Taraf gazetesi ve Mehmet Baransu hakkında 2004 MGK belgelerini sızdırmak suçundan soruşturma açılmasını ‘skandal’ olarak değerlendiren tecrübeli AP vekili Helene Flautre, “Bu haberi yayımlayan gazeteye ya da haberi yapan gazeteciye saldırmak, size koşarak gelen ve suç ihbarında bulunan birisini tutuklamaya benziyor.” dedi.
Avrupa Parlamentosu-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu (KPK) Eşbaşkanı Helene Flautre, 2004 tarihli MGK kararları ve 2013 yılına kadar süren fişlemeleri haber yapan Mehmet Baransu ile bunları yayımlayan Taraf Gazetesi’ne yönelik soruşturmayı ‘skandal’ olarak niteledi. Taraf’ın ‘vahim bir görev ihlalini’ ortaya çıkardığını belirten Flautre, söz konusu haberin, istihbaratın, ‘açık bir şekilde kanuni çerçeve içinde izah edilemeyecek birtakım faaliyetlerde’ bulunduğunu gösterdiğini ifade etti. Cihan’a konuşan Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu’nun Fransız üyesi, “Bu haberi yayımlayan gazeteye ya da haberi yapan gazeteciye saldırmak, size koşarak gelen ve suç ihbarında bulunan birisini tutuklamaya benziyor. Gazeteciye ‘Suçu ifşa ettiğin için sen hapishaneye gidiyorsun.’ deniyor. Tabii ki, bu durum açıkça uygunsuz ve skandal niteliği taşıyan bir davranıştır.” dedi. Flautre, siyasetçilerin gazetecileri veya gazeteleri suçlayıcı beyanatlar vermesinin de köklü demokrasilerde görülebilecek bir şey olmadığını vurguladı.
İstihbarat servislerinin demokratik kurumların kontrolünde olması gerektiğini belirten tecrübeli Fransız vekil, “Bu faaliyetler mesela Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kontrolünde değil. Ana problem burada. İnsanların özel hayatıyla ilgili bilgi toplama faaliyetlerinin kanuni sınırları net bir şekilde belirlenmiştir. Bu kanuni çerçevenin dışına çıkılıyorsa, şümullü bir reform çalışması yapılmalı ve demokratik kontrol mekanizması kurulmalıdır.” tavsiyesinde bulundu. Taraf ve Baransu meselesinin şu an müzakere edilmekte olan AP Türkiye raporu tartışmaları sırasında da kesinlikle gündeme geleceğini dile getirdi. Fransız AP üyesi, Cihan’a verdiği mülakatta tutuklu gazetecileri de hatırlatarak basın özgürlüğüne dikkat çekti. ‘Siyasi veya finansal lobiler tarafından daha derin ve daha sistemli bir şekilde yürütülen kontrol mekanizmalarının’ Türk basınının bağımsızlığını tehdit ettiğini söyledi. Flautre, “Türk basını üzerinde otosansürü de tetikleyen ciddi bir sansür uygulandığını düşünüyorum. Zira, yaptığınız yayınların sonuçlarını düşündüğünüz zaman, yayınlanmadan önce dikkat etmeye başlıyorsunuz. Bu kesinlikle daha kötü bir durum. Türkiye’de medyanın bağımsızlığını kati surette garanti altına alan bir yapı oluşturulması gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
Önce dershaneye ihtiyacı kaldırmalı
Türkiye’yi yakından tanıyan AP vekili Helene Flautre, dershane tartışması konusunda da değerlendirmede bulundu. Ücretsiz ve laik devlet okulu sistemi taraftarı olduğunu dile getiren Flautre, dershanelerin, eğitim sistemindeki arızaların sonucu olduğuna işaret ederek, “Eğitim sistemini köklü bir şekilde reforme etmelisiniz ki, öğrenciler üniversiteye girebilmek için bu eğitim kurumlarına gitme ihtiyacı hissetmesin. Belki de, üniversiteye giriş sistemini değiştirmelisiniz.” dedi. Flautre, Başbakan Erdoğan’ın Rusya ziyaretinde yeniden gündeme getirdiği, Türkiye’nin AB yerine Şanghay İşbirliği Örgütü’ne katılması teklifini de eleştirdi. Flautre, “Kimseyi kırmak istemem ama Avrupa’da bu Şanghay açıklamasının insanları gülümsettiğini söyleyebilirim.Ayrıca, 22. faslın müzakerelere açılması ve vize serbestisiyle ilgili yeni bir adım atılmasının hemen ardından böyle bir açıklama gelmesini de garip buluyorum.” yorumunu yaptı. Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun yeni bir anayasa yazamadan dağılmasını ise ‘hayal kırıklığından da öte bir durum, siyasi sistemin de iflasını ortaya koyan bir tablo’ olarak niteledi. Kutuplaşma, araçsallaştırma ve taraflardaki kötü niyetin bu süreci bitirdiğini söyleyen Flautre, Anayasa’yı yazma konusunda yeni bir teklif ortaya attı: “Sivil toplumun masaya somut bir öneri koymak için istidadı ve birlikte çalışma becerisi mevcut.” Cihan
Öte yandan Zaman Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı da bugünkü köşesine AKP - Cemaat gerginliğini ve Mehmet Baransu'yu taşıdı. Dumanlı'nın yazısı şu şekilde:
"İnsaf!
Lütfen derin bir nefes alın ve çok kısa bir zaman dilimine doğru seyahat edin.
‘AK Parti-cemaat kavgası’ adına ne hatırlıyorsunuz? Durumun net anlaşılabilmesi için kısa bir not: Fethullah Gülen Hocaefendi aniden rahatsızlanmış, ambulansla hastaneye kaldırılmıştı. Tam o gün Hocaefendi’yi ziyaret ettiğim için aynen şöyle yazmışım: “İlk arayanlardan biri Başbakan Tayyip Erdoğan’dı. Zarif bir ses tonuyla ‘geçmiş olsun’ dileklerinde bulundu. Hocaefendi de aynı zarafetle Sayın Başbakan’ın hatırını sordu, ‘Zahmet buyurdunuz...’ dedi. Söz sırası dualaşmaya gelmişti. İkisi de hem dua istedi birbirinden, hem dua ettiler birbirlerine. Görülmeye, duyulmaya, düşünmeye değer bir tabloydu. Uzaktan bu manzarayı izleyebilseydiniz, eminim, ‘Yahu işgüzarlar! Artık aradan çekilin ki fitne ateşi sönsün!’ diyecektiniz. Öyle samimi, öyle halisane bir iletişim vardı ortada...”
Bu tablodan hemen sonra Hocaefendi, iki sayfalık bir ilan yayınlamış, kendisine geçmiş olsun dileklerinde bulunan devlet adamlarına, siyasetçilere, iş dünyasına ve medya mensuplarına teşekkür etmişti. O teşekkür belgesinde en göze çarpan kişi, hiç kuşkusuz Sayın Başbakan’dı. O günkü hava o kadar berrak, o kadar duruydu. Peki ne oldu da her şey bir anda altüst oldu?
Dershanelerin kapatılmasına matuf bir taslak ortaya çıktı. Allah şahittir ki bu taslağın tadil edilmesini çok arzu ettik. İlk gün birileri çıktı ‘haber yalan’ dedi. Keşke yalan olsaydı da fitne ateşi büyümeseydi! Taslağa yalan diyen yetkili ağızlar konuştukça mesele daha net anlaşıldı ki karşımızda vahim bir durum var. Hükümet içindeki yetkili organların dahi bilmediği, sektördeki paydaşların fikrinin alınmadığı bu hazırlığın demokrasi ve hukuk devleti ilkeleriyle telif edilmesi mümkün değildi."
Köşe yazısının tamamını okumak için tıklayınız.