Haberlere baktığınızda sevindirici bir gelişme okumakta zorlanıyorsunuz, değil mi? İşte, size iyi bir haber: Uluslararası Antalya Film Festivali 53. kez hayatımıza renk, hayal dünyası, umut ve fikir katmak için hazırlıklarını tam gaz sürdürüyor. Festival'in "göçmenler" ve "demokrasi" teması ise özellikle önemli.
Ülkenin içinden geçtiği 'olağanüstü' süreçte böylesine büyük bir etkinliği düzenlenirken elini taşın altına koyan isim ise Elif Dağdeviren. Dağdeviren, Medyatava'ya festivali anlattı.
Türkiye’nin en uzun soluklu festivali için geri sayım başladı. Bu yıl ne yenilikler var?
Bu yıl geçen yıla göre büyük bir değişiklik bulunmuyor. Yine çok özenle hazırladığımız film programlarımız ve yan etkinliklerimiz var. Festivalin bizim için önemi büyük... Amacımız dünyaya, Uluslararası Antalya Film Festivali üzerinden hem ülkemizin kültür sanattaki varlığını hem de Antalya’nın gücünü anlatmak. Antalya’yı sadece 53 yıllık festival şehri gibi değil, kurulduğu çağlardan itibaren festival/şenlik olarak adlandırdığımız buluşmaların yapıldığı en önemli şehirlerinden biri olarak görüyoruz. Şehrin yaklaşık 2500 yıllık geçmişini düşünürsek o zamanlarda hayata geçen şenliklerin, çağın gelişmeleriyle birlikte modern versiyonu olan bu festivalimize, 2553 yıllık festival demek tuhaf olmaz.
Yeniliklerimizde bu yıl beni en çok heyecanlandıranların başında Türkiye sinemasının geleceği adına çok önemsediğim FILM TMR bölümümüz geliyor. Geçen yıl festival sırasında basın mensuplarına ve sektöre anlattığımız FILM TMR’nin festivalle birlikte yıllarca devam etmesini arzuluyoruz. Kısa ve uzun vadede de sinemamızdaki kazanımlarını göreceğimize inandığımız bir bölüm. Türkiye’de üretilen uzun metrajlı filmlerin dünyaya açılabilmesi için gerekli ilişkilerin kurulacağı; film pazarlama, ilişki sağlama ve iletişim platformu... Bu platformda Türkiye’den ve dünyadan önemli isimlerin katılımıyla workshoplar düzenlenecek, özel tanışma etkinlikleri olacak. Amacımız Türkiye sinemasının tüm bileşenlerini, Türkiye ve dünya sinema sektörü ve medyası ile kendi ülkesinde; ev sahibi olmanın avantajlarından faydalanarak buluşturmak diyebiliriz.
Antalya ve Antalya Film Festivali’nin gücünden yararlanarak sosyal sorumluluk projelerinin daha da verimli hale geleceğine inanıyoruz ve bu konuda çalışmalarımızı çoğaltarak sürdürüyoruz. Bu yılki sosyal sorumluluk projelerinden birisi Türkiye’nin dünyada en pozitif ve güçlü duruşu sergilediği alanlardan birisi olan göçmenler konusuyla ilgili. Yerlerini yurtlarını bırakarak bir bilinmeze doğru göç etmek zorunda kalan mültecilerle ilgili bu bölümümüzde film programımız ve etkinliklerimizle göçmenlik sorununu en çok yüklenen kadınları anlatacağız. Bu bölümümüzün başlığı “Hiçbir Yerin İnsanları”.
Ayrıca düşünce hürriyetinin ve özgür iradenin en büyük teminatı olan demokrasinin yokluğunda yaşananları, “Güneş Tutulması” ismini verdiğimiz bölümümüzde beyaz perdeye yansıtacağız.
Festivali geçen yıl uluslararası boyuta taşıdınız. Beklentiyi karşıladı mı?
Evet hem de fazlasıyla karşıladı diyebilirim. Bu yıl, yaptığımız bütün yazışmalarda, film davet görüşmelerimizde, Antalya’yla ve festivalimizle ilgili prestijli geri dönüşler alıyoruz. Hem Uluslararası Antalya Film Festivali’nden hem festivalin bölümlerinden biri olan Antalya Film Forum’dan ödül alan filmler, dünyada da bu başarılarını sürdürüyor, ödüller alıyor. Bunlar film seçkimizin gücü açısından çok önemli örnekler ve festivalimizin uluslararası arenadaki prestijini fazlasıyla arttırdı.
Geçen yıl Jeremy Irons, Vanessa Redgrave, Kathlen Turner ve Catherine Deneuve dörtlüsünün festivalimize katılması çok etkili oldu ve Mena Suvari ve Franco Nero’nun gelişi de… Festivalimizin saygınlığını perçinlemiş oldu. Uluslararası sinema sektöründeki bu yıldız ve rol model isimlerin bir festivale geliyor olması pozitif imajla çok alakalı. Ayrıca iki yıl önce hayata geçirdiğimiz Antalya Film Forum, bütün dünyada konuşulan bir platform oldu.
Bu yıl festivali 'olağanüstü' koşullarda gerçekleştiriyorsunuz. Ülkedeki atmosferin festivale etkileri olacak mı?
Evet, dediğiniz gibi bu yıl festivali olağanüstü koşullarda gerçekleştiriyoruz. “Atmosferin festivale etkilerini görecek miyiz?” sorunuzun cevabı içinse henüz erken. Çünkü Türkiye çok kısa sürede çok farklı atmosferlere sürüklenebilen bir ülke. Şu anda gözüken, bugünden söyleyebileceğimiz şeyse, festivalin varlığı, gücü, planları ile ilgili bizim açımızdan hiçbir değişiklik yok. Hatta tam tersi; tüm Türkiye, festivalimizi her zamankinden daha çok önemsiyor diyebiliriz. Çünkü Türkiye’de yapılacak güçlü bir uluslararası festivalin dünyaya, ülkemizin sadece demokraside geçtiği sınavı değil, kültür- sanatına da ne kadar sahip çıktığına dair büyük bir gösterge olacak. Dolayısıyla festivalimize daha çok sarılıyor olmamız gerekiyor.
Yabancı katılımcılardan Türkiye'ye gelmeyi reddeden isimler oldu mu? Kimlere teklif gitti? Kimler gelecek?
Uluslararası sektörün saygın isimlerinden şimdiye kadar gelmeyeceğini söyleyen hemen hemen hiç kimse olmadı. Onay verenler onaylarını çekmediler, gelmeye devam edeceklerini belirttiler. Sadece üç veya beş tanesi programlarını netleştirince dönüş yapacaklarını bildirdi. Uluslararası medya ile henüz iletişime geçmedik, yeni yeni geçmeye başlayacağız, dolayısıyla göreceğiz. Star isimlerle de her zaman ağustos, eylül ayı gibi iletişime geçiyoruz. Tabi ki sene başından itibaren ön görüşmeler yapıyoruz, prensipte festivale katılacak isimleri aşağı yukarı biliyoruz ama festivalin başlangıç tarihine yakın zamanlarda netleşiyor. Çünkü tıpkı ülkemizde olduğu gibi yabancı oyuncu ve yönetmenlerin de film programlarında ağustos ve eylül ayı gibi değişiklikler olabiliyor. Dolayısıyla netleştirmek için her zaman eylülü beklerdik. Bu durumda da bir değişiklik yok. Şimdiye kadar temas kurduğumuz ve henüz net olarak bitirmediğimiz için açıklamadığımız çok önemli iki üç isim ‘gelmek istemiyorum’ demedi.
Yasal izinlerle ilgili ekstra süreçler yaşanıyor mu?
Festivalin yasal izne bağlanacağı bir durum olmadığı için yaşanmıyor.
Geçen yıl kısa filmlerle ilgili tartışma yaşanmıştı. Bu yıl bu bölümde yeni düzenlemeler var mı? Kısa filmciler memnun kalacak mı festivalden bu yıl?
Geçen yıl kısa ve belgesel filmleri yarışma statüsünden özel seçkilere döndürmüş ve halk oylamasına geçmiştik. Kısa filmciler iki nedenle çok memnundular. Birincisi önceki yıllarda yarışma kategorisinde yer alan filmlerin hepsi, topluca kısa film jürisine gösteriliyordu. Ama geçen seneden başlayarak seçilen bütün kısa filmleri, uluslararası yarışma filmlerinin önüne koyarak çok daha geniş bir kitleye yayılmasını ve halk oylamasına açarak da halkın ilgisini canlandırmaya yönelik bir hareket gerçekleştirmiş olduk. Katılanlar da, bu uygulamayı bilenler de çok memnun kaldılar ve çok tebrik ettiler.
Normalde kaç kişi katılım oluyor? Bu yıl Türkiye'nin yaşadığı süreç de göz önüne alındığında beklentiniz ne?
Festivale ulusal ve uluslararası sektör bileşenleri, film ekipleri, davetliler, yerli ve yabancı basın mensupları, öğrenciler, Antalya basını ve Antalya halkı, genç- yaşlı, ortalama 50 bin kişi katılıyor. Uluslararası Antalya Film Festivali heyecanını yaşamak, ortak olmak için bizimle oluyorlar. Son iki senedir festival, 13 günden 8 güne çekildiği için katılım sayısında bir azalma varmış gibi gözükse de, günlük bazda katılım sayısında artış var. Bu sene de azalma beklemiyoruz.
Bu yıl sizi en fazla heyecanlandıran yenilik ne?
İlk sorunuzda detaylarını paylaştığım FILM TMR öncelikli heyecanım. Ayrıca bu yıl beni en fazla heyecanlandıran iki üç yeniliğimizden bir tanesi de artık daha geniş alana yayılmış bir festival merkezimizin olması. Cam Piramit, tamamen akreditasyon sistemiyle kullanılan, herkese açık bir festival merkezine dönüşüyor. Cam Piramit’le AKM arasındaki Kral Yolu olarak bilinen yol ise Festival Yolu olarak 12.00-00.00 saatleri arasında tam bir şenlik alanına dönüşecek. Sinema severlerin, çocukların, ailelerin, gençlerin vakit geçirip müzik dinleyebilecekleri, filmlerle ilgili bilgi alabilecekleri, Türkiye sinemasının ünlüleriyle karşılaşıp fotoğraf çektirebilecekleri, imza saatlerinin, söyleşilerin olacağı bir alan olacak.
Ayrıca, Antalya Film Festivali’nin Antalya ve Türkiye’nin tanıtımında uluslararası çok önemli bir kültürel etkinlik olarak konumlandırılacak olması da beni çok heyecanlandırıyor. Bu sene diğer bir yeniliğimiz de Antalya halkının tamamının festival programları ve etkinlikleri ile ilgili bilgilendirilmesine yönelik özel çalışmalarımız olacak. Tüm bunlarla birlikte yapacağımız atılımdan dolayı çok daha fazla insanı festival alanına bekliyoruz. Film seyretme hedefinde olmayanların bile festivalin bir parçası olmasını hedefliyoruz. Festival alanlarında vakit geçirirlerse filmleri izlemeye de gireceklerini biliyoruz.
Antalya Film Festivali'ni uluslararası diğer büyük film festivalleriyle karşılaştırdığınızda, Cannes, Venedik, Berlin vs. ortaya nasıl bir tablo çıkıyor?
En başından beri hep söylüyorum, Uluslararası Antalya Film Festivali olarak hedefimiz Cannes, Venedik ve Berlin festivalleri gibi dünyanın saygın festivalleri arasındaki yerimizi sağlamlaştırmak olsa da karşılaştırmak doğru değil. Çünkü hepsinin farklı servis verdikleri ve hedefledikleri bir sinema festivali söz konusu.
Örneğin Cannes; dünyanın en büyük film marketi ve bu yüzden sadece bir yarışmadan ibaret değil. Bütün sektör oyuncularının Cannes’da film satın alma, film verme, ortaklıklar geliştirme ve iletişim yapma gibi hedefleri var. Bu durum Cannes Film Festivali’ni, dünyanın bütün film festivallerinden ayırıyor ve ayrı bir yere konumlandırıyor. Venedik ve Berlin film festivalleri daha birbirine yakın. Ben Antalya’yı daha ziyade, Busan Film Festivali, Karlovy Vary, Sarajevo, Tribeca, Sundance gibi daha butik film festivallerine yakın buluyorum. Belli bir hedefe kilitli festival olarak konumlandırmayı doğru buluyorum. Çünkü şu anda yeni bir Cannes, Venedik, Berlin Film festivaline dünyanın ihtiyacı yok. Onlar bunu karşılıyorlar zaten. Ama bizim bölgemizin özellikle bir lider film festivaline çok ihtiyacı var. Bunun için de en ideal aday 53 yıldır yapılmakta olan ve ne olursa olsun vazgeçilmemiş olan, Türkiye’nin en güçlü addedilen film festivali Antalya’yı görüyorum.
Antalya Film Festivali, aynı zamanda bu sürekliliği ve dirayetiyle bölgede festivali olmayan bir çok ülkenin örnek aldığı ülke olan Türkiye açısından da buluşabileceği bir film festivaline dönüyor. Dolayısıyla da diğer festivallerden Antalya’yı farklılaştıran, sinema sektörü açısından buluşma şansı olmadığı yakın doğu, Ortadoğu, Kafkasya ülkeleri, Akdeniz ülkeleri, Afrika kıyılarının başta olmak üzere buluşabileceği/ulaşabileceği, daha hedefe yönelik bir film festivali yapılıyor olması. Bütün stratejilerimiz de bunun üzerine kuruyoruz. Antalya’nın tüm bölgenin çekim merkezi olacak bir film festivali olması…
Bir de şunu eklemek isterim; Cannes, Berlin ve Venedik festivallerinde tüm dünya orada olduğu için ayrıştırmak çok zor. Halbuki Türkiye sineması son yıllarda bu festivaller sayesinde çok önemli bir hale geldi. Ve bundan yola çıkarak da Antalya, dünyanın ilgisini çeken bir festival haline gelmeye başladı. Aynı zamanda sinema endüstrisi açısından bulunduğu bölge de çok ilgi çekiyor. Hem üretilen filmler, hem çıkan değerli yönetmenler, yetenekli oyuncular bağlamında çok değerli bir merkez haline geliyor.
Kısaca biz sektöre diyoruz ki; başta Türkiye olmak üzere yurtdışındaki festivallerdeki iletişim olanaklarınızı nasıl daha güçlü hale getirirsiniz, kendi ülkenizde, ev sahipliğinizde, yurtdışından ve Türkiye’den festivalimize gelen, ticari olarak filminizin tanıtımına katkıda bulunacak avantajlara nasıl sahip olursunuz? Dolayısıyla bu bizi en çok ayrıştıran şey olacak. Örnek olarak gösterdiğimiz Sarayova ve Karlovy Vary’nin bile böyle bir misyonu yok. Belki Buson’u ya da Şangay Film Festivali’ni örnek gösterebiliriz çünkü o bölgenin özelliklerine hizmet eden bir film festivali her ikisi de. Dolayısıyla bölgede böyle bir eksik var. Avrasya diyebileceğimiz, Akdeniz’i de içine alan geniş bir bölgenin festivali Antalya. Zaten FIAPH’a da böyle kayıtlıyız.
Kendinizi eleştirdiğinizde neleri eksik görüyorsunuz?
Kendimizi eleştirmek gerekirse biliyoruz ki, festivallerin başarısı uzun süreli yönetimleriyle yani dirayetli, hedefe kilitli çalışmaların devamlılığıyla gerçekleşmiş. Dünyada başarılı olarak gördüğümüz festivallerin ana yönetimi, çekirdek kadrosu yıllardır değişmemiş. Dolayısıyla yıllar önce konulan amaçlara ulaşmak için politika, günün siyasi, ekonomik, toplumsal duruşu her ne olursa olsun o yönetimler, o kilitlendikleri hedeflerden vazgeçmemişler. Bu da o festivalleri güçlendirmiş. Antalya’nın bence eleştirilecek en önemli yanı, çok iyi işler başlamış ama bir sonra gelen yönetim onları değiştirmiş, ekonomik nedenlerden dolayı kaldırmış, azaltmış, yok etmiş. Örneğin Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı ve Festival Başkanı Menderes Türel’in bir önceki döneminde Avrasya Market başlatılmıştı. Çok başarılıydı ve yukarıda anlattığım tüm hedeflere Antalya’yı taşıyabilecek bir bölümdü. Öyle ki o dönem içerisinde bütün dünya sinema sektörü kendi parasını kendisini ödeyerek Antalya’ya gelecekti ve sinemamızla birlikte Antalya ekonomisinde de çok ciddi bir canlılık oluşacaktı. Antalya’nın, festival sırasındaki başarısı ve sunduğu olanaklar başka büyük organizasyonların da peş peşe Antalya’da yapılmaya başlamasına neden olacaktı. Dolayısıyla bizim Akdeniz’in coğrafi özelliklerinden, Antalya’nın kendine ait özelliklerinden de yola çıkarak şehri canlı bir cazibe merkezine dönüştürmek için elimizde her türlü nimet var. Bunun için bütün dünyanın kullandığı gibi popüler bir kültür olan sinemayı ve popüler kültür içerisinde en saygın aracısı olan festivali kullanıyor, doğru konumlandırıyor olabilmemiz gerekiyor. Tek eleştirim bu olur diye düşünüyorum.
Ve kişisel bir soru... Elif Dağdeviren böyle büyük bir festivali hazırlarken en çok nede zorlanıyor?
Festivali üç senedir çok zor koşullarda gerçekleştiriyoruz. İlk sene festivale iki buçuk ay kala dahil olduk. Yine dünyadaki başarılı ve saygın film festival örneklerine baktığımızda bütün festivaller, kalabalık ekiplerle bütün bir yıl boyunca o bir haftaya, on beş güne hazırlanıyorlar. Halbuki biz ne yazık ki iki buçuk, üç aylık bir sürede bunu yapmak zorunda kalıyoruz. Üstelik de bu sürece de ekipleri yavaş yavaş arttırarak ulaşıyoruz. Dolayısıyla da vaktinde, eksiksiz ve hayal ettiğimiz festivali henüz yapamadık. İlk sene bir de yönetim değişikliğiyle alakalı benim hala iletişim kazası olarak değerlendirdiğim bir süreç yaşadık. Bu süreç ne yazık ki o zamanın Türkiye’sinde sağırlaşmış olan taraflara meseleyi anlattırmakta güçlük çekti. Geçtiğimiz sene ise G20 zirvesi, ön seçimler, Rusya krizi gibi meselelerle karşılaştık ve film programları yeniden yapılmak zorunda kaldı. Gene sonuçta iki ay içinde hazırlanmış olduk festivale… Çünkü bildiğiniz gibi erteleme oldu ve ekim yerine aralık ayının başında gerçekleştirdik geçen yıl festivali ve tüm çalışmalarımızı yeniden düzenlemek zorunda kaldık.
Bu sene gerçekten iyi bir festival yapacağız, daha ne olabilir derken, dünya tarihinde görülmemiş şekilde korkunç bir olay yaşadık. Batı medyasının yaşadığımız bu darbe girişimiyle ilgili kafa karışıklığı da bizi negatif etkiliyor ve yoruyor. Dolayısıyla benim en çok yorulduğum şeylerden birisi zaten iki senedir yaptığımız işin sadece bir film festivali olduğunu anlatmaya çalışmakken bir de şimdi yurtdışına bu film festivalinin sağlıkla ve çok güçlü bir şekilde yapıldığını anlatmam gerekiyor. Ve takdir edersiniz ki bu kadar büyük boyutta bir festivalin de bu kadar kısa sürede ve bu kadar az bir sürede hazırlanmaya çalışılması tam bir stres kaynağı. Zaten bundan daha çok zorlanacağımız bir şey yok herhalde ama yaşadığımız tüm bu süreçte hepimize düşen görev yaptığımız işlere aralıksız devam ettiğimizi, ne olursa olsun Türkiye’nin güçlü bir şekilde kültür sanat alanında da çalışmalarına devam ettiğini hem ulusal ve uluslararası arenada hiç yılmadan anlatmaktır.