Türkiye Yazarlar Sendikası 2 Temmuz Sivas Katliamı'nın yıldönümünü aşağıdaki bildiriyle andı:
Sivas Katliamı yakın tarihimizin en önemli kırılma noktalarından birisi. Yirmi yıl önce yaşanan bu katliam Türkiye’nin içine girdiği dönüşümün habercisi olmuştu. Aydınlarımız ve gençlerimiz bir otele doldurulmuş; basının ve kolluk kuvvetlerinin gözleri önünde vahşice yakılmıştı. O zamanlar daha “uluslararası komplo” lafları icat edilmediğinden “tahrik”ten bahsedilmiş, katliamın sorumlusu ölenler ilan edilmişti. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller katliamcıların destan yazdığını söylememiş ama televizyonlardan “otelin etrafını saran vatandaşlara hiçbir biçimde zarar gelmediği” müjdesini vermişti. Katliamdan sağ kurtulan Aziz Nesin’in de belirttiği gibi büyük bir dönüşüm başlamıştı. Kaybettiklerimiz sadece aydınlarımız ve gençlerimiz değildi. Cumhuriyet, laiklik, demokrasi ve eşitlik idealleri de Madımak’ta yanmıştı.
Aradan yirmi sene geçti. Ama Sivas Katliamı’nın külleri hâlâ ortada. 37 kişinin öldüğü bu karanlık günün yirminci yılında Türkiye Yazarlar Sendikası “O Sonsuz Düş İçin…” adlı bir bildiri yayımladı:
Ne diyelim ki? Yirmi yıl, adaletsiz geçen yirmi yıl… Belki de
Stanislaw Jerzy Lec demişti bizden önce: “Celladın suratındaki
maske, adaletin yüzüdür.” O maskeyi 1993 Temmuzundan bugüne gelip
geçen iktidarlar çıkarmadılar. Ve dava zamanaşımından düştü.
Şimdi yeni maskeler arıyorlar. Yurttaşların kapıları gamalı
haçlarla boyanıyor. On yıllık AKP iktidarının beslemeleri,
kendileri gibi düşünmeyen herkese saldırıyorlar. İki yakayı
birleştirecek yeni köprünün adı, yediden yetmişe, Bursa sarayından
bir buyrukla 40 bin Alevi’yi kılıçtan geçiren Yavuz Sultan Selim’in
kanlı adı olacak. İktidarın bilinçaltıysa “yeni halifelik özlemi”
diyor. Diyanet, toplumsal yaşamın düzeni için şeyhülislamlar gibi
fetvalar veriyor.
İktidar, Roboski katliamını da Sivas gibi inkâr etti, yine yalan
bir davayla kapattı. Reyhanlı saldırısında öldürülen yurttaşlar
için başbakan, kışkırtıcı dilini yine Selim’in kılıcı gibi
kullandı: “52 Sünni yurttaşımız hayatını kaybetmiştir.” diyerek.
Ölüleri bile Alevi-Sünni diye ayıran bir iktidarın adaletinden söz
edilebilir mi?
Öyleyse soruyoruz yeniden: “Yirmi yılda ne değişti?” Orduyu
vesayetine almaya çalışan yeni liberal-muhafazakâr iktidar, yakın
tarihimizde eşi menendi görülmemiş bir İslami kadrolaşma yarattı.
Din, daha da siyasallaştı; siyaset, faşizan yasalarla daha da
katılaştı. Hukuk, polis devletinin buyruğuna girdi.
Bu baskı koşullarında biz yazarlar, yaratma ve düşünme
özgürlüklerimizi geri istiyoruz.
Yirmi yıl önce o uzak kente özgürlüklerini söylemek için giden
yazar, şair, müzisyen, karikatürist, ressam, fotoğraf sanatçısı,
halk bilimcisi kardeşlerimiz de bu isteği taşıyorlardı.
Söyletmediler.
Ancak onların düşleri yarım kalmadı. Yazarak, düşünerek, direnerek
kuracağımız özgürlükçü, eşit, adaletli bir ülke onların da sonsuz
düşleridir. Bu düşler, o kanlı yangını unutmayın diyor bize.
Sivas’ı unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız.
Sen de unutma!
Bu istekle bu yıl sendikamız 2 Temmuz’da Sivas’ta olacak.
Kardeşlerimizle yeniden görüşmek için, yeryüzünü düşlerimizin
rengine boyamak için…