimsenin onları konuşmasına gerek yok; onlar kendi kendilerini yeterince konuşuyor. Birileri sadece çıkar etmek için başkaları uğruna dövüşürken ne etik tanıyor ne ahlak. Bunu gördükçe diyorum ki; sahi bu gerçekten Atatürk’ün partisi mi?
Yerel seçimleri mutlaka kazanacağız diyenler farkında mı bilmiyorum AK Parti seçim startına çoktan başlattı. Dün konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da gündeminde CHP vardı. “Kılıçdaroğlu çekip gitmelidir” diye konuştu. Defalarca yendiği ismin gitmesini destekledi. Sanırım Erdoğan da artık yenebileceği başka bir isimler arıyor. Ne denir ki?
Hayat bu kadar ağır bir şey olmamalıydı. Birleşe birleşe kazanacağız sloganı eşliğinde yan yana koşanlar şimdi bölüne bölüne dağılıyor. Olan bu ülkede çaresizlik içinde olan yüzde 48’e oluyor.
Koltuklarınıza dikkat edin; eninde sonunda oralar kimseye kalmıyor.