Türkiye Gazetesi yazarı Yıldıray Oğur, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nda, bakan koltuğuna oturan çocuğun, Fethullah Gülen cemaatiyle bağdaştırılan 'dinlerarası diyalog' ifadesini kullanması üzerine Milli Eğitim Bakanlığı'nca soruşturma başlatılmasıyla ilgili olarak "FETÖ’nün kayıp siyasi ayağına galiba sonunda ulaşıldı. Hem de en az ilk bakılması gereken yerde çıkıverdi karşımıza; Bakanlar Kurulu salonunda" dedi.
Oğur, "Ne diyelim inşallah bir 23 Nisan’da Başbakan Yardımcısı olmanın keyfini çıkaran güzel kız bu olan biteni hiç öğrenmez" ifadesini kullandı.
Yıldıray OĞUR / TÜRKİYE GAZETESİ
FETÖ’den ‘soruşturulan’ ilk bakan
FETÖ’nün kayıp siyasi ayağına galiba sonunda ulaşıldı. Hem de en
az ilk bakılması gereken yerde çıkıverdi karşımıza; Bakanlar
Kurulu salonunda!
23 Nisan 2017 günü Başbakan Binali Yıldırım başkanlığında
toplanan Bakanlar Kurulu’nda bakan koltuklarında bir 23 Nisan
geleneği olarak çocuklar oturmuştu. Yıllar önce hoş bir gelenek
olarak başlayan 23 Nisan’da koltuğu çocuklara bırakma âdeti,
zamanla çocukların birkaç dakikalığına bile çocukluk yapmasından
endişe eden endişeli ve garantici bürokratlar sayesinde, çocukların
kendilerine ezberletilen, günün anlam ve önemine göre değişen
mesajları büyükleri taklit ederek okumasına kadar evrildi…
Çocuklardan oluşan Bakanlar Kurulu fikrini bulanlar, Başbakan’ın
önünde, onca kamera varken çocukların çocukça birkaç laf etmesine
izin veremezlerdi. Büyük riskti bu, ya çocuklardan biri olur
olmaz bir şey söylerse...
Nitekim Başbakan koltuğunda oturan 5. Sınıf öğrencisi karizmatik
Yağız Efe, tek tek bakanlara söz vererek, onlardan yaptıkları
işlerle ilgili bilgi alırken çocuk bakanlara bakanlıkların
faaliyetleriyle ilgili birer paragraf ezberletildiğini
öğrendik.
Tabii Millî Eğitim, Dışişleri, Kültür, Tarım Bakanlıklarının
faaliyet alanları için birer paragraf yazmak kolay. Ama Başbakan
Yardımcısı Tuğrul Türkeş’in koltuğunda oturacak çocuk bakan için o
bir paragrafı yazmak o kadar kolay olmasa gerek.
Muhtemelen ezberi hazırlayan öğretmen ya da bakanlık görevlisi bu
bir sürü farklı kurumun ve işin bağlandığı Başbakan
Yardımcıları’nın görevlerini öğrenmek için Başbakanlık sayfasına
girdi, Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş’in görevleri kısmında
şunları
gördü: http://www.basbakanlik.gov.tr/forms/_global/_government/pg_CabinetTasks.aspx
“Millî Güvenlik Kurulu’nun tavsiye kararlarının ve görüşlerinin
değerlendirilmek üzere Bakanlar Kurulu’na sunulması ve Bakanlar
Kurulu’nda kabulü hâlinde bu tavsiye kararlarının uygulanmasının
koordinasyonu ve izlenmesi,
Kıbrıs ile ilgili koordinasyon işleri.
Medeniyetler İttifakı Projesi’nin yürütülmesi.
100. Yıl Anmaları ve ilgili konuların koordinasyonu...”
Herhâlde şimdi buradan nasıl bir paragraf çıkarırım diye düşündü.
Kıbrıs mevzusuna girip çıkamamak var, 100. Yıl kutlamalarının neyin
100. Yılı için olduğu belli değil -ki pek çok şeyin yüzüncü yılı
geçti-, Medeniyetler İttifakı Projesi de sönümleneli çok oldu. Ama
sonuçta Tuğrul Türkeş Başbakan Yardımcısı ve o gün onun koltuğuna
da bir çocuk oturacak. Ve o çocuğun 23 Nisan’da söyleyebileceği,
tuhaf kaçmayacak, bu üç birbirine benzemez şeyi bir araya getirecek
bir paragraf çıkarmak gerek… Sonunda Başbakan Yağız Bey, “buyurun
bakanım” dediğinde sözü Tuğrul Türkeş’in koltuğuna oturan tatlı
güzel bir kız çocuğu aldı ve önündeki metne arada bakarak ezberden
şunu okudu:
“Sayın Başbakanım, başlatıldığı günden bu yana artan bir
görünürlülük kazanan Medeniyetler İttifakı girişimimiz bugün
kültürler ve dinler arası diyalog bağlamında önde gelen bir proje
konumuna ulaşmıştır. Kıbrıs’ta koordinasyon işlerimiz ve 100. Yıl
anmalarıyla ilgili konularda da gerekli çalışmalarımız tüm hızıyla
sürdürülmektedir. Arz ediyorum Sayın Başbakanım...”
O andan itibaren sosyal medyada yazılıp çizilenlerinin bir özetini
“Şok olacaksınız, FETÖ kabineye girdi” başlıklı gayet ciddi bir
haberden okuyalım:
“Çocuk başbakanın topladığı çocuk kabinesindeki bir temsilî çocuk
bakanın FETÖ’cülerce yazılmış sözleri okuması dikkatlerden kaçmadı.
Skandal konuşmada, FETÖ’nün ‘dinler arası diyalog’ projesini öven
çocuğun oraya kim tarafından getirildiği ve metni eline kimin
tutuşturduğu merak ediliyor. Şimdi küçük kızı oraya göndererek bu
konuşmayı kimin yaptırdığı ve FETÖ'cü teröristlerin propagandasına
kimin alet ettiği merak ediliyor. Pek çok kullanıcı da, kızın
ailesinin, öğretmenlerinin, okulunun araştırılmasını ve onu bu
konuşma için kimin kullandığının detaylıca bulunmasını talep
etti…”
Ama trajedi esas burada başlıyor. Dün Hürriyet gazetesinde çıkan
habere göre bu konuyla ilgili bir soruşturma başlatıldı.
Okuyalım:
“23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nda 'Çocuk Bakan'ın
'dinler arası diyalog' sözleri sosyal medyada FETÖ'yle
bağdaştırılıp tepki gösterilince Millî Eğitim Bakanlığı soruşturma
başlattı. Küçük bakanın okuduğu cümleleri, Ankara İl Millî
Eğitim Müdürlüğü Kültür Komisyonu'nda görev yapan Türkçe
öğretmeninin yazdığı tespit edildi. Ancak öğretmenin bu cümleyi
Dışişleri Bakanlığı'nın internet sitesinde yer alan 'Medeniyetler
İttifakı Girişimi' metninden aldığını söylediği öğrenildi.”
Şimdi de Dışişleri Bakanlığı’nın sayfasında Medeniyetler İttifakı
Girişimi hakkında yazılanları okuyalım:
http://www.mfa.gov.tr/medeniyetler-ittifaki-girisimi.tr.mfa
“Başlatıldığı günden bu yana artan bir görünürlük kazanan girişim,
bugün din dâhil kültürler arası diyalog bağlamında önde gelen bir
proje konumuna ulaşmıştır…”
Evet doğrudur, bir toplumu paranoyak hâle getirecek gizem ve
yöntemler kullanan bir örgütle sınanıyor Türkiye. Ama o örgütle
mücadelede paranoya işe yarasaydı, her yerde paralel aranan
zamanlarda, elde orduda da örgütlü olduklarını gösteren onca bilgi,
istihbarat varken, darbe ima eden onca söz, yazı TV’lerde, sosyal
medyada açıkça dillendirilirken birileri şüphelenir, 2015 yılının
Kasım ayından, Temmuz 2016’ya kadar Ankara’nın ortasında ve
neredeyse her ay yurt dışına çıkarak darbe organize etmeleri,
devletin en zirvesinin hemen yanına kadar silahlı adamlarını
sokmaları engellenirdi.
Demek ki önce aklı ve mücadele ederken de adaleti kaybetmemekten
başka yol yok.
Yoksa “sosyal medyada şöyle yazdılar, eğer soruşturma açmazsam bana
da şöyle, şöyle derler” korkularıyla aklı korkularına yenik düşmüş,
inisiyatif hissini kaybetmiş, kendine güvenmeyen bürokratlarla,
savcılarla, polislerle bunu yapmak zor.
Eğer paranoyalara, komplolara teslim olunursa, tuhaf bir gofret
reklamından 1 Nisan’da darbe/suikast mesajı çıkarıp gece yarısı
nöbete koşulur, Kılıçdaroğlu’nu karşılayan mangadan “darbe geliyor”
korkusu yayılır, sadece hikâyenin sonu yalancı çoban hikâyesine
benzemekle kalmaz, gerçeği olduğunda insanların kimse bir şey
demeden nasıl teyakkuza geçtiği ortada olan çok ciddi bir mücadele
sulandırılır, içeride ve dışarıda bunu çok isteyenler tarafından
itibarsızlaştırılır, esas ciddiye alınması gereken kısmı da 17/25
Aralık’tan sonra olduğu gibi aradan sıyrılır.
Ne diyelim inşallah bir 23 Nisan’da Başbakan Yardımcısı olmanın
keyfini çıkaran güzel kız bu olan biteni hiç öğrenmez...
Yıldıray Oğur'un yazısının devamını BURADAN okuyabilirsiniz.