Bir süre önce tv 8 ile yollarını ayıran deneyimli televizyoncu Özge Uzun, köşe yazarı olarak döndü.
Cumhuriyet gazetesi anlaşan uzun bugün ilk yazısını yazdı.
İlk yazısında işsiz kalma sürecini ve çocuklarını anlatan Özge Uzun'un yazısından satırbaşları şu şekilde:
Hayatımda savaşım aslında hep kendimle oldu. Bazen kazandığım zaferler beni göğe çıkardı, bazen de yenilgimle en derinlere daldım...
Hayat düz bir yoldan ibaret değil. Büyük bir sınav olduğunu hep hatırlatıyor bize; arada amortiyi bile çok görerek...
Eğer hayat "monoton" diyebileceğiniz bir akışta sürüklenmeye başladıysa, o anlarda beklerim yeni bir fırtınayı.
"Her şey pek bir düzenli, bakalım neler olacak"
En son bir ay önce bunu söyledim...
Derken; İş-siz kaldım :)
Hayatımda yeni bir deneyim... 13 yaşımdan bu yana çalışıyorum... Ya doğum izinlerimde ya da bir işten diğerine geçerken olan boşluklar dışında bu ülkede işsiz kalmamayı başararak yaşıyordum...
İtiraf ediyorum, ilk hafta sudan çıkmış balık modundaydım. Önce şaşkın, sonra biraz kızgın, azcık kalbi kırık... Hep bir şeyi eksik yapıyormuş hissi...
Sonrası biraz fazla panik hali...
"Eyvah, kiralar var, ay dediğin gelip geçiyor"
...
İşte artık buradayım. Cumhuriyet'te...
Beni bilen biliyor, bilmeyenlere ya da "önyargı"larını kırarak tanımak isteyenlere anlatacağım kendimi.
Ben Özge…
Bu hayatta birçok sıfatı birlikte taşıyorum.
İnsan, kadın, sevgili, dost ve ANNE...
17 Kasım 2007’de gözlerini bu hayata açan, açar açmaz da
mücadelesi başlayan; inatçı, sevimli, şapşirik, dünya güzeli
Dağhan’ın, 8 TEMMUZ 2013'TE doğan bu hayatta benim gülen
yüzüm, mucizem Siva'nın annesi...
Her anne için özeldir evladı. Büyük bir umutla bekler, sağlıklı olması için dua eder…
Ve bazı annelere Tanrı çok daha özel çocuklar verir. Evet, anne
olmak zordur ama özel bir çocuğun
annesi olmak çok daha zordur! Bebeğinizi umutla kucağınıza
aldığınız ilk anlardaki dayanılmaz mutluluk yerini önce hüzne ve
bazen hayal kırıklığına, sonra da genellikle ‘Ben ne
yaptım
da böyle oldu?’ sorusuna bırakır. Atlatırsınız o ilk şoku; ama
gözlerinizdeki hüzün her gülümsemenizde yerini muhafaza eder.
‘Şimdi ne yapacağım?’ sorusuna Türkiye’de yanıt bulmak biraz
zordur. Doğru doktor, doğru eğitim, doğru rehabilitasyon, doğru
davranış… ‘Aman yok canım çocuğun bir şeyi,
abartıyorsun!’ tepkileri, görmezden gelen gözler, ‘Ay! Yazıık!’
fısıltıları, ‘Allah korusun!’ diye tahtaya vuranlar… Sanki bulaşıcı
hastalığı varmış gibi çocuklarını uzak tutanlar, ne zaman
iyileşir soruları… Normal bir yaşantınız olmaz asla.
Tabii ki her anne-baba için odağı evladıdır; onun iyiliği,
sağlığı… Ama bu, sizin yaşam biçiminize dönüşür. Sabah kalk;
fizyoterapi, eğitim… Eve dön, biraz dinlen… Ama
oturamazsınız;
kalkıp ‘biraz da ben çalıştırayım’ diye günlük ihtiyaçlarınızdan
feragat ederek çocuğunuzun dibinde alırsınız soluğu. Yemek yemek,
oyun oynamak, konuşmak, gıdıklamak bile
rehabilitasyonun bir parçasıdır çünkü. Bu yüzden aslında serbest
zaman yoktur.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız