Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Yılmaz Özdil, Halk TV'nin Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile yaptığı röportaja itiraz etmiş, Esad'ın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için söylediklerine tepki göstermişti. Bu tepkisiyle dikkat çeken ve eleştiri oklarına hedef olan Özdil, bugünkü köşe yazısıyl eleştirilere şu şekilde cevap verdi:
"Kaç para aldın RTE’den?
Değerli ağabeyim Uğur Dündar ekranlara geri döndü, Arena programı Halk TV’de başladı.
Bir başka değerli büyüğüm Müjdat Gezen’le birlikte konuk olarak katıldık. Arena’nın içinde, Yurt gazetesi ve Halk TV’nin ortaklaşa gerçekleştirdiği Beşar Esad röportajı yayınlandı. Doğal olarak, kendi ülkesinin çıkarları için ne gerekiyorsa onu söyledi. Tayyip Erdoğan hakkında “yalancı, bağnaz, dürüstlüğü tanımayan, kişilik sorunları yaşayan, en düşük seviyede ahlaki değere bile sahip olmayan” sıfatlarını kullandı. CHP’yi övdü, laiklikten dem vurdu. Ahmet Davutoğlu’na yalancı derken, dengeyi kolladı, Tayyip Erdoğan’la arası limoni olan Abdullah Gül’e toz kondurmadı. Sanırsın İsviçre’nin cumhurbaşkanıdır, demokrasi dersi vermeye kalktı. Dinledik tabii... Sonra “en başta Ortadoğu hacivatları, hiçbir yabancı ülke liderinin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na hakaret etme hakkı yoktur” dedim. “Televizyonlar üzerinden yürütülen bu tür psikolojik harekâtları dinleyeceğimize, pırıl pırıl Türkiye Cumhuriyeti, yüzü Batı’ya dönük Atatürk Cumhuriyeti, nasıl oldu da, bu adamlarla kol kola girdi, nasıl oldu da kendimizi bir anda Ortadoğu bataklığında bulduk, buna kafa yormalı” dedim.
*
Tayyip Erdoğan’ın kötü adam olması, Esad’ı iyi adam yapmaz.
*
Mesaj yağdı haliyle...
*
“Kaç para aldın RTE’den?” diye sormuş Duygu. “Tayyip’in avukatı” demiş Mehmet. “Sevilen bir lidere, Esat’a hakaret ettiniz” demiş Utku. “Atatürkçü olmadığını gördük” diye öfkelenmiş Ulaş. “Duyduklarıma inanamadım, o konuşan siz miydiniz, dublörünüz müydü?” diye merak etmiş Levent. “Tayyip kendi halkına hakaret ederken bir kelime itiraz ettin mi?” diye sormuş Erhan. “Sözleriniz beni rencide etti, sizi kınıyorum” demiş Mehmet. “Başbakan’a yağ çekerek sempati kazanmak istemişseniz, buna değmezsiniz” diye uyarmış Özgür. “Sizi yanlış tanımışız” diye sitem etmiş Ömür. “En sevdiğim gazeteciydin, adın üstünde yoz, Tayyip seni de korkuttu demek ki, Allah belanı versin” diye saydırmış Sadık. “Tayyip’i savunmaya geçtiniz, size yakışmadı” diye kızmış Bilgi. “Tayyip Erdoğan bu ülkenin kurucularına, mesela İsmet İnönü’ye hakaret ettiği zaman aynı cesareti gösterip, Tayyip Erdoğan bu lafı edemez dediniz mi?” diye sormuş Alpaslan... Ki, hakikaten İnönü’yü savunan hiç yazım yoktur! “Sizi ne zaman satın alacaklar diye bekliyorduk, sizi dinlerken ağlamamak için zor tuttum kendimi, bundan sonra gazete almayacağım, köşe yazısı okumayacağım” diye veda etmiş İsmail. “Esad’ın maruz kaldıklarını bilmeden konuşuyorsun, şerefsizsin, alçaksın, gazeteci bozuntususun” diye bağırmış Cihan. “Abim olsanız bu kadar severim sizi ama, az bile söyledi Esad” diye üzülmüş Bülent. “Senin içyüzünü de öğrendik, neden bir anda değiştin, Silivri’yle mi korkuttular seni” diye kuşkulanmış Ali. “En kritik anda dönüveren piyondan başka bir şey değilmişim” Umut’a göre..."
Köşe yazısının tamamını okumak için tıklayınız.