Yekta Kopan bu hafta TRT Türk ekranlarında yayınlanan ‘Vapurda
Çay, Simit, Sohbet’in konuğu oldu. Ömer Öztürk’ün yapımcılığı ve
sunuculuğunu üstlendiği program cumartesi 14:10 - 00:30 ve pazar
10:30’da TRT Türk ekranlarında yayınlanacak.
İşte Yekta Kopan ile sohbette öne çıkanlar;
‘‘Sokakta top oynarken, kendimi seslendirme yaparken
buldum’’
İlk olarak TRT Ankara Televizyonunda seslendirme ile başladım.
Zaten ablam da seslendirme sanatçısıydı. Dört-beş yaşlarında
sokakta top oynayan bir çocukken; ablam sayesinde birkaç replik
için geldiler ve seslendirme hikayem bu şekilde başlamış oldu.
‘‘Günümüzde seslendirmeye dair çok iyi işler
yapılmıyor’’
Sektördeki en büyük şans, seslendirmeye başladığım yıllar az kanal
olmasıydı.
O zamanlar çok az sayıda kanal vardı ve herkes mecburen aynı
programı izlemek zorundaydı. İnsanlar bu sayede aynı sese aşina
olmuşlardı. Ayrıca o zamanlar tiyatrocuların da etkisiyle
seslendirme çok daha kaliteli yapılan bir iş olmuştu. Samimiyetle
söyleyebilirim, günümüzde öyle işler yapılmıyor.
‘‘Hayatımdaki tek mesele yazmak ve anlamaya
çalışmak’’
Dört yaşında okuma yazmaya başladım. O günden beri yazmak
hayatımdaki tek mesele oldu; daha sonra da anlamaya çalışmak…
Yazarak ve okuyarak ne için bu dünyada var olduğumuzu hep anlamaya
çalıştım.
‘‘Edebiyatın hayatımdaki yeri farklı’’
Seslendirme ve televizyon hayatımı sürdürmek için yapmak zorunda
olduğum profesyonel işimlerim. Fakat yazmanın ve okumanın; yani
edebiyatın hayatımdaki yeri ve önemi çok daha farklı.
‘‘Festivallere gittiğimde bir muhabir, bir stajyer
gibiyim’’
Zamanımın çoğunu festival ve galalarda geçiriyor olmam dışardan
bakıldığında çok zevkli gözüküyor olabilir. Fakat seslendirme, o
kadar kolay ve zevkli bir iş değil. Festivallerde doğru düzgün
yemek yemeye, uyumaya vaktimiz olmuyor. Gittiğimizde bütün gün
kırmızı halıda yürüyoruz sanılıyor oysa ki perde arkasında bir
muhabir, bir stajyer gibi çalışıyoruz.
‘‘Söyleşi yapmak isterim ama bu daha çok gazete
işi’’
Söyleşi yapmak istediğim birçok isim var. Fakat bunu gazetelerde
yapmak en iyisi. Çünkü gazetelerde konuşmaları uzatmak, diyalogları
genişletmek televizyona göre daha mümkün. Mesela televizyon için
yapılacak uluslararası röportajlarda söyleşi için size verilen süre
yalnızca beş dakikadır. Fakat bu röportajları gazetede uzun uzadıya
anlatabilirsiniz.
‘‘İstanbul yerel bir sanat alanı’’
İstanbul ekonomik yapısıyla, nüfusuyla her açıdan büyük bir şehir.
Çok güzel gelişmeler de var; festivallerimizin çoğu uluslararası
alanda anılmaya başlandı fakat hala İstanbul yerel bir kültür-sanat
üretim alanı. İstanbul’un uluslararası arenaya açılması biraz daha
zaman alacaktır.
‘‘İstanbul kendi dilini unutan bir şehir’’
İstanbul artık dünyanın büyük yapıları içerisinde. Onlar hangi
dilden konuşuyorsa, İstanbul da o dilden konuşmaya başladı; yani
paranın ve kapitalizmin diliyle…
‘‘Bende en çok emeği olan kitaplardır’’
İçinde kitaplar olan bir aile ortamında yetiştim. Ailemde evde
kitap bulundurma dışında özel bir çaba sarf edilmedi. Gazeteci olan
dedemin kitapları ve en yakın arkadaşım olan Levent Gönenç’in
kitapları da var tabi. Bugüne kitapların olduğu evlerden, o
kitaplara değer veren insanların sofralarından geçip geldim.
Hepsine teşekkür ediyorum.