Yıldırım TÜRKER/RADİKAL
Çocuğu astılar
Erdal Eren, 12 Eylül de idam edildiğinde henüz 17 yaşındaydı. İdam sehpasına götürüldüğünde bir asker ceketini giymesine yardım etmek istedi. Erdal, Kendim giyerim dedi. Erdal'ın ceketi, şimdi Utanç Müzesi nde sergileniyor
Bu yazıyı 12 Eylül dönemine tanık olmaya yaşı yetmeyenler okusun
isterim. Genç arkadaşlarıma anlatmak istediklerim var.
Bugün, lanetli bir yıldönümü. Mutsuzluğumuzun uzun hikâyesine
buradan başlayabiliriz.
Daha önce de mutlu değildik. Ama hevesimiz vardı. Mutluluktan çok
hevese yazılırdık zaten. Şimdiki kadar sakar, şimdiki kadar
umutluyduk. Ama o zamanlar umut diyegeldiğimiz, neredeyse bütün
insanlığı kucaklayan bir rüyaydı. Güzeldi. Aşka benzer bir yanı
vardı. Dünyanın tanımı farklıydı o zamanlar. Henüz koparılıp
alınmamıştı bizden. Sanki dünya elimizin altındaydı da biz onu
okşadıkça yepyeni bir dünya dönecekti aşkımızdan. O zamanlar kimse
kimseyi romantik olmakla suçlamazdı. Sizin kadar genç, sizin kadar
uyanıktık. Ne sizden az, ne sizden fazlaydık. Sadece sanki daha sık
bakardık birbirimizin gözlerine. Bir de sanki şimdi sizin
sıkıldığınız kadar sıkılmazdık. Dünyayla aşık dalaşına girmiştik
ya.
Şimdi neredeyse bir şakaymış gibi anılıyor ana-babalarının yaşadığı
o korkunç dönem.
Bir sabah, şimdi Marmaris’te yaşayan, Yener Süsoy’un ‘Alaşehirli
afacan’ dediği, büyük medyamızın sevimli bir dede olarak yansıttığı
Kenan Evren’in nefret dolu gevrek sesini duyduktan sonra kuruldu
sizi okşamayı bilmeyen bu dünya. Şimdi mütekait paşa, “Artık 12
Eylül 1980’i unutmalıyız” diyor ya, siz unutuşun gölgesine doğdunuz
zaten. Ana-babalarınızın, büyüklerinizin işkencecileri, katilleri
yargılanmadığı gibi kendilerine yönelik saygıda kusur edenler hâlâ
hedefte. Cunta paşası 25 yıl sonra çıkıp “Unutulacaaaak! Unut!”
komutu verebiliyor. Belki de dünyadaki meslektaşlarının başına
gelenler onu kaygılandırmaya başladı.
Gökçe Fidan
Bu lanetli yıldönümünde 12 Eylül’ün ilk kurbanlarından birini,
‘Gökçe Fidan’ı, Erdal Eren’i analım istiyorum. Erdal, siyasi
inançları kuvvetli bir lise öğrencisidir. ODTÜ’lü Sinan Sümer,
duvarlara slogan yazarken dönemin MHP’li bakanı Cengiz Gökçek’in
koruması tarafından vurularak öldürülür. 2 Şubat 1980 günü, ölümünü
protesto etmek için toplanan 2 bin kişi arasında Erdal da vardır.
Gösterinin sonuna doğru silahlı bir inzibat timiyle göstericiler
arasında çıkan çatışmada bir inzibat askeri vurularak ölür.
Yakalanan Erdal’ın yanında silah olduğu için cinayet onun üstüne
kalır. Oysa otopsi raporunda da askerin Erdal’ın bulunduğu tarafa
koşarken sırtından vurulduğu belirlenmiştir. Ankara Merkez
Komutanlığı’na götürülen Erdal şiddetli işkenceden geçirilir. Daha
sonra, “Orada gördüklerimi emniyette bile görmedim” diyecektir.
Sonra Mamak Askeri Hapishanesi’nde bir hücreye konulur. İdamla
yargılanmaktadır. Mamak, vahşetin üslerindendir. Kullanılan işkence
yöntemlerinin yaratıcılığı insanı derinden sarsar. Erdal,
duruşmada, “Benim hakkımda peşin bir yargılama yapıldığı son derece
açıktır. Nitekim benimle ilgili olayın ertesinde Genelkurmay
Başkanı’nın ‘Çoktandır idam olmuyor, bazı kişilerin idam edilmesi
gerek’ şeklinde demeç vermesi benimle ilgili idam kararıdır. Ve
size de bu konuda ulaştırılan emirlerin açıkça dışa vurulmasıdır”
der.
Söz konusu Genelkurmay Başkanı, Kenan Evren’dir. Bir gazeteciyle
yaptığı söyleşide, “Parlamentodan şimdiye kadar bir tek idam
çıkmadı ki.. Davalar yavaş gidiyor, görevliler korkuyor, parlamento
gecikiyor” demiştir. Askeri Erdal’ın öldürdüğü iddiası çok
zayıftır, deliller yetersizdir. En önemlisi, Erdal, suç işlendiği
tarihte henüz 17 yaşındadır. Erdal doğduğunda babası 1962 yılının
mart ayında doğmuş olan oğlunu okula erken gidebilmesi için 6 ay
büyük yazdırmış. Nereden bilsin, olacakları.
Besleyelim mi?
YAZININ DEVAMI İÇİN