TRT 1’in pazartesi akşamları seyirciyle buluşan “Vuslat” dizisi yeni sezonda da ekranda olacak. Kadir Doğulu, Devrim Özkan, Mehmet Özgür, Ümit Kantarcılar ve Baran Bölükbaşı’nı buluşturan dizi, kısa sürede kendi özel seyirci kitlesini oluşturdu. Sezon finali öncesi Barış Yöş'ün yönetmen koltuğuna oturduğu "Vuslat"ın Şişli'deki setine konuk olduk ve mutfakta başlayan iş hayatını zirveye taşımayı başaran başrol oyuncusu Kadir Doğulu ile konuştuk.
Röportaj videosunu izlemek için TIKLAYIN
Birsen ALTUNTAŞ / [email protected]
Kadir Doğulu: Vuslat'tan önce de ilmi bir hakikatle ilgilenme aşkı doğmuştu
- Vuslat’ın senaryosunu ilk okuduğunuzda sizi etkileyen şey ne oldu?
Hikaye. Aslında hep söylüyorum. Çalışmayı düşünmeyip dinlenmeyi düşündüğüm bir dönemdi. Ama hikâye beni içerisine çekti. Çok beğendim. Sonra hikâyenin içinde teklif edilen rolün konumu çok hoşuma gitti. İkisinin birleştiği nokta çok hoşuma gitti. O yüzden çok cezbetti. Biz de cezbe kapılıp "Eyvallah" dedik.
- Aziz karanlıkları da olan çok özel bir adam. Karakter zaman içinde çok güzel bir evrim de yaşadı. O yolculuğa elbette kendinizden de bir şeyler kattınız. Rolü çıkarırken ve sonrasında geçen süreci nasıl yaşadınız?
Eyvallah. Aslında genel olarak hep kendisinden yola çıkan bir insanım. Aziz’i de kendi tarafımdan değerlendirmeye başladım. Daha sonra Aziz’in yolu olarak bıraktım, ezber etmedim. O nereye götürürse oraya gittim. Durduğu yer dizi ve hayat itibariyle Aziz’i gerçek bir birey olarak ele alırsak, sosyoekonomik konumuna çok değer veren; güce, paraya, konuma, mevkiiye çok önem veren ve bununla övünen bir adam. Kazanma yöntemi de disiplin, sıkı çalışmak…
Belki bu anlamda gaddar olacak kadar fazla disiplinli olması… Bunu sağlayabilmek için Aziz insanlarla arasına mesafe koyan bir adam… Kadir olarak işte bu anlamda çatıştım. Benim mesafem neredeyse hiç yoktur. İnsanların özel alanlarına çok dikkat ederim ama Aziz gibi duvarlarım yoktur. Her gelene elimden geldiğince isminden cisminden sıyrılıp aynı kişiymiş gibi bakarım. Bu anlamda nasıl yaparım diye çok düşündüm ve tefekkür ettim. Sonunda bir yok buldum ve oraya kanalize olduktan sonra devam ettim.
O dünyadan bu tarafa geçeceğimi bildiğim için de biraz da fütursuz davranabildim. Oraya tam olarak bağlı birisi olarak kendisi gösterebilme evresi benim için güzel ve keşiflerle dolu oldu. Çünkü ben öyle bir adam değilim. Umarım insanlar da izleyince beğenmişlerdir. Ki, öyle olduğunu ümit ediyorum.
Sonra o yolculukta iyi insan olma hali, aslında kötü insan olduğu için değil. Sadece artık her şeyin farkında ve başka bir vicdanla yapmaya başlama hali hikâyede çok hoşuma gitti. Şimdi o dönemdeyiz. Bu tarafı oynamak açıkçası Kadir olarak çok daha keyifli… Aziz’i keşfettikçe onun o yolundaki özgürlüğüne hiç karışmadan bıraktım ve bunu en çok sağlayan şeylerden bir tanesi diyaloglar… Ezber sıkıntısı yaşayan birisi değilimdir. Geldiği zaman hikâyeye hakim olup biraz da ezberleyip bırakıp onun üzerine bir iki saat düşündükten sonra Aziz gibi davranmaya başlayabiliyorum. O diyaloglarla beraber her gelen yeni bölümde benim için bir sürü keşifler oluyor. Ki, bu tarafı Aziz adına en çok hoşuma giden yer olmaya başladı.
- Dizinin çok özel bir seyirci kitlesi var. Size gelen çok şaşırtan ya da hoşunuza giden yorumlar neler oldu?
Genel olarak gelen tepkilerin hepsi iyi… Hatta hiç kötü tepki almadım. İnsanlardan aldığımız en büyük eleştiri dizinin oldukça dikkat gerektiren bir yapısı olması. Bu sabır isteyen ve gerçekten takip isteyen bir iş.
Çünkü bir kavramı iyi insan olma adına anlattığınız, kurduğunuz her cümlenin aktardığı kavramı anlamak o kadar kolay değil. Hayat o kadar kolay değil ki… O yüzden biz yapımcımız ve senaristimiz, beni de cezbeden şeylerden biri bu oldu. Sıradan ve standart bir iş değil. Temelinde akan belli bir konu var. Onun etrafında dönen yeni konular oluyor ve biz bunu ilmi bir yola oturtup tasavvufi bir dille anlatma gayretindeyiz. Bu lügat da insanlara çok alışık olmadıkları için yabancı geliyor. Önce onu kavramak istediler. Önce onu kavradılar. Dile hakim oldular. Onun dışında dediğiniz gibi kendi izleyicisini yarattı. Ben izleyici kitlemizin değiştiğini gördüm. Bu çok memnun edici… Türkiye’yi karış karış gezmeye niyetli biri olarak üniversite söyleşilerine çok gidiyorum. Her gittiğim yerde “Vuslat” diye karşılanıyorum ve bu çok güzel. Bunu her dizimde yaşadım açıkçası… Ama Vuslat kadar etkisi olduğunu görmedim. İnsanların gözünde o mutluluğu görmek paha biçilmez bir duygu.
- Seyirci diziye doydu ve artık kaliteli işi çok iyi yakalayan bir seyirci kitlesi var. Bir önceki diziniz Babamın Günahları reyting olarak hayal kırıklığı yaşatmıştı. Bu sizi demoralize etti mi?
Bu anlamda hayal kırıklığına uğrayan birisi değilim. Reytinglerle hiçbir zaman ilgilenmedim. İlk işimden sonra kenara koydum. Ne demek olduğunu anladım. Ben buraya izlenir miyim, reyting alır mı, yapımcı devam ettirir mi kaygısıyla hiçbir zaman gelmem. Bana verilen görevi, en iyi şekilde layıkıyla yapıp önce set arkadaşlarım sonra da izleyiciye olan sorumluluğumu yerine getirir, gider kafamı rahatlıkla yastığıma koyarım. Çünkü izlenir izlenmez bu kriterler çok değişiyor. Beğeni çok değişken bir şey. Ben beğeni ölçüsünü reyting olarak koymadım. Babamın Günahları’nda da öyleydi. Orada da harika bir ekiple çalıştım. Melisa’yla (Sözen) çalışmam çok keyifliydi. Birbirimizden çok şey aldığımızı ümit ediyorum. Orada çok değerli dostluklar edindim.
- Genelde seyirci faturayı oyuncuya kesiyor ve bununla ilgili yorumlar yapılıyor ama…
O kolay olanı tercih etmek… İzleyici ne derse eyvallah. Eğer onu atfediyorsa ona da eyvallah. Diğerini atfediyorsa ona da eyvallah. Bize bir görev veriliyor. Saatinde zamanında onu en iyi şekilde icra etmeye çalışıyoruz. Eğer o icramda memnunsam yastığımı kafama rahat koyuyorum. Değilsem memnun olana kadar ekipten rica ediyorum çalışıyoruz. Böyle bizde.
- Bu arada partneriniz Devrim Özkan’la çok yakıştınız. Sette iş dışında da arkadaş mısınız?
Biz, insani olarak üst seviyede çok güzel sohbetleri olan, birbirleriyle profesyonel anlamda alışverişi olan ve bunu sahneye yansıtmak için kenarda köşede oturup konuşabilen partnerler olduk. En değerlisi bu. Önce profesyonellik… Bize burada bir görev verildi. Ondan sonra arkadaşlığımız da bonusu oldu. Bunun avantajlarını sahneye taşımak daha kolay oluyor tabii. Çünkü iyi anlaşabilmek sahnenin daha iyi çıkabilmesi için çaba… Anlaşamasan da iki profesyonel bir araya geldiği zaman bunu yapabilir. Çıkartır o sahneyi… Ama bunun avantajını kullanmayı bu sette en azından şükürler olsun sağladık.
- Çok önemli bir başarı öykünüz var. Bambaşka bir sektörden gelip aranan bir aktör oldunuz. Bu anlamdaki yolculuğunuza bakarsak örnek alınması gereken bir isim olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Ümit ediyorum ki, iyi anlamda örnek olabiliyoruzdur ama tesadüfe inanmamak lazım. İnsanın hayatta başına ne geliyorsa olması gerektiği için geliyordur. Bu uyumlulukla hareket etmesi lazım. Daha önce bunun farkında ve bilincinde olmadan önümüze geleni değerlendirdik. Türkiye mozaiğini çok güzel yansıtan bir ailede büyüdüm. Ekonomik olarak çok iyi durumda değildik. Ama kimse bana çalış baskısı yapmadı. Aile refahına katılmak istediğim için çok genç yaşta gittim çalışmaya başladım. Hemen çalış aileye para getir durumu hiç olmadı. Sevgi dolu bir ailem var. Ama çocukluk aklı işte destek olmak istedik. Bir yandan da ailem hep “tamam seni oyuncu yapacağız” diyordu. Çünkü öyle bir baskı yapıyordum ki…
- Oyuncu olma isteği sizde hep var mıydı?
Çoook. Efendim skeçler yazılır, kendimizce senaryolar yazılır. Kuzenler, arkadaşlar organize edilir. En küçük piknikte annenin yaptığı altın günlerinde çıkılır oynanır. Aşkla yapıyorduk o zaman… O dönem Mersin’de sadece tiyatro vardı. Dizi diye bir şey yoktu. Birkaç defa tiyatroya gidip oranın büyüsüne kapılmıştım ve orada kaldı. Gördüklerimi taklit etmeye, taklit edip ezber etmeye ve ezberledikten sonra da hayal gücünü canlandırmaya başladım çocukken… Hayat başka işler yapmaya zorladı. Biz de eyvallah dedik ve devam ettik. Sonra günün birinde geldi. Ona da eyvallah dedik. Tesadüf değil. Belki doğru yaşama savaşı, iyi insan olma çabası ve bu anlamda düzgün ve doğru yürüyebilme savaşı eninde sonunda seni oraya getiriyor. Çünkü yaptığım her mesleği severek ve de aşkla yaptım. Bir sırrım bu mesela… Sevmediğim bir işi yapmadım. Ha dedim ben burada olabilirim. Girdim dört elle sarıldım. Hiç arkama bakmadım, hep önüme baktım. Sürekli çalıştım, çalıştım. Beni buraya kadar taşıdı.
- Peki ilk garsonlukla mı başladınız?
İlk bir otelin mutfağında bardak bulaşık yıkayarak başladım. Sonra kademe kademe mutfağın başka bir birimine, salona, salondan başka birime hesap kitaptan , servise derken işletmeciliğe, mekan sahipliğine kadar gitti. Ben uygulamalı olarak yerinde gördüm. Oyunculuk eğitimini de akademik olarak almadım ama gerçek oyunculuk eğitimini hayat boyunca çalıştığım her birimde görmüşüm. İnsanlarla birebir iletişimde her sosyoekonomik sınıftan birebir iletişimle gözlem yapmışım ki, bugün bunları kullanabilecek zamanları iyi değerlendiriyoruz. Aslında süreç her işi doğru yapma çabası ve ne yaparsam yapayım aşkla yapma çabasıyla buralara kadar geldi. Vazgeçmedim. Çok ciddi cirolar yaparken çok aza tamah ettim.
Çünkü oyunculuğa başladığın zamanlar çok az para veriyorlar.
Bana birçok güzel genç kız ve erkek “Abi biz oyuncu olmak istiyoruz” diyor. Bir kere düşünmelerini söylüyorum. Çünkü ne istiyorlar. O zaman ben ne istediğimi biliyordum. Benim derdim para kazanmak şöhret falan değildi. Ben aşkla bağlı olduğum, çocukluk aşkım olan işe girip ne olduğunu öğrenmek ve dört elle sarılmak amacıyla gidiyordum. Kendinizi orada konumlandırmak, gelenle mücadele etmek, psikolojik olarak tanınmışlığın o şöhret denen şeyin ağırlığını taşımak bunlar kolay şeyler değil. O yüzden genç arkadaşlara diyorum ki, "Para kazanmak istiyorsanız gidin başka bir iş yapın." Para kazanmak kazanırken sizden götürme ihtimali olan bir şey, çok daha ağır sonuçlanabilir. Travmatik şeyler yaşayabiliyorsunuz. Şöhret kaygan bir zemin. Düştün mü onu toparlamak zor. O yüzden genç arkadaşlara hep diyorum, bir daha düşünün diyorum. İnatla mı? O zaman o zaman neyi istiyorsunuz? "Şan şöhret gezeyim, arabam olsun." Yine diyorum, kusura bakma ben yardımcı olamam. Ha bakıyorum inatla aşkla istiyor. O zaman bildiğim insanlara yönlendirmeye gayret gösteriyorum. Yani bu anlamda umarım doğru örnek olabilmişizdir. Para kimsenin ümit ederim ilk etapta kullanmak için ya da amaç olarak gördüğü şey olmasın. Sır burada bence…
- Neslihan Atagül gibi aynı kafa yapısında biriyle evli olmanın da ayrı bir kalitesi olsa gerek. Siz bu durumu nasıl yaşıyorsunuz?
Eee o da oyunculuğa çocukluğundan beri aşkla bağlı. Bu anlamda avantajından başka bir şey yaşamadık. Hiçbir dezavantajını görmedik. Mesleğinin onun için ne kadar değerli olduğunu görüyorum. O da beni biliyor. O yüzden biz birbirimize karışmayız. Çocukluk hayalimi aşkla dört koldan sarmışım. Ve bilir benim ne kadar çalıştığımı, ben de onu bilirim. Sadece sette değil, set olmadan da araştırma, gözlem, eğitim. O hep devam ediyor. Onu gördükten sonra sen onu yapma bunu yapma diyebilir misin? Bu anlamda iki oyuncunun aynı evde olması, aynı sektörde olması, ikimiz aynı anda çalışmıyorsak muhteşem.
- Siz çift olarak çok ortalarda görmüyoruz, bu özel bir tercih mi?
Kendimizi eve kapatmıyoruz. Hatta aksine boş vakitlerimizde hep dışarıda ailelerimizle geçiriyoruz. Mesleğimizden dolayı ekran önündeyiz ama özel hayatımızla göz önünde olmak zorunda değiliz. O yüzden bilinçli bir şekilde geri planda durduğumuz doğrudur. Ama bu demek değil ki, tepkiliyiz. O da olması gerektiği gibi oluyor. Ama gitmeyi tercih ettiğimiz yerlerde basınla karşılaşmıyoruz.
- Yine karavanla tatil planını yaptınız mı?
Dizinin sezon finali yaptığı hafta bir plan yaptık. Ümit ediyorum ki onu gerçekleştireceğiz.
- Bebek yapma konusuyla ilgili gelen sorular sizde bir baskıya neden oluyor mu?
Yok canım. Diyorum ya kendimiz için yaşıyoruz. Başkası için yaşama gayesi ıstırap. Biz kendimiz için yaşayan insanlarız. Herkes öyle olmalı. Kişi kendini bilmeli ki ümit ettiği ve aradığı şeyleri bulsun. Başkasının bize atfettiği şeyle övünemediğimiz gibi bize eleştirisel atfettikleri şeylerden de gücenmiyoruz. Takılmıyoruz böyle şeylere…
- Aranızda kıskançlıklar oluyor mu?
Neslihan’a ben mesleğini yaparken aşık oldum. Aşık oldum evlendim. Ümit ediyorum ki, sağlıklı ve uzun ömrümüz olur ve kalan ömrümüzü hep birlikte geçiririz. Çünkü gelecek ümit, yani Allah bilir onu… Şimdi aynı meslekte birisine aşık oluyorsun ve sonra evleniyorsun sonra ne diyeceksin? “Mesleğini mi yapma” diyeceğim. Bu insanların kıskançlık kavramını tekrar düşünmesi gereken bir durum. Ya da o bana ne diyecek “Mesleğini mi yapma“ diyecek. Kıskançlık kişinin kendisiyle ilgili olmasıyla beraber yok olan bir kavram. Duyguyu bilmek oyuncunun avantajlarından… Her türlü duyguyu bilecek kullanacak. Biz kıskaçlığın ne demek olduğunu biliyoruz. Ama ailemize bize zûl gelecek herhangi bir harekete sebep olmaması için elimizden geldiğince kendimizle uğraşıyoruz. Eşimizle, arkadaşımızla, kız kardeşimizle değil. Kıskançlık kişinin kendisiyle ilgili bir şeydir. Ben birini kıskanıyorsam bunu ona aktaramam. Bunu ondan soramam. Ona bunun rahatsızlığını veremem. O yüzden bu etraftaki kıskançlığın ne demek olduğunu düşünmesini istediğim insanlara söylüyorum. Eğer ki iyi insanlık, güzel dünya, iyi hayat, özgür insanlık ve kadın erkek eşitliği kavramlarına takık insanlar bu anlamda kıskançlığı lügatlarından çıkarmalı ve ne demek olduğunu tekrar anlamalılar.
- Diziden önce de tasavvufa meraklı olduğunuzu duyduk, doğru mu?
Diziden önce ilmi bir hakikatle ilgilenme aşkı doğmuştu. Çocukluğumdan beri hep gerçekle ilgilendim. Başkasının hayal dünyasını okumak filmde de kitapta da beni pek tatmin etmedi. Biyografiler, otobiyografiler, gerçek hayat hikayeleri ya da tarih... Herhangi bir konunun tarihiyle ilgili gerçekle ilgilendim. Hep onları okudum. Sonra bir gün bir arayış içerisinde olduğumu ve tamamlanamadığımı hissettim. Bunu ancak kişi kendisi çözebilir. Bu yolu tek başına yürümek mümkün değildir. Mutlaka o aşkın desteği ve ilmin tuttuğu ışık olması lazım. Gönüllü olursanız o da size gönüllü davranıyor ve çok güzel bir alışveriş oluyor.
- Dizi o anlamda iyi denk gelmiş
Evet ama tesadüf diye bir şey yok.
- Takip ettiğiniz dizi var mı? Bu ara "Dizi izlemiyorum, evimde televizyon yok" diyen çok kişi oluyor.
Benim de evimdeki televizyon daha önce oyun oynamayı sevdiğim için vardı. Zaten zamanın kalmıyor. Meslektaşlarım ne durumda, sektör ne durumda, zenginleşiyor mu? Bir fikrim olması gerek. Bu yüzden her yeni işin en az 5'er, 10'ar dakikasını, uygunsam tamamını izlerim. Oyunculuk nereye gitmiş, biz ne yapmışız, sektörümüz nereye gitmiş. Bir de dünya nerede? Bu yüzden takip ediyoruz. Onun dışında zaten vakit kalmıyor. Biz zaten içindeyiz. Ona dışarıdan bakmak mümkün olmuyor.
- "Ölmeden yapmak istemem" dediğiniz şeyler neler?
Şöyle düşünüyorum; her ne kadar plan yapıyoruz desek de o, aslında ümit etmek. Bir saat sonrasında ne olacağını bilmediğiniz bir hayatın 10 yıl sonrasını planlamak gaflet. Bana göre tabii. O yüzden böyle tefekkürler içinde değilim. Gelirse oraya götürürse gideriz. Götürmezse de üzülmeyiz, kırılmayız.
- Sosyal medyayla aranız nasıl?
Sosyal medyayla arası çok iyi olan birisi değilim. Telefonumun haftalık ekran raporlaması geliyor. Bakıyorum mesela, bir haftada bütün sosyal medyayı 17 dakika kullanmışım. Youtube, instagram, twitter hepsi… Ki, Youtube’da kanalım var. Yükleme yapmama rağmen hepsi 17 dakika… Sosyal medyayı ajansım kullanıyor. Menajerim arar “Kadir bu hafta fotoğraf paylaş, Kadir biraz aktif mi olsan. Diziyle ilgili şunu mu paylaşsan.” Sosyal medyayı iletişim ve aciliyet gerektiren durumlarda çok önemli buluyorum ama bir anlamda da hiç önemsemem. Ne yorum okurum, ne yanıt veririm. Bir dönem sosyal medyayı telefonumdan bile sildim. Sakin bir hayatım olsun diye… Fotoğraf paylaşmam gerekirse paylaşıyorum ama çok da anlamıyorum. Ya Neslihan’dan yardım alırım ya da ajanstan. Bir markayla çalışıyoruz. Hikâye paylaşmam gerekiyordu. Beceremedim. O kadar yani.. Sosyal medya sanal bir dünya, ben hakikate bakarım.