'USTALIK DÖNEMİ' SANATSAL İFADESİNİ OLUŞTURAMADI

Uğur Vardan, Oscar kazanan İran filmi Bir Ayrılık üzerinden, Türkiye'deki muhafazakar sinemayı değerlendirdi: "Yüzde 51'lik oran, sanatın özellikle sinema bölümünde henüz düşünsel uzantılarını bulabilmiş değil."

Google Haberlere Abone ol
'USTALIK DÖNEMİ' SANATSAL İFADESİNİ OLUŞTURAMADI

UĞUR VARDAN / RADİKAL


Önce Berlin'de 'Altın Ayı' alan, ardından da Oscar'larda 'En iyi yabancı film' dalında 'akademi' üyelerinin gönlünü çelen İran filmi 'Bir Ayrılık' gösterime çıktığında da yazmıştım; Asghar Farhadi'nin yapıtı meseleye 'buradan' bakmayı da gerektiriyor.
Bugün Türkiye'ye hâkim olan siyasi iklim, artık 10. zafer yılını yaşıyor ve malum, 'ustalık dönemi' içerisinden geçiyoruz. Lakin sandıktaki yüzde 51'lik oran, sanatın özellikle sinema bölümünde henüz düşünsel uzantılarını bulabilmiş değil. Evet, bir iki hamle yapıldı ('Hür Adam' ya da 'Eşrefpaşalılar' gibi) ve fakat bu örnekler sanatsal anlamda çok şey ifade etmezken sıradan ve naif çabalar olmaktan öteye gidemedi.
Oysa 10 yılda içi zekice doldurulmuş filmler faslı bitmeli, 'iktidar' güzellemeleri tamamlanmalı ve çoktan, kendi içinden çıkan muhalif seslere bile varılmalıydı. 'Acemilik'ten 'kalfa'lığa, ora-
dan da 'usta'lığa geçişteki sosyolojik dönüşümler, hataları ve sevaplarıyla peliküle yansımalıydı. Lakin gördüğüm kadarıyla söz konusu cenah, bu tür tartışmalar ve hesaplaşmalar yerine, sonradan içine benim de 'itiraz' kabilinden dahil olduğum, "O filmler aileye uygun değil, bu filmleri gösteren festivallere bakanlık yardım etmeyi bıraksın" türü bana kalırsa gereksiz ve de tehlikeli 'ayrıntı'lara yönelmeyi uygun gördü. Bu refleks, tartışma esnasında yan dallardan beslenerek başka bir mecraya kaydırıldı ve iş, "Kardeşim biz iktidardayız, niye hâlâ eskinin yazar, çizer, eleştirmen tayfasını önemsiyorsunuz?"a kadar vardı.
Bu 'Suni bir tartışma'dır, yazılar ve düşünceler şüphesiz güçlerini kendi içeriklerinden alır. Dolayısıyla özellikle 'sinema yazarlığı' üzerinden yürütülen, "Siz bizi görmüyorsunuz ama bu toprağın asıl çocukları biziz" mealinde çıkışlar fazlasıyla demodedir, sahaya sürüldüğü anda bile geçerlilikleri yoktur. Oysa içinden geçtiğimiz sürecin sadece kahramanlık vurgusuna dayalı ve sinematografik değeri tartışmalı yapımlar dışında başka ifadelere de ihtiyacı var. 'Elin oğlu'nun yaptığı filmleri, tamam kendi sinemasal, ideolojik ve ahlaki kriterlerinize göre yargılayın ama seyirciyle buluşmasını engelleme yolunda çabalara da soyunmayın. 'Karşı taraf'a naçizane önerim, kendi değerlerini yansıtan sinemacıları bir an önce bulup çıkarmaları ve sanat adına, onlar üzerinden konuşmayı denemeleri. çünkü 'rekabetin de tartışmanın da' böylesi daha makbul.
 
Şike ve teşvik şube sorumlusu
Geçen hafta UEFA Kongresi dolayısıyla farklı bir heyecan yaşadık. İlk gün mikrofonlar Genel Sekreter Gianni Infantino'daydı, ikinci gün de Başkan Michel Platini'de. Ama Başbakan Erdoğan'ın perşembe sabahı yaptığı kısa ama öz konuşma da es geçilmeyecek türdendi. Bilmiyorum metni kim yazmış ama güzel yazmış, Başbakan da güzel seslendirmişti. Ben en çok konuşmanın 'kişiselleştiği' bölümleri beğendim. çoğumuz gibi Erdoğan'ın 'rahmetli' babası da futbolculuğu 'haytalık' olarak görmüş ve "Oku da adam ol"a daha ağırlık vermiş. Bu yüzden de Başbakan vakti zamanında kramponlarını kömürlükte saklamak zorunda kalmış. Benim ilk kramponlarım lise 1'de olmuştu. 'Almancı ilkokul arkadaşım Aydın'ın getirdiği yeşil çizgili Adidas kramponlarla ilk günlerde yatakhanede (yatılıydım da) birlikte uyuduğumu hatırlarım. Erdoğan, bu kendi güzel anıları bitirdikten sonra 'günümüzün gerçekleri'ne geldi ve 'şike soruşturması'na ilişkin, tartışma yaratan "Kişilerle kurumları ayrıştıralım" açıklamasında bulundu. Yolumuz da bu noktada ayrıldı Başbakan'la. Peki bundan sonra ne olacak, yine Erdoğan'ın fikirleri 'Kanun hükmünde kararname' mi sayılacak, göreceğiz. Eğer ki öyle bir durum olursa kulüpleri şu türden bir sınıflama bekliyor: 'Futbol şube sorumlusu', 'Transfer komitesi başkanı', 'Mali işler sorumlusu', 'Amatör şubeler sorumlusu' ve de 'Şike ve teşvik şube sorumlusu'. Bu görevlerin çoğunun kapsamını geçmişten biliyoruz, 'Şike ve teşvik şube sorumlusu' ise eğer ki, eylemi sonucunda yakalanırsa, (yeni yasa uyarınca en az bir, en fazla da üç yıl yatar çıkar), kulüpler de onun çoluk çocuğuna, ailesine bakar, biz de gül gibi yaşayıp gider, İngilizlerin deyimiyle 'güzel oyun'u daha da güzelleştiririz.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1082902&Yazar=UGUR-VARDAN&CategoryID=97

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin