15 yaşında bir çocuk Marmaray'da intihar etti. Sahi gençlik kaygısızlık mıydı?

Cuma günü 15 yaşında bir çocuk intihar etti. Bunu dramatize etmek için hikaye gibi anlatmayacağım. Çünkü zaten yeterince trajik. Bir çocuğun kendini konu ne olursa olsun öldürmek istemesi toplumsal bir mesele.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim sürecince kullandığı bir cümle vardı. Çocuğun intihar haberini okuduğumda aklıma bu cümle geldi; “Oysa gençlik kaygısızlıktır.” Aslında var böyle kaygısız gençler. Yurt dışında okuduğum dönemde bu gençlerle epeyce karşılaştım. Henüz 20’li yaşların başındaydık. Biz o dönemde de geleceğimizi düşünürken, Avrupalı gençlerin çoğu dünyayı dolaşıyordu. Eğitim sisteminin ne kadar farklı olduğunu da orada anlamıştım. Biz ülkemizde her şeyi ezberliyordu. Orada ise sorgulamaya ve eleştirmeye dair makaleler yazarak sınıfı geçmiştik. Hatta hiç unutmuyorum bir derste ikiye ayrılıp saatlerce bir konu üzerine tartışmıştık. Hoca ise bizleri sadece dinlemişti. Şimdi bu gençlerin aldığı eğitimle bizim aldığımız eğitimin bir olma ihtimali var mı? Hem dünyayı gezip bir sürü kültür öğreniyorlar hem de düşünmeyi öğrenmiyorlar. Biz ise kafamıza vurula vurula aldığımız eğitimler sonrasında ne birey olmayı öğreniyoruz ne de hakkımızı aramayı. Kim koltuğun tepesindeyse ona biat ediyoruz. O da elbette durumumuz okumaya yetiyorsa ve şans eseri iş bulabildiysek…

Oysa gençlik kaygısızlıksa çocukluk nasıldır acaba? Beraber bakalım isterim verilere. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Sosyal İşler, Sağlık ve Sürdürülebilir Kalkınma Komitesi'nden Pierre-Alain Fridez’in 2022 Mart’ında hazırladığı rapora göre, tüm ülkeleri sarsan Covid-19 pandemisiyle birlikte dünyada çocuk yoksulluğu artmaya başladı. Çocuk yoksulluğunun ortadan kaldırılmasının oldukça uzak olduğunun tespit edildiği raporda dikkat çeken bir başka nokta ise Türkiye’ye de atıfta bulunulması. Fridez; Ermenistan, Romanya, Sırbistan ve Türkiye'nin çocuk yoksulluğu konusunda endişe verici ülkeler olduğunu raporunda kaydetti.

OECD’nin son verilerine göre, çocuk yoksulluğu konusunda üye ülkelerin ortalaması yüzde 12,8 olarak açıklanırken, Türkiye’de bu oran yüzde 20’nin üzerinde bulunuyor. Bu alanda en düşük orana sahip ülkelerse Danimarka ve Finlandiya olarak açıklandı.

Derin Yoksulluk Ağı (DYA)’nın 103 haneyle yaptığı Eylül 2021’de açıkladığı “Türkiye’de Çocuk Yoksulluğu” raporuna göreyse; bu hanelerin yüzde 13’ünde çocukların çalıştığı görülürken, yüzde 6’sında eve sadece çocukların gelir getirdiği ortaya çıktı. Derin yoksulluk altında yaşayan çocuklar hurdacılık, seyyar satıcılık, tekstil işçiliği ve atık kağıt işçiliği gibi ağır koşullarda çalışıyor. TÜİK’in “İstatistiklerle Çocuk 2021” raporu da bu verileri tasdikler biçimde Türkiye’de her üç çocuktan birinin yoksul olduğunu ortaya koymakta.

Buradan bakılınca ne gençlerin ne de çocukların kaygısız olmadığı net bir biçimde anlaşılıyor. Bunu sosyal medyada gördüğümüz çoğu röportajdan da anlıyoruz. Kimi çocuklar okulu bırakıp işe giriyor, kimileri kitap alacak paraları olmadığını söylerken çoğu okulda yemek yiyemiyor. Ve yoksulluk çocukların, gençlerin eğitimlerinde, sağlıklarında yoksunluğa neden oluyor. İyiye gitmiyoruz. Birilerinin aşırı zenginleştiği ve zenginleşmelerinin sebebinin fakirlerin ceplerini boşatılması olduğu bu düzende iyiye gitmiyoruz. Ama bunun en büyük ceremesini çocuklar ve gençler çekiyor. Hayal kuramıyorlar. Yaşayamıyorlar. Öylece duruyorlar. Aslında tüm yetişkinlerden dayanışma bekliyorlar. Oysa bizim kendi hayatlarımızla uğraşmaktan, balık istifi gibi bindiğimiz toplu taşımalardan, bankaya paramız yatsın diye hakkımızı bile arayamadığımız bu düzende onlara ayıracak tek bir dakikamız yok.

İbn-i Sina’nın “Coğrafya kader” sözünü çok severdim ta ki yazar Ozan Önen’in “Coğrafya karardır” cümlesini okuyana kadar. Dilerim bir gün ve çok daha geç olmadan kararımızı çocuklarımızdan yana kullanırız. İyi pazarlar.