Adnan Oktar'ın Kedicikleri belgesel oldu. Spot ışıklarının arkasındaki dram. Nasıl bu hale geldiler? Bu kadar güleceğimiz hiçbir şey yokmuş!

Adnan Oktar’ı bilmeyen yoktur. 90’lardan beri hayatımızın içinde. Hiç de öyle başka örgütlerin liderleri gibi geride durmadı. Basına hep malzemeydi hatta bu da yetmedi kendi medyasını da kurdu. Çevresinde bir sürü sarışın, estetikli kadın, Adnan Oktar’a övgüler yağdırmalar, kahkahalarla gülmeler…

Aslında çoğumuz hatta abartmayayım hepimiz bu ekranın ardında bir dramın olduğunu tahmin ediyorduk. Ama kimse bu meseleyi çok da kaşımadı. Çünkü dokunan resmen yanıyordu!

EBRU ŞİMŞEK ÜLKEYİ TERK ETMEK ZORUNDA KALDI

1990’larda dönemin ünlü mankeni Ebru Şimşek tek başına Adnan Oktar’a karşı mücadele başlattı. Ebru Şimşek’in de aralarında Oktar’ın olduğu 20 kişi Adnan Oktar’dan şikayetçi olmuş, birçok ünlüye seks kasetleri yoluyla şantaj yaptığı öne sürülmüştü. 90’lı yıllarda Türkiye, Ebru Şimşek’in adliye koridorlarında ‘Adnan Hocacılar’ tarikatına dair şok iddialarına kilitlenmişti. Ebru Şimşek 18 yaşında ve dönemin en popüler mankenlerindendi. Ama mesleğini yapamaz hale gelmişti. Çünkü sürekli adliye koridorlarında mücadele ediyordu. 26 Kasım 1999’da DGM’ye ifade veren Ebru Şimşek, Oktar hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Karşılıklı yüzlerce dava açılmıştı.

Adnan Oktar'ın Kedicikleri belgesel oldu. Spot ışıklarının arkasındaki dram. Nasıl bu hale geldiler? Bu kadar güleceğimiz hiçbir şey yokmuş!

Şimşek, Oktar’ın kendisine aşık olduğunu, kendisini elde etmek için her şeyi yaptığını ve bunu gerçekleştiremediğinde de şantaja başladığını söylemişti. Şimşek’in yıllarca süren hukuk mücadelesinin kazananı Oktar oldu. Ona ve örgütüne hiçbir şey olmadığı gibi Ebru Şimşek ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Yıllardır Amerika’da yaşıyor.

KADINLARI BÖYLE İSTİSMAR ETMİŞLER

Kamuoyunda “Kedicikler” olarak ünlenen aslında ağır bir istismarın kurbanı olan kadınların estetikli halleri ile Ebru Şimşek kıyaslandığında gerçekten Adnan Oktar’ın Şimşek’i takıntı haline getirdiği anlaşılıyor. Bir şekilde hepsi Ebru Şimşek’e benzetilmeye çalışılmış. 140Journos’un çektiği ve yayınladığı “Kedicikler” adlı belgeseli izleyince tek yapılan bu olsaydı diyor keşke insan. Sinirleriniz kaldırabilir, mideniz alabilirse belgeseli izlemenizi şiddetle öneriyorum. Genç kızların bu örgütün kumpasına nasıl düştükleri ilmek ilmek işlenmiş. Genç, akıllı, eğitimli, iyi aile çocuklarının özenle nasıl seçildiği, duygularının nasıl istismar edildiği, sonunda yaşayan ölülere dönüşmesi eski örgüt üyeleri tarafından anlatılmış. Hani, “kadınların hiç mi aklı” yok sorusu var ya; o akıl öyle güzel yok edilmiş ki!

Ekranda “Aman hocam çok yakışıklısınız” deyip komik olmayan esprilere gülen kedicikler, bunu yapmadığı takdirde reklam arasında Oktar’dan ölesiye dayak yiyorlarmış. Yani aslında bizlerin de gülmesi gereken hiçbir durum yokmuş ortada…

AİLELER NE YAPIYOR?

İnsanız, aklımızda birçok soru vuku buluyor. Bu örgütün pençesine düşen gençlerin aileleri ne yapıyor? Aslında bu ailelerinin mücadelesine de zaman zaman şahit olduk. Özellikle beş çocuğunu da Adnan Oktar’a kaptıran Babuna ailesinin mücadelesi…

Adnan Oktar'ın Kedicikleri belgesel oldu. Spot ışıklarının arkasındaki dram. Nasıl bu hale geldiler? Bu kadar güleceğimiz hiçbir şey yokmuş! - Resim : 2

Türkiye, Prof. Dr. Cevat Babuna ve eşi Semin Babuna'yı, Adnan Oktar'ın müridi olan beş çocukları ve torunları için verdikleri mücadeleyle tanıdı. Babunalar tam 25 yıl boyunca çocuklarını Oktar’ın elinden kurtarmak için uğraştı ama başarılı olamadılar. Hatta oğulları Oktay Babuna, bir hekim olmasına karşın, adını 1999 yılında kan kanseri olduğu ve tedavi için ilik nakli gerektiğini duyuran gazete ilanı ve başlattığı ilik kampanyası ile duyurdu. Kampanyada 160 bin kişiden ilik ve kan örneği alınmasının ardından örneklerin 120.000'inin kaybolması suçlamasıyla yargılandı. Adnan Oktar ile bağlantısı olduğu ve kan ve ilik örneklerinin Amerika Birleşik Devletleri'ne gönderildiği iddialarıyla gündeme geldi. Bu iddiaların altı boş değildi, bunu Oktar’la yıllarca yol arkadaşlığı yapmasından ve şu anda tutuklu olmasından da anlıyoruz. Hatta daha ileri giderek Oktay olan adını Oktar olarak değiştirdi.

Çok acayip değil mi? Bir bilim insanı, tıp mezunu bir insan ilim ve bilim sahibi olmayan, paranoid şizofren teşhisi konulmuş, narsist ve kendini mehdi ilan eden birinin arkasından savrulup durdu. Gerçi bu savrulmak değil, bu beraber iş birliği yapıp birçok insanın hayatını karartmak…

 TİNDER AVCISI YANINDA SÖNÜK KALIR

Belgeselde Bora Yıldız’dan uzun uzun bahsediliyor. Hatta, Tinder Avcısı adlı filme de atıf yapılıyor. Filmde kendini olmadığı biri gibi gösteren Simon Leviev’in kadınları dolandırması anlatılıyordu. Oysa Simon, Bora Yıldız’ı tanısa çırağı bile olamayacağını anlar. Yıldız, suç örgütünün elebaşlarından biri. Genç kızları tuzağa düşürmenin planını o yapıyor. Örgütün diğer üyeleri ona hizmet ediyor. Mahkemede kendisine yönelik suçlamalara öyle serin kanlı yanıt veriyor ki manipülasyon dehası olduğu hemen anlaşılıyor. Neyse ki işlediği tüm suçlar kanıtlandığı için 10 bin yıla yakın hapis cezası almış.

BU HİKAYEDEKİ BOŞLUKLAR…

Adnan Oktar’ı anlatmak bir yazıya sığacak cinsten değil. Sadece düşündüklerimizi yazsak kitap olur. Ben sadece hatırlatma geçtim. Belgesel bir suç şebekesinin nasıl işlediğini gösterse de bazı konularda eksik kalıyor. O yüzden isterim ki bu belgeselin devamı gelsin. Mesela beni aklıma gelen ilk sorular şöyle:

-Yıllarca hiç de kaçmadan herkesin gözü önünde nasıl yaşadılar?

- Bu zenginliğin kaynağı neydi? Kimler finanse etti, kimle tarafından desteklendiler?

- Tuzağa düşürülen kadınlar hangi amaçla kullanıldı?

- Kimleri nasıl korkuttular, kimlere şantaj uyguladılar?

- Neden hiçbir gazeteci bunların peşine düşmedi?

- Oktar örgütüyle adı geçen ünlülerin peşine düşülecek mi?

- Dokunan yanıyordu da şimdi nasıl ve neden dokundular?

 Bu soruların yanıtları elbette birilerinde var. Yapan kadar bilip de susan da suçlu. O yüzden sadece cezaevindekilerin değil, dışarıdakilerin de konuşmaya başlaması lazım.