Sol kolumda bir ağaç dövmesi var. Dövmeyi Gezi’den sonra yaptırmıştım. Çünkü mesele benim için ağaçtı. Bilmem hiç ağaçlara gidip sarılır mısınız? Ben zaman zaman yaparım. Gezi’den sonra Amasya’da bir parkta ağaçlar kesilmesin diyen insanları canlı yayına almıştım. Barikatlar kurulmuştu etraflarında, o barikatların üzerini Turgut Uyar’ın dizeleri süslüyordu. O an demiştim ki iyi insanlarız biz, iyi ve romantik çocuklarız. Belki böyle olmamak gerekliydi. Çünkü sermayeye yahut kolluk gücüne karşı verilen romantik mücadele işe yaramıyor. Ne bilsinler ki onlar toplumun iç sıkıntısı ve huzur arayışını “göğe bakarak” aşmaya çalışmalarını…
Cahil demiyorum insanlara, asla. Bugün Limak ve İÇTAŞ’ın Akbelen Ormanları’nı kıyıma uğratan, bu kararları alan insanların tahsilleri büyük ihtimalle benden daha iyidir. CV’lerine baksak en güzel okullarda okumuşlardır, birkaç dil biliyorlardır ve elit zevkleri vardır. Peki tüm bunlar onları, Akbelen’de ağaca sarılan 88 yaşındaki Zehra Teyze’den daha iyi biri yapar mı? Elini hiç toprağa sürmemiş, doğayla hemhal olmamış biri anlar mı Zehra Teyze’nin üç çocuğunu toprakla büyüttüğünü, zeytin ağaçları sayesinde yetiştirdiğini?
İnsanlar tam 4 yıldır mücadele veriyor Akbelen Ormanı’ndaki ağaçlar kesilmesin diye. Biz görmüyoruz, duymuyoruz, bilmiyoruz ama iyi insanlar oradalar. Daha iyi nefese alalım istiyorlar, susuz kalmayalım istiyorlar, bir ağacın yetişmesi için ne kadar zaman geçmesi gerektiğini biliyorlar. O yüzden şirketlerin açıkladığı tamam biz buraları keselim başka yere fidan dikeriz martavallarına kanmıyorlar. Birkaç iyi insan karşılarındaki holdinglere kök söktürüyor şu an. Bu bir kazanıma dönüşür mü bilmiyorum. Genelde bizim ülkemizde olaylar mutlu sonla bitmiyor, kazanan kötüler oluyor.
Ama patronların bilmediği doğanın tabiatının insandan daha gururlu olduğu… Bilmem onlar hiç hissetti mi ama bu sene sıcaklar kavurdu bizleri. Önümüzdeki yaz ise bu yazı arayacakmışız. Öyle çok artacakmış hava sıcaklığı. Su yok mesela. Giderek azalıyor. İleriki dönemlerde su savaşlarının başlayacağı öngörüsü yapılıyor bilim insanları tarafından. Ve nerede iki ağacı yan yana görseler onları kesip yerlerine bina dikme fikriyle coşan insanlara sahibiz. Şimdi onlara sormak isterim var mı kuraklığa, var mı kavurucu sıcaklara karşı gönderebileceğiniz güçleriniz? Sahi yenebilir misiniz doğayı? Yeter mi imkanlarınız sahiden buna?
Öte yandan bunu yazmasam kendimi çok kötü hissedeceğim. Ana muhalefet partisi milletvekilleri Akbelen direnişine destek olmaya gitti. Açıkçası sevindim bu karara. Sonrası ise benim için bir kabusa döndü. Birkaç milletvekilinin halka parmak salladığı görüntüler ortaya çıktı. Orada ne yaşandığını bilemem. İnsanlar tartışabilir, anlık sinirlenebilir. Bunlar benim açımdan kabul edilebilir şeyler. Ama halkın seçtiği vekil halka parmak sallayamaz. Bunun bir adım sonrasının Yusuf Yerkel’in madenci yakınına attığı tekme olmayacağı ne malum?
Neyse konuyu dağıtmış olmak istemem. Asıl mesele ağaç meselesi. Ve inanın “Bu birkaç ağaç meselesi değil” diyenlere rağmen bu konu birkaç ağaç meselesi. Doğa muhteşem bir şey çünkü. İyi bakıldığında, iyi anlaşıldığında, ortak bir paydada buluşulduğunda tüm nimetleri önümüze sunuyor. Ama ona yanlış yapıldığında da çok güzel alıyor intikamını. Doğayla savaşılmaz. Bu savaştan galip çıkan tek bir insan olmadı henüz. O yüzden o kocaman klimalı holding binalarınızdan çıkıp bir ağaca sarılmanızı tavsiye ederim sevgili patronlar. Ve bir Kızılderili atasözüyle bitirmek isterim yazıyı; "Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde, beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak."