Gazeteci yazar Mustafa Mutlu'nun yeni kitabı "Dön Kardeşim-İktidar-Medya İlişkilerinin Perde Arkası" raflarda. Gazeteciliğe adanmış bir yaşam ve zorbalığa boyun eğmeme kararlılığıyla dokuz günde yazıldı.
Kitabında sadece Vatan gazetesinden kovulma sürecini ve o süreçte kıskacına alındığı psikolojik cendereyi değil, Türk medyasının dönüşümünü ve basın özgürlüğünün getirildiği içler acısı noktayı kaleme alıyor Mutlu. "Yazacak yer bulamazsam duvara yazarım" demişti işinden atılmadan önce.
Cumhuriyet'ten Gamze Akdemir, Mutlu ile kitabını konuştu.
-Bu kitap dokuz günde nasıl yazıldı?
- Bu soruna Picasso’dan iki gerçek öyküyle yanıt vereyim Sevgili Gamze… İlkini hemen herkes bilir: Picasso, Paris Mont Martre’da bir lokantada yemek yerken adamın biri gelip tebelleş olur: “Şu peçeteye bir şeyler karalayabilir misiniz?” Birkaç kıvrak çizgi çizer Picasso, peçeteyi adama uzatır: “Buyurun, borcunuz şu kadar!” Adam şaşırır ve itiraz eder: “Ama bu ‘şey’i çizmeniz sadece on saniyenizi aldı. İstediğiniz para çok fazla değil mi?” “Evet ama…” diye yanıt verir Picasso, “On saniyede resim yapabilmek de kırk yılımı aldı!” İkinci öykü ise pek bilinmez: Bir zengin Picasso’dan horoz resmi yapmasını ister. Picasso bu resim için üç ay süre talep eder. Üç ay sonra elinde boş bir kağıtla gelir ve adamın karşısında şipşak bir horoz resmi karalar. Adam şaşırır ve kızar: “Madem bu resmi on saniyede bitirecektin, benden niye üç ay mühlet istedin?” Picasso çantasından yüzlerce horoz eskizi çıkarıp önüne atar: “On saniyede çizdiğim bu resim üç aylık bir çalışmanın ürünüdür bayım!” Evet Gamze… Ben de bu kitabı dokuz günde yazdım ama 32 yıl artı dokuz günde! Bu kitapta anlattığım beni ben yapan olayları 32 yılda yaşadım. Bu süreçte gazeteciliğimi pişirdim. Ayrıca bu 32 yılda sürekli gazeteciliğimi sorguladım. Yani Picasso örneğiyle sürekli eskiz çiziktirip durdum! Bunları kağıda dökmek ise en kolayıydı; bunun için ikişer saat uykuyla idare ettiğim 9 gün yetti bana…
- Vatan Gazetesi’nden kovulma süreci nasıl gerçekleşti, sizin için sürpriz miydi, nasıl bir psikolojik harp söz konusuydu ve neler döndü, dönüyor hâlâ?
- Hayır değildi… İşin ilginci sadece bana değil, kimseye sürpriz olmadı kovulmam! Daha Halk TV, iki buçuk gün sürecek “Mustafa Mutlu Kovuldu” içerikli özel canlı yayınına yeni geçmişti ki telefonlarım çalmaya başladı… Herkes, “Ben biliyordum” diyordu! Gerçekten biliyorduk, çünkü daha önce yüzlerce benzer olay yaşanmıştı… Bugüne kadar iktidarın talimatıyla onlarca yazarın ve gazetecinin işine son vermişti iktidar; sıra elbette bir gün bana da gelecekti; geldi! Çünkü patronun ve yöneticilerin baskısına aldırmıyordum ve sadece meslek ilkelerinin ışığı altında doğru gördüklerimi yazıyordum. Onların “Yaz kardeşim” dediklerini değil… Bu süreç aslında Vatan’da Demirören’den çok önce başladı… Son altı yıldır gazete patronu kimse, onların üzerinde büyük bir baskı kuruldu. Elbette bu altı yıl da benim için bir “işkence” atmosferinde geçti. Ben bu süreci “mobbing” olarak adlandırıyorum. Yazdığım yazılara müdahale, itiraz ve tepki o denli artmıştı ki artık her yazımdan sonra telefonum çalacak da yukarıdan birileri arayıp “Yazıyı değiştir” diyecek diye diken üzerinde oturuyordum. Sağlığımın bozulduğu bile oldu! En ufak bir gerilimi kaldırmaya gücüm kalmadı! Sırf işimi gazetecilik ilkelerinden sapmadan yaptığım için yaşadım bunları… Sahi; bu, mobbing değilse nedir? Senin deyiminle “dönenler” bunlar Gamze… Beni çağırıp, telefon edip “Dön kardeşim” dedi Erdoğan Demirören, dönmedim… Sonucu bu oldu!
Röportajın tamamını okumak için tıklayınız.