Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) ve Konrad Adenauer
Stiftung’un (KAS) ortaklaşa düzenlediği 72’inci Yerel Gazetecilik
ve Meslek İçi Eğitim Semineri, Kayseri, Yozgat, Malatya, Tokat,
Sivas ile çevre il ve ilçelerden çok sayıda gazetecinin katılımıyla
gerçekleştirildi. Sivas Büyük Otel’de düzenlenen seminerin
sunuculuğunu TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş üstlendi. Seminere;
TGC Başkanı Turgay Olcayto, TGC Önceki Başkanı Orhan Erinç,
TGC Başkan Yardımcısı
Recep Yaşar, TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş, TGC Genel
Saymanı Gülseren Güver, TGC Genel Sekreter Yardımcıları Ahmet
Özdemir ve Niyazi Dalyancı, TGC Yönetim Kurulu Üyesi İhsan Yılmaz,
TGC Hukuk Danışmanı Avukat Gökhan Küçük, Konrad Adenauer Stiftung
(KAS) Türkiye Temsilcisi Dr. Colin Dürkop, Cumhuriyet
Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Metin Erol’un da
aralarında bulunduğu çok sayıda gazeteci katıldı.
ÖLDÜRÜLEN GAZETECİLER ANILDI
Tören, Atatürk ile silah arkadaşları, basın emekçileri ve öldürülen
gazeteciler için bir dakikalık saygı duruşuyla başladı.
Seminerin açılış konuşmalarını Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC)
Başkanı Turgay Olcayto, Konrad Adenauer Stiftung Türkiye Temsilcisi
Colin Dürkop, Sivas Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Fikret Ünsal,
Anadolu Basın Birliği Sivas Şubesi Başkanı Kemal Çağlayan
yaptı.
OLCAYTO: TÜRKİYE’DE BASIN, İFADE VE DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ
YERLEŞMELİ
Turgay Olcayto, konuşmasında şunları söyledi:
Basının sorunları Cumhuriyet’in kurulduğundan bu yana hiç
bitmedi. Ama son 3- 4 yıldır çok sıkıntılı bir dönem yaşandı. Şimdi
biraz daha durduğunu, iktidarı Avrupa Birliği’ne uyum sağlamak
açısından da bazı düzenlemeler yapmak üzere görüyoruz. Geçtiğimiz
haftalarda Basından Sorumlu Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın
bir basın toplantısı vardı. Bir danışma toplantısıydı. Anladığımız
şu ki, iktidar basın emekçilerinin hakları konusunda bir takım
düzenlemeler yapmak zorunda. Buna şimdiden müjde diyemeyiz. Çünkü
konuştuğumuz yasa meclise indiği zaman konuşulan yasanın çok
dışında başka şeyler çıkıyor karşımıza.
GERÇEKLER HALKTAN GİZLENİYOR
Basını konuştuğumuz zaman basının hiç ayrılmadığı
Türkiye’de çağdaş demokrasiyi de konuşmak lazım. Bizim
ölçütlerimize göre, arzumuz halkıyla paylaşan, şeffaf bir yönetim.
Amacımız iktidarı eleştirmek değil. Çalışan gazetecilerin
sorunları. Gazetecilere daha iyi olanakların nasıl
sağlanabileceğini araştırmak. Bu bağlamda Türkiye’de basın, ifade
ve düşünce özgürlüğünün mutlaka yerleşmesi gerekiyor. Basın
özgürlüğünü bazı siyasiler, Türkiye’deki televizyon ve gazete
sayısının çok olması olarak tanımlıyor. Oysaki basın özgürlüğü
halkın gerçekleri öğrenme, bilgilenme hakkıdır. Bu bakımdan;
Türkiye’de halkın gerçekleri öğrendiğini söylemek çok zor. Neden
halktan bilgi saklanır? Bunu anlamakta zorlanıyoruz. Çünkü
gerçekler saklandıkça bu defa fısıltı gazetesi işlemeye başlıyor.
Gerçekler halktan gizleniyor.
TELEVİZYON HABERCİLİĞİNDE EMEKLEME
DÖNEMİNDEYİZ
Bugüne kadar yerel ve yaygın basın diye bir ayrım yapmadım.
Bizim gözümüzde gazetecilik yapan herkes gözümüzde
gazetecidir. Yeter ki; gerçek anlamda salt gazetecilik yapma
heyecanı olsun.Bugün çok sayıda işsiz gazeteci var. Gazeteler
gazete, televizyonlar televizyon olmaktan çıkıyor. Batı ile
aramızda nitelik farkı oluşmaya başladı. Biz bir hayli gerideyiz.
Türkiye kendine çeki düzen vermek zorunda. Televizyonculukta hâlâ
emekleme dönemindeyiz. Hâlâ doğru dürüst televizyon haberciliği
yapar duruma gelemedik.”
DÜRKOP: HABERLER NASIL PİŞİYOR?
Konrad Adenauer Stiftung Türkiye Temsilcisi Colin Dürkop ise konumasında şunları dile getirdi:
Gazete hepimizin bildiği gibi bize bu mesleği icra eden
kişilerin, yani gazetecilerin, tarafsız ve ilkeli bir şekilde
yayınladıkları haber aracıdır. Büyük bir mutfak düşünün. Burada
çalışanlar, gelen müşterilerini memnun etmek için canla başla
çalışırlar. Onlara en güzel yemeği sunmak için birbirleri ile
yarışırlar. İşte gazetecilik de bana göre bir mutfak. Haberler, bu
mutfakta pişiyor. Bizlere sadece onu yemek düşüyor. Kimimiz
beğeniyor, kimimiz yeriyor. Ama hiçbirimiz onun nasıl piştiğini
bilmiyor. İşte bu pişirme safhalarını, değerli konuşmacılarımızdan
dinleyeceğiz, bilgilerini bizlerle paylaşacaklar, sizlere yol
gösterecekler. Tecrübelerinden faydalanmalarını sağlayacaklar.
Katkılarından dolayı hepsine teşekkür ederim. Toplantının
gerçekleşmesinde emeği geçen TGC ile birlikte birçok başarılara
imza atacağımız inancıyla hepinize saygılar sunarım.
FİKRET ÜNSAL: MADIMAK OTELİN İZLERİNİ SİLMEK
İSTİYORUZ
Sivas’ın tarihi geçmişi, kültürel mirası hakkında bilgi veren
Sivas Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Fikret Ünsal, Madımak Oteli’nde
1993 yılında 37 kişinin yaşamını yitirdiğini hatırlatarak,
“Sivas’ta aynı zamanda maalesef talihsiz bir olay yaşandı. Üstü
perdeyle kapalıdır ve hâlâ aydınlatılamamıştır. Biz Sivas olarak
artık Madımak’ın izlerini silmek istiyoruz. Bunu yapmak isterken de
başımıza çok iş geldi. Gazetecilik de zaten bu değil midir? Olayı
aydınlatmak için elimizden geleni yapacağız. Biz bu olayı
aydınlatmayı istiyoruz” dedi. Fikret Ünsal,
gazetecilikle ilgili olarak da “Sivas, edebiyat ve
gazetecilik alanında çok değerli kişiler yetiştirmiş bir şehirdir.
Okur sayısının arttırılması için hem gazetecilerin hem de
patronların durumunun düşünülmesi şart. Gazete patronlarının
gazeteci kökenli olması gerekiyor. Gazetecilerin şartları
iyileştirilmeli.
ÇAĞLAYAN: BASININ BİR KİMLİĞE BÜRÜNMESİ
GEREKİYOR
Anadolu Basın Birliği Sivas Şubesi Başkanı Kemal Çağlayan, konuşmasında şunları söyledi:
Kutsal bir mesleğin temsilcileriyiz. Mesleğimizin kutsallığını
biliyoruz ama uygulama alanında maalesef bizlere aynı duyarlılığın
gösterildiğini söylemek zor. Son yıllarda yerel basın kendini
yenilemeye çalışmaktadır ancak yeterli değildir. Basının ayakta
kalabilmesi için yeterli maddi güce ihtiyaç duyulmaktadır.
Gazete okurunun düşük olması, halkın isteklerine yanıt
verilememesi, yetersiz tirajlar, teknolojilerden akılcı bir biçimce
yararlanılamaması, niteliksiz işçi çalıştırılması, çalışanların
eğitimine önem verilmemesi, satışı arttırmak için içerik
iyileştirilmesi yerine magazin haberlerinden ve promosyon
kampanyalarından medet umulması gibi sorunlar yaygın basında olduğu
gibi yerel basında da görülmektedir. Yerel basının geliştirilmesi
için yerel gazete sayısının azalması gerekiyor. Gazetecilik
teknolojisinin çağdaş örneklere uygun olarak yenilenmesi gerekiyor.
Bu gelişmeleri başlatacak olan yerel basının kendisidir. Basının
bir kimliğe bürünmesi gerekir.
GAZETECİLİĞİN TEMEL KURALLARI
İlk oturumun moderatörlüğünü Sivas Gazeteciler Cemiyeti 2. Başkanı Aydın Deliktaş yaptı. Oturumda; TGC Önceki Başkanı, Cumhuriyet Vakfı Başkanı ve Cumhuriyet Gazetesi yazarı Orhan Erinç “Günümüz Gazeteciliği”; TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş “Gazetecilikte Örgütlenme”; TGC Genel Saymanı Gülseren Ergezer Güver “Gazetecilik Etik İlkeleri” başlıklı konular hakkında katılımcılara bilgi verdi.
YAYINLANAN DEĞİL YAYINLANMAYAN HABERLER ÖNEMLİ
TGC Önceki Başkanı Orhan Erinç şunları söyledi:
Gazeteciliğin, bugün hem gazeteciler açısından hem meslek
açısından çok zorlu bir dönemden geçtiğini görüyoruz. Gazetecilikte
ülkeyi yönetenlerin hemen hemen bütün yayın organlarından
bekledikleri gibi yayın yapma beklentisi söz konusu. Bu da
akreditasyonlara yansıyor. Kimi gazete çalışanları, hükümete bağlı
kurumlar ya da bakanlar tarafından düzenlenen toplantılara
alınmıyorlar. Ama bunun halkın bilgilenme hakkına aykırı bir
yaklaşım olduğu da Türkiye’yi yönetenlerin aklına pek gelmiyor.
Gazetecilerin çalışma koşullarına yönelik bir takım girişimler
yapılıyor. Gazetecilikte teknolojinin gelişiyor olmasına karşın
içerik yönünden çok sayıda eksiklerden söz etmek ne yazık ki
zorunlu hale gelmiş durumda. Türkiye’de yapılan yanlış
değerlendirmelerden birinin de gazetelerin yayınladıkları
haberlerle değerlendiriliyor olmasına şaşırdığımı itiraf etmeliyim.
Önemli olan yayınladığı haberler değil yayınlamadığı haberler.
Yayınlanmayan haberler iktidarın da patronun da işine gelmez.
GAZETECİLİKTE ÖRGÜTLENME
TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş “Gazetecilikte
Örgütlenme” başlıklı konuşmasında şunları dile getirdi:
2013’te de Gazetecileri Koruma Komitesi, Freedom House, Sınır
Tanımayan Gazeteciler Örgütü başta olmak üzere tüm gazetecilik
meslek örgütleri Türkiye’de basın özgürlüğünün gerilediğini,
gazeteciler üzerinde ağır bir baskı olduğunu, en ufak bir
muhalefette bile gazetecilerin terör örgütü üyeliğiyle suçlandığını
defalarca raporlarla ortaya koydu. TGC olarak biz gazeteci
davalarını izliyor, cezaevinde olan meslektaşlarımızın sesi olmaya
devam ediyoruz. TGC olarak hukukun ve etiğin olduğun yerde
duruyoruz. Gazeteciler örgütlü olmak zorunda. İllerdeki dernekler
aralarındaki çatışmaları bırakıp basın ve ifade özgürlüğü ekseninde
birleşmek zorunda.
GAZETECİLERİN YOL HARİTASI
TGC Genel Saymanı Gülseren Ergezer Güver, “Gazetecilik etik ilkeleri” başlıklı bir sunum yaptı. Güver, gazetecilikte etik ilkelerin önemine dikkat çekerek Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nin hazırlanışı hakkında bilgi verdi.
Genel Sayman Güver, konuşmasında şu önemli noktalara dikkat çekti.
Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi, gazetecilerin
yol haritasıdır. İnançlara, politikalara, partilere göre
değişen gazetecilik olmayacağını, evrensel gazetecilik ilkeleriyle
mesleğimizi yapmazsak her zaman zora düşeceğimizi ortaya koyan bir
bildirge. Bu yüzden Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk
Bildirgesi, mutlaka dikkate alınmalı. Gazetecinin halka karşı
sorumluluğu, başta işverenine ve kamu otoritelerine karşı olmak
üzere, öteki tüm sorumluluklardan önce gelir. Gazeteci, ilettiği
haber ve bilginin sorumluluğunu üstlenir ve paylaşır. Gazeteci;
başta barış, demokrasi ve insan hakları olmak üzere, insanlığın
evrensel değerlerini, çok sesliliği, farklılıklara saygıyı savunur.
Milliyet, ırk, etnisite, cinsiyet, dil, din, sınıf ve felsefi inanç
ayrımcılığı yapmadan tüm ulusların, tüm halkların ve tüm bireylerin
haklarını ve saygınlığını tanır. İnsanlar, topluluklar ve
uluslararasında nefreti, düşmanlığı körükleyici yayından kaçınır.
Bu ilkeleri göz önünde bulundurarak mesleğimizi yapmalıyız.
MEDYADA NEFRET SÖYLEMİ
Seminerin ikinci oturumunda, TGC Genel Sekreter Yardımcısı ve
Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Niyazi Dalyancı “Haber Yazım
Kuralları”; TGC Başkan Yardımcısı Recep Yaşar “Medyada Nefret
Söylemi”; Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Uğur
Güç “Basın Sektöründe Sendikacılık”; Haber-Sen İstanbul Şube
Başkanı Engin Başçı “Kamu Hizmeti Yayıncılığında Örgütlenme”
konuları hakkında bilgi aktardı. İkinci oturumun
moderatörlüğünü TGC Muş Temsilcisi Emrullah Özbey üstlendi.
DALYANCI: SOSYAL MEDYA
TGC Genel Sekreter Yardımcısı ve Bilgi Üniversitesi Öğretim
Görevlisi Niyazi Dalyancı, konuşmasında “haber yazım kuralları”
konusunda açıklamalar yaptı.
“Haber, kimi kişilerin yayınlanmasını istemediği bir şeydir. Gerisi
reklamdır. Her okuduğumuz habere böyle bakarsak daha iyi
değerlendirebiliriz. Haberin can alıcı noktasının giriş
paragrafında kullanılması gerekir. Her okurun, haberinizi sonuna
kadar okumayacağını varsaymanız gerekiyor. Ayrıntılara önem
sırasına göre alt paragraflarda yer verebiliriz. Haberde amaç okuru
bilgilendirmektir, kafasını karıştırmak değildir. Bu konuya haber
yazarken dikkat etmek gerekir ve haberinize yorum
karıştırmamalısınız. Doğruluk, objektiflik (Nesnellik),
kısalık (Haberi sözcüklerle boğmamak), açıklık (Okurun kafasında
hiçbir soru işareti kalmamalı), kaynak belirtme ilkelerini
hiçbir zaman unutmamalısınız. Medyanın görevi gerçeklerle halkın
arasında köprü olmaktır, halkı bilgilendirmektir.”
YAŞAR: NEFRET SÖYLEMİNE SAYFALARIMIZI
KAPATMALIYIZ
TGC Başkan Yardımcısı Recep Yaşar, şunları söyledi:
Nefret söylemi kavramı; ırkçı nefreti, yabancı düşmanlığını,
Yahudi düşmanlığını veya azınlıklara, göçmenlere ve göçmen kökenli
insanlara yönelik saldırgan ulusalcılık ve etnik merkezcilik,
ayrımcılık ve düşmanlık şeklinde ifadesini bulan, dinsel
hoşgörüsüzlük dahil olmak üzere hoşgörüsüzlüğe dayalı başka nefret
biçimlerini yayan, teşvik eden, savunan veya meşrulaştıran her tür
ifade biçimini kapsar. Bu noktada medyaya önemli görevler düşüyor.
Medya, sorumsuz veya dikkatsiz davranırsa, ırkçılığı ve kişilerin
birbirine karşı nefret duyguları üretmesini tetikleyebilir,
besleyebilir ve güçlendirebilir; en kötüsü de bu tür tutumları
meşrulaştırıp haklı çıkarabilir. Böylesi bir dilin kullanılması ise
toplumda huzursuzluğun ve savunmasız gruplara yönelik yaygın bir
önyargının yerleşmesine yol açar. Kişilik haklarına saygı
gazeteciliğimizin ana düsturu olmalıdır. Nefret söylemi gazetenin
kapısından içeri girmemelidir. Kadınlara karşı saygısız,
ayrımcı dile bütün sayfalarımız kapalı olmalıdır.
SORUNLARIMIZA DAYANIŞMAYLA ÇÖZÜM ARAYALIM
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Uğur Güç “Basın Sektöründe Sendikacılık” başlıklı konuşmasında şunları söyledi:
2013 yılında özellikle Gezi olaylarıyla birlikte çok sayıda
gazeteci işsiz kaldı. 2014 yılında durum değişmedi. Geçtiğimiz ilk
8 ayda 981 gazeteci işinden oldu. Sadece Nisan ayında 210 gazeteci
işinden ayrıldı. İşsiz gazetecilerin yanı sıra çalışıp da işsiz
olan gazeteciler de var. Birçok gazetede maaşlar yatmıyor. Ayrıca
yeni bir gazete patronluğu türedi. Yüksek ücretlerle
arkadaşlarımızı topladılar. Bir ay maaş verip, 2-3 ay maaş
vermeyip sonrada kapattılar. Farklı bir model oluşturdular. Merkez
medyada Ankara Bürosu’nu kapattı. Gazeteciler yoksulluk sınırının
altına itildiler. Özgür bir medya ortamının yolunun
gazetecilerin örgütlemesiyle mümkün olabileceğini
söyleyebilirim.”
BAŞÇI: KAMU HİZMETİ YAYINCILIĞI İÇİN
ÖRGÜTLENMELİYİZ
Haber-Sen İstanbul Şube Başkanı Engin Başçı “Kamu Hizmeti Yayıncılığında Örgütlenme” başlıklı konuşmasında şunları dile getirdi:
Televizyonları açtığınızda Sivas ilgili sorunları ekranlarda
görebiliyor musunuz? Suriye’de sınırda neler yaşandığını,
Zonguldak’ta maden işçilerinin yürüyüşünü hangi televizyon
kanalında gördünüz? Kitle iletişim araçlarının birkaç sermaye
sahibinin elinde toplandığı bu dönemde kamu hizmeti yayıncılığı çok
önemli. Kamu hizmeti yayıncılığı yapmakla yükümlü olan kanal
TRT’dir. Kamu hizmeti yayıncılığı, ‘Halk için yapılan, halk
tarafından finanse edilen ve halk tarafından kontrol edilen’
yayıncılıktır. Kamu hizmeti yayıncılığından beklenen işlevin
gerçekleşmesi için olmazsa olmaz tek koşul özerkliktir. Özerklik;
idari, mali ve editoryal olarak kurumun devletle/hükümetle
hiçbir bağı olmaması demektir. Toplumdaki tüm grupların farklı
gereksinimlerini karşılayacak şekilde yayın yapmak zorundadır.
Kamusal yarar temel ilkesidir. İzleyici tüketici olarak değil,
yurttaş olarak görülür. TRT, halkın haber ve bilgi alma hakkı için
kuruldu. Bunun için halk her ay TRT’ye yayın bedeli ödüyor. Kamu
hizmeti anlayışıyla yayın yapan özerk, demokratik ve katılımcı bir
TRT’nin yaratılması için örgütlü bir mücadele gerekmektedir.